Bu yıl 21’incisi yapılan NATO’nun Deniz Meltemi tatbikatı, Karadeniz’de devam ediyor. Şimdiye dek yapılanların en kapsamlısı, 28 Haziran’da başladı, 23 Temmuz’da bitecek. Türkiye dahil 30 NATO ülkesinin yanı sıra Ukrayna katılıyor ama NATO üyesi olmayan Ukrayna, bu yıl ABD ile birlikte Deniz Melteminin ev sahibi görünüyor. Bu da Ukrayna’nın Kırım bölgesini 2014’te işgal edip topraklarına katan Rusya’yı rahatsız ediyor. Rus turistlerin gelmesiyle turizmciler rahatladı ama Rusya’yla Suriye, Afganistan derken şimdi Karadeniz-Ukrayna nedeniyle gergin günler yaşanıyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un tatbikatın başlamasından iki gün sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmek üzere 30 Haziran’da Antalya’ya geldi. Çavuşoğlu’nun seçim bölgesinde, Alanya’da bir otelde buluştular. Rusya Türkiye’ye son dönem en çok istediği şeyi verdi; cari açığı kapatmasa da biraz nakit akışı sağlayacak Rus turistlerin gelişini 1 Temmuz’dan bir hafta öne aldı. Her şeyde olduğu gibi uluslararası ilişkilerde vermeden almak diye bir konu yok.
Soru şu: Lavrov, iki yıl aradan sonra Türkiye’ye hangi taleple geldi?
Suriye pazarlığı
Görüşme sonrası ortak basın toplantısına yansıyan, ağırlıkla Ukrayna değil, Suriye konuştuklarıydı; en azından görüntü bu. Diplomaside bazen içeride konuşulanların hepsini kamuoyuna yansıtmamak üzere anlaşma yöntemin uygulandığını akılda tutarak bu kadarını söyleyebiliriz.
Aslında Lavrov ziyaretinin planlamasının iki gün içinde yapılmadığı, daha önceye dayandığı da anlaşılıyor. Bu ziyareti Lavrov açısından gerekli kılan gelişmelerden birisi, ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield’ın 2-4 Haziran’da Türkiye’ye yaptığı ziyaret olduğu anlaşılıyor. ABD’nin BM temsilcisi Amerikan sisteminde Başkanın, bütün kritik kararlarda pay sahibi dar kabine üyesi sayılıyor; bu ziyaret sırasında Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu da Ankara’daydı. Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı İbrahim Kalın ile görüşen Greenfield, daha sonra Gaziantep’e geçti ve Suriye sınırında bu temas ve gözlemlerde bulundu.
Bu temas ve gözlemlerin görünürdeki amacı Batı Suriye’de, İdlib-Halep bölgesindeki sivillere insani yardım ulaştırılması ve mülteciler konusunda Türkiye’nin üzerindeki yükün hafifletilmesiydi. Görünmeyen nedeniyse ABD’nin PKK’nın Suriye kolu YPG’yi (iş birliğinden vaz geçmese de) Türkiye sınırına tehdit oluşturmayacak gölgelerde IŞİD mücadelesine çekmesi karşılığında Suriye’nin Batısında Rusya’nın dengelenmesinde iş birliği idi.
Aslında Suriye’nin Batısındaki sivillere BM insani yardımı gidiyor. Ancak Rusya bunları alıp Suriye devletine veriyor ve yardımlar sanki Beşar Esad rejiminin yardımıymış gibi, o görüntü altında halka dağıtılarak siyasi propaganda amacıyla kullanılıyor. (Türkiye’deki seçim yardımı yöntemlerine çok benzese de konumuz değil, not ediyoruz sadece.) Oysa Batı, en büyük katlıyı sağladığı bu yardımın BM yardımı olarak ulaştırılmasını ve ayrıca çatışma bölgelerinden tahliye edilen sivillerin Esad’ın lütfu değil uluslararası çabayla gerçekleştirildiğinin bilinmesini istiyor.
Türkiye üzerinden ABD-Rusya dengesi mi?
Suriye’ye insani yardım 14 Haziran’daki NATO zirvesinde de masaya gelince Moskova’da gerilim arttı. Bunun üzerinde bir de 26 Haziran’da BM Genel Kuruluna Norveç ve İrlanda tarafından sunulan bir karar tasarısında, Suriye’ye insani yardımın Türkiye ve Irak üzerinden gönderimine devam edilmesi istendi. Onay için Rusya’yla uzlaşma bekleniyor. Çavuşoğlu ile Lavrov’un 30 Haziran görüşmesinde Rusya’yla Suriye uzlaşması arayışının gündeme gelmesi o bakımdan hayatın olağan akışına uygun. Rusya’yla uzlaşma Türkiye açısından da önemli. 2020 başında İdlib yakınlarında Rusya’nın kontrolündeki bölgeden yapılan saldırıyla 34 asker şehit olmuştu. 2021 Nisan ve Mayıs aylarında yapılan benzer saldırılarda da 3 asker şehit oldu. Ankara bu saldırıların tekrarlanmasını istemiyor. Rusya’yla bu gerilim o kadar hassas ki, Rus Dışişleri Sözcüsü Maria Zakharova ortak basın toplantısının hemen ardından, yanlış tercüme yapıldığını, Lavrov’un saldıranlar Esad güçleri demediğini, saldırıyla “Rusya’nın da Suriye’nin de alakası yok” dediğini söyledi. Geriye Ankara’da üzerinde durulan ihtimaller kalıyor. Yani, YPG saldırısı, ya da henüz ortaya çıkmamış bir grubun Rusya’yla Türkiye’nin arasını daha da bozmak için kışkırtma eylemi ihtimalleri.
Ve Rusya’yla Suriye, Ukrayna, Karadeniz konuları yanı sıra bir de Afganistan konusu çıktı.
Afganistan pazarlığı
ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile araya mesafe koydu ama Türkiye’yle koymadığını göstermek istiyor. Bunun ilk işareti, daha Erdoğan’ın tebrik telefonuna cevap vermeden, Türkiye’ye Afganistan’da hükümetle Taliban arasındaki barış görüşmelerini yürütme önerisinde bulundu. Ve zaten yürütmekte olduğu Kabil havaalanının korunması işine bir de havaalanının işletilmesinin eklenmesini.
Erdoğan 14 Haziran’da Biden ile görüşmesi ardından Türkiye’nin Afganistan konusunda Pakistan ve Macaristan’ı da yanında görmek istediğini bildirmişti. Ankara, Afganistan’da herhangi bir şey yapmanın İslamabad’ın katkısı dışında mümkün olamayacağını bilecek kadar bölgeyi tanıyor. Macaristan konusu da Viktor Orban’ın aynı gün Erdoğan ile yaptığı görüşme sonrasında gündeme geldi; Macaristan’ın hem NATO, hem Avrupa Birliği üyesi olmasının sembolik önemi bulunuyor.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar son iki gündür Kırgızistan ve Tacikistan’da temaslarda bulunuyor. Tacikistan, Pakistan ve Özbekistan gibi Afganistan’ın kara komşusu. Türkiye’nin Özbek Türkü Raşid Dostum’dan Afganistan girişiminde yararlanmak istediği de biliniyor.
Kabil, Hamid Karzai havaalanı, ülkenin dış dünya ile, kara sınırları dışında tek bağlantısı. Dolayısıyla ABD’nin çekilmesi ardından Afganistan’daki bütün ülke ve uluslararası kuruluşların büyükelçilik ve temsilciliklerinin dünya ile irtibat noktaları Türkiye’nin sorumluluğunda olacak.
Öte yandan Afganistan, şimdiye dek bünyesindeki her dış askeri gücü bundan pişman etmiş bir ülke. Buna İngiltere, Rusya, ABD dahil. Taliban, Türkiye’nin varlığına istekli değil. Suriye bataklığından sonra, “Kürt Memet nöbete” yaklaşımıyla Afganistan bataklığına sürüklendiği endişesi var kamuoyunda. Ve bir de Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki öneminin yeniden Soğuk Savaş dönemindeki gibi askeri yeteneğiyle mi sınırlandığı. Afganistan’ın Orta Asya Cumhuriyetleri üzerinden Rusya’yla yakınlığı, radikal İslamcı hareketlerden endişe eden Moskova için de bir tehdit.
Dolayısıyla Afganistan konusunda asıl pazarlık ABD ile yürütülse de Rusya da hem ikili düzeyde hem de BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olarak devrede.
Bu günlerde pek az kişi oralara bakıyor ama dış politikada geleceğimizi etkileyecek önemli gelişmelerin eşiğindeyiz.