Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın’ın 3 Şubat’ta Katar’ın başkenti Doha’da Hamas lideri İsmail Haniye ile buluşması, son günlerde Ankara diplomatik çevrelerindeki merakı artırdı. Anadolu Ajansı’nın güvenlik kaynaklarına dayanarak verdiği haberden birkaç saat sonra, gece saatlerinde Hamas Sözcüsü Usame bin Hamdan’ın henüz Gazze’de İsrail’le yeni bir ateşkes ya da esir takasının anlaşmasına varılmadığını duyurması diplomatik merakı artırmayacak gibi değil.
Ankara’daki yabancı diplomatlar daha Kalın’ın 23 Ocak’ta Bağdat’ta Irak hükümeti ve Kerkük’te Türkmen gruplarla, 28 Ocak’ta da (Ankara’ya dönüp yeniden gitmek suretiyle) Kürdistan Bölgesel Yönetiminin merkezi Erbil’de Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’yle görüşmesini çözmeye çalışıyorlardı.
Tabii Kalın’ın Katar’da Hamas lideriyle görüşmeye gitmesinden hemen önce MİT’in İsrail dış istihbarat servisi MOSSAD’a çalıştığı zannıyla bir grup saha elemanını daha yakalandığı haberinin basına duyurulduğu ayrıntısını unutmamak lazım.
Gözden kaçan noktalar
Gözden kaçan bir nokta şu: Kalın’ın ziyaretleri açıklanmasaydı da bunlardan bölgede etkin olan, örneğin ABD, Rus, İsrail, İran, Suudi Arabistan istihbaratları habersiz mi olacaktı? Ya da Türk gizli servis başkanının her dış seyahati duyuruluyor mu? Duyurulan seyahatler “Bakın buradayız, bizi dışlayarak oyun kurmaya kalkmayın” mesajını da vermiyor mu ilgilenen herkese?
Irak, Türkiye’nin sınır güvenliği açısından en riskli ülke. Bu aynı zamanda NATO’nun güneydoğu sınırıdır. Suriye’deki tehdit 2016-2019 arasındaki askeri harekatlarla sınır ötesinde karşılanıyor. Aynısını Irak’ta yapmak coğrafi açıdan çok daha zor. PKK 1980’lerden beri Irak’ta, Kandil dağlarında. Ankara, bir yandan PKK’nın Irak kaynaklı eylemlerini Türkiye sınırları ötesinde karşılamak isterken diğer yandan PKK’nın Irak ve Suriye kollarının coğrafi olarak birleşmesini önlemeye çalışıyor. Bu sadece PKK’nın Kürt devleti hedefi bakımından değil, Suriye’den İran’a PKK kontrolünde bir koridoru önlemek bakımından da önem taşıyor. PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin etrafında oluşan SDG ise IŞİD’e (DEAŞ) karşı mücadele gerekçesiyle ABD askeriyesi tarafından on yıldır besleniyor, güçlendiriliyor.
Kalın’ın gitmesi şaşırtıcı mı?
Geniş açıdan dar açıya, güncele gelelim.
19 Aralık’ta Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in Ankara’da Hakan Fidan’la görüşeceği biliniyordu. Irak, PKK’nın ülkesinde üslenmesini önleyemiyordu ama Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT’in kendi topraklarında operasyonlarından rahatsızdı. Hüseyin yanında Savunma Bakanı Sabit Abbas ve istihbarat yetkilileriyle birlikte geldi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in ve MİT Başkanı Kalın’ın da katılımıyla toplantı ikili güvenlik zirvesine dönüştü. Ortak açıklamada “güvenlik işbirliği çerçevesinde PKK’nın oluşturduğu tehditlerin” ele alındığı açıklandı.
28 Aralık’ta PKK Türkiye’nin Irak’taki gözcü noktalarından birine saldırdı; 12 askeri katletti.
29 Aralık’ta İçişleri Bakanlığı ve MİT’in ortak operasyonlarıyla, yılbaşı gecesi kilise ve sinagoglara saldırı hazırlığındaki 29 IŞİD zanlısının yakalandığı açıklandı; hedefleri arasında Irak’ın Ankara Büyükelçiliği de bulunuyordu.
12 Ocak’ta yine vurdu, bu kes 9 askerin şehit olduğu açıklandı.
16 Ocak’ta Meclis’te konuşan Fidan, “Süleymaniye’ye yönelik (uçuşları engellemek gibi) yaptırımlarımıza rağmen KYB, PKK’ya müzahir tutumunu değiştirmezse daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz” dedi. MİT ve TSK’nın son dönemdeki nokta operasyonlarının daha çok Talabani kontrolündeki Kürdistan Yurtseverler Birliğinin güçlü olduğu Süleymaniye’de yapılması rastlantı değildi.
Bu görünümde Kalın’ın Irak’ta yoğun temaslarda bulunması değil, bulunmaması şaşırtıcı olurdu.
Hamas, IŞİD, PKK
23 Ocak’ta Kalın önce Bağdat’ta Cumhurbaşkanı Abdüllatif Reşid dahil hükümet yetkilileriyle, 24 Ocak’ta Kerkük’te Irak Türkmen Cephesi yetkilileriyle görüştü, Ankara’ya döndü
28 Ocak’ta bu kez Irak Kürdistan Özerk Yönetimi’nin merkezi Erbil’e uçtu. Yönetim yetkililerinin yanı sıra KDP lideri Barzani ile de görüştü. Görüşmede hem PKK hem Talabani hem İran hem de IŞİD konularının ele alındığını söylemek için kâhin olmak gerekmezdi.
O gün IŞİD İstanbul’daki Santa Maria İtalyan Katolik kilisesini bastı, bir kişiyi öldürdü. MİT terör eyleminin IŞİD’in “Horasan Vilayeti” kolunun işi olduğunu saptadı. Güvenlik kaynaklarına göre, IŞİD 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısı İsrail’in de Gazze’ye hale devam eden askeri operasyonu sonrasında Türkiye’deki gayrı-Müslim ibadethanelere saldırı talimatı vermişti. Zaten Rus istihbaratı FSB, bir yıl kadar önce Ankara’yı IŞİD-Horasan örgütünün Türkiye’de “uyuyan hücreleri” konusunda uyarmıştı.
Kalın 1 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a durum raporu verdi. 3 Şubat’ta da Kalın’ın Doha’da Hamas lideriyle görüştüğü duyuruldu.
Noktaları birleştirince görünen
Erdoğan’ın 10 Ocak’ta MİT’in 97’inci kuruluş yılı için düzenlenen törende, dönüşüm sürecindeki MİT’e düşen yeni görevlerden bahsederken “istihbarat diplomasisi” kavramının altını çizdiği de biliniyor. Kalın’ın kamuoyuna duyurulan seyahatlerini bu çerçevede görmenin bir mantığı var.
Bu gelişmelerle eş zamanlı birkaç önemli gelişmeden de söz etmek gerekiyor.
Öncelikle Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasıyla ABD’den satın almak istediği F-16 uçaklarının kapısı aralandı. 9 Şubat’a dek Kongre’den itiraz gelmezse 23 milyar dolarlık satış gerçekleşecek ve Türk Hava Kuvvetleri F-35’lerin yerini tam tutmasa da yeni F-16V modeliyle güçlenmiş olacak. F-16’larla gelecek silahlar arasında PKK için önem taşıyan sığınak ve petrol depolarına karşı kullanılacak bombaların da bulunduğuna dikkat çekelim. ABD ile ilişkilerin ısınması Suriye sahasını etkileyecek mi? Bunu henüz göremiyoruz.
Erdoğan’ın 12 Şubat’ta Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’i ağırlaması (ki Ukrayna savaşından sonra bir NATO ülkesine yapacağı ilk seyahat olacak) ve 14 Şubat’ta Abdül Fettah Sisi’nin konuğu olarak Mısır’a gitmesi bekleniyor. Bu görüşmelerde Gazze Krizi, İsrail ve Hamas gibi konular da masada olacak. Bu arada Türkiye’nin ABD-İran geriliminden duyduüu rahatsızlığın Fidan tarafından açıkça dile getirildiğini de hatırlatalım: “Durum iyi değil“.
Noktaları birleştirdiğimizde henüz resmin tamamını göremiyoruz belki ama Türkiye’nin geniş anlamıyla Orta Doğu’da yeni bir hamleye hazırlandığı görülebiliyor.