Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı kararı açıklanmadan yaklaşık 12 saat önce yayınlanan yazımın başlığında “Faiz günü: Merkez Bankası yeni bir hata yapacak mı?” diye sormuştum. Daha yazının başlangıcında “Umarım politika faizi düşürülmez. Düşürülürse Türkiye ekonomisi için hiç hayırlı olmaz.” diye belirtmiştim. Maalesef Merkez Bankası yine hata yaptı. Üstelik eski hatalarını mumla aratacak bir hata bu: Politika faizini tam iki puan düşürerek %16’ya çekti.
Merkez Bankası şunu bilmiyor olamaz Merkez Bankası: Bir ay önceki indiriminden sonra piyasa tepkisi sert olmuş, hem döviz kuru hem tahvil faizi hem de risk primi sıçramıştı. Yani şu: Borcunun yarısından fazlası döviz cinsinden olan Hazine’nin borcunu ödemesi için gereken vergi tutarı da sıçramıştı. Döviz cinsinden borçları ile döviz cinsinden alacakları arasındaki fark yüksek olan şirketlerin bilançoları bozulmuştu. Vadesi gelen döviz borcunun en azından bir kısmını yeniden döviz cinsinden borçlanarak ödeyecek Hazine’nin ve şirketlerin borçlanma maliyetleri sıçramıştı. Üretim maliyetleri yükseldiği için hayat pahalılığı daha da artacaktı; zaten motorin, benzin ve LPG’ye önemli ölçüde zam yapılmıştı.
Kur artışı göze mi alındı, amaçlandı mı?
Bu sefer, hem de geçen seferkinin iki katı faiz indirimine gidilince, neden farklı bir şey olsundu? Zaten karardan sonra döviz kuru yine sıçradı. Anlık hareketlere fazla takılmamak lazım. Ama bu satırların yazıldığı anda (PPK toplantısından 40 dakika sonra) döviz sepetinin lira karşılığı yüzde 2,1 oranında yükselmişti. Halk arasında daha çok dikkat çeken dolar kuru ise 9.41 düzeyindeydi. 10 yıllık gösterge faiz ise yüzde 20,02’den yüzde 20;4’e çıkmıştı.
Peki, bir ayda yaşananların katmerlisini yaşayacaksak –ki bu neredeyse kesin- neden faiz indirdi Merkez Bankası? İnanın cevaplamak mümkün değil bu soruyu. Hani denebilir ki “kur artışını ve bu artışın enflasyon etkisini göze aldı.” Ve eklenebilir ki, “bu yolla kredi faizlerinin düşmesini” umuyor. PPK kararından önce yayınlanan yazımda bunun henüz gerçekleşmediğini belirtmiştim. On yıl vadeli gösterge tahvil faizine ve yükselen risk primine bakılırsa gerçekleşeceği de yok. O zaman şunu mu düşünüyor? Tamam, nominal (enflasyondan arındırılmamış) kredi faizi düşmüyor ama enflasyon yükseleceği için reel (enflasyondan arındırılmış) faiz düşecek. Yatırımlar için önemli olan da reel faiz. İyi de nominal faizin artması ihtimali var.
İktisat bilimiyle alakası yok
Bu birincisi. İkincisi, riskin arttığı, kurun sıçradığı, enflasyonun yükseleceği ve para politikasının anlaşılmaz işler yaptığı bir ortamda yatırım artar mı?
Bir diğer alternatif de paramızın değerini iyice düşürerek zaten artmakta olan ihracatı daha da artırmak olabilir mi? “Bu saatten sonra” bana pek akla yatkın gelmiyor. Birincisi, enflasyon artarken üretim maliyetleri de artıyor. Artan kurun getirdiği rekabet avantajının önemli bir kısmı yok oluyor. İkincisi, salt ihracat biraz daha artsın diye, risk arttığı için ekonomiye duyulan güvenin azalacağı ve dolayısıyla yatırım ve dayanıklı tüketim harcamalarının öteleneceği bir karar alır mısınız?
Kısacası anlamıyorum alınan kararı. İktisat bilimiyle alakasını kuramıyorum. Umarım sadece benim anlayışsızlığımdır; Merkez Bankası’nın bildikleri vardır. Gülmeyin lütfen.