

Trump’ın kararları Avrupa ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek? ABD’nin Avrupa’dan çekilişi ne gibi küresel gelişmeleri tetikleyecek? Türkiye’nin zor seçimleri… NATO ve Türkiye için yeni bir dönem mi? (Photo: AA)
Donald Trump’ın Vladimir Putin ile yaptığı sıcak ve dostane telefon görüşmesi ve ardından Ukrayna’nın kaderini belirleme çabası, bir emlak baronunun iflas eden bir kumarhaneyi devretmesine benziyor. Kafasında “Bir şeyi neden satın alasın ki, bedavaya verebilirsin?” diye düşündüğünü duyar gibiyiz.
Trump ve sadık Savunma Bakanı Pete Hegseth, ABD’nin küresel stratejisini yeniden şekillendirmeye—ya da daha doğrusu tamamen terk etmeye—karar verdiler. Bu yeni vizyonda Avrupa’nın güvenliği tamamen Avrupa’nın sorunu haline geliyor ve NATO’nun genişlemesi Trump’ın Florida’daki golf sahalarından bile daha modası geçmiş bir konu haline geldi. ABD Hint-Pasifik bölgesine (yani Çin’e) yönelirken, Washington Rusya’ya büyük ödüller sunuyor, üstelik karşılığında hiçbir şey istemeden.
Hegseth’in NATO savunma bakanları önündeki şok edici açıklamaları, muhtemelen bir pilotun uçuş planı olmadan doğrudan kalkış yapmasına tanık olmak gibiydi. Batı’nın caydırıcılık unsurları birer birer ortadan kaldırılıyor—Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesi mi? Gerçekçi değil. NATO genişlemesi mi? Gereksiz. ABD’nin güvenlik garantileri mi? Opsiyonel. Putin muhtemelen kendi propagandasını izliyormuş gibi hissetmiştir.
Ukrayna kim?
Sanki Ukrayna yeterince aşağılanmamış gibi, Trump ve ekibi şimdi de krizini çözmeyi Ukrayna ile görüşmeye bile gerek duymadan planlıyor. Ukrayna’nın barış görüşmelerine katılmasına ne gerek var? Gereksiz bir ayrıntı! Zelenski’nin, Trump’ın Putin ile görüştüğünü dünyayla aynı anda sosyal medya üzerinden öğrenmesi, diplomatik ilişkilerde Facebook’ta ilişki durumu değişti bildirimine eşdeğer olmalı.
Daha da vahimi, Trump henüz pazarlık masasına oturmadan Rusya’nın tüm taleplerini kabul etmiş görünüyor. Kırım mı? Gitti. Donbas ve çevresi mi? Kim sayıyor ki? NATO’nun rolü mü? Gün geçtikçe küçülüyor. Trump bu kadar büyük tavizler verirken karşılığında ne almayı umuyor? Moskova’da bir “Trump Kulesi” mi? Putin’den 2028 seçimlerinde destek mi? Yoksa üzerinde kendi yüzü olan bir matruşka seti mi?
Avrupa’nın Uyanışı: Çok geç olmadan mı?
ABD’nin kendilerini yalnız bırakacağını anlayan Avrupa liderleri, güvenlik garantileri almak için Berlin’den Paris’e koşuşturuyor. Emmanuel Macron, her zamanki gibi büyük reform vizyonlarını dile getiriyor. Ancak Avrupa sonunda kendi sözünü dinleyecek mi, yoksa sadece ABD’nin yokluğunu fark edip Kremlin’in kapısını mı çalacak?
Trump’ın yeni vizyonu Avrupa’ya iki seçenek bırakıyor: Ya ABD’nin askeri desteğinin yerini doldurmaya çalışacak (neredeyse imkansız) ya da Putin’in önünde eğilecek. Kremlin’in uygun anlaşmalar geçmişine bakınca—Çeçenya, Gürcistan, Suriye—Avrupa’nın üçüncü bir seçeneği düşünmesi gerekiyor: Kendi güvenliğini gerçekten sağlamlaştırmak.
Trump’ın büyük jeopolitik kumarındaki en büyük sorun, Vladimir Putin’in doymak bilmeyen iştahı. Trump ne kadar cömert olursa olsun, Rus lider basit tavizlerle yetinecek biri değil. Ukrayna’nın nötralize edilmesi Putin için sadece bir başlangıç. Tarih bize otoriter liderlerin iştahlarının her zaferle daha da büyüdüğünü öğretti. Trump bir usta anlaşmayaptığını sanırken aslında Avrupa’yı büyük bir kaosa sürüklüyor olabilir.
Trump bile pişman olabilir mi?
Trump yönetimi, Avrupa ve Ukrayna gibi doğrudan etkilenen aktörleri sürece dahil etmeden anlamlı bir barış anlaşması yapmanın neredeyse imkânsız olduğunu yakında fark edecek. Ukrayna, ABD askeri yardımına büyük ölçüde bağımlı olabilir, ancak bu onu edilgen bir taraf haline getirmez. Eğer Kiev, kendi rızası olmadan dayatılan bir anlaşmayı reddederse, Rusya’nın bile böyle bir anlaşmaya razı olması zorlaşır. Aynı şekilde, Avrupa ülkeleri de Trump’ın tek taraflı yaklaşımına giderek daha sert tepki gösteriyor ve masada kendilerine bir yer açmakta kararlı olduklarını açıkça ortaya koyuyor.
Dahası, Trump Putin’in maksimalist taleplerini sindirmekte zorlanabilir. Rus lider, sadece Kırım’ı ve doğu Ukrayna’nın bazı bölgelerini değil, NATO’nun gerilemesini, Batı’nın Doğu Avrupa’dan çekilmesini ve Ukrayna’nın kalıcı bir tampon devlet haline gelmesini istiyor. Eğer Trump çok fazla taviz verirse, yalnızca Avrupa’yı değil, ABD içindeki muhafazakâr çevreleri bile karşısına alabilir.
Sonuç olarak, Trump’ın seçenekleri sandığı kadar basit değil. Eğer Ukrayna ve Avrupa’nın onayını almadan bir anlaşmayı zorlamaya çalışırsa, diplomatik olarak izole olabilir ve anlaşması kağıt üzerinde kalabilir. Öte yandan, Putin’in aşırı taleplerine karşı koyarsa, Kremlin ile kurmaya çalıştığı büyük dostluk ilişkisi çatırdayabilir. Ironik olan şu ki, Trump sonunda, kendisinin sıkça eleştirdiği Biden politikalarını devam ettirmek zorunda kalabilir—yani Ukrayna’ya askeri destek sağlamak ve NATO’nun birliğini korumak.
Büyük risklerle dolu bir oyun sahneleniyor. Trump kendini tarihi bir barış anlaşması yapıyor sanabilir, ancak aslında ABD’nin küresel güvenilirliğini zayıflatan, Rusya’yı cesaretlendiren ve transatlantik ittifakı çatlatan bir felaketin temelini atıyor olabilir. Tarih, Putin’le pazarlık yapan ancak net bir strateji ve sağlam müttefikler olmadan hareket edenlerin çoğunlukla kaybettiğini gösteriyor. Trump’ın bunu çok geç olmadan anlayıp anlamayacağı ise büyük soru işareti olarak kalıyor.