“Sezar’ın hakkı Sezar’a”. Karadeniz doğal gazı müjdesinin 2020’de verilip ilk aşamasının 14 Mayıs 2023 seçimlerden önceye yetiştirilmesi dünya çapında bir başarı sayılmalı. Çünkü benzeri projelerden sadece Mısır’daki (ve Akdeniz’deki) en büyük gaz sahası olan Zohr’un keşfinden üretime geçen kadar süre üç yıl idi. Orada ilk İtalyan şirketi ENI başlattı arama sürecini, 2015’de gücü (yüzde 50) tek başına yetmeyince İngiliz BP (yüzde 10) çağrıldı ortak olarak.
Sonra Rusların petrol ve doğal gaz devlerinden Rosneft (yüzde 30) geldi, en son da finansman kaslarına ihtiyaç duyulan Birleşik Arap Emirlikleri şirketi Mubadala Petroleum (yüzde 10) dahil edildi konsorsiyuma. Yani, dört dev şirketin ortak eseri olarak hayat buldu kısa sürede. 850 milyar metreküp rezerv olduğu tespit edildi. (Kıyaslamak isterseniz Rusya’nın 48, İran’ın 33 trilyon metreküp küp). Her yıl 28 milyar metreküp civarında üretimi var.
Küçümsenmeyecek aşama
Karadeniz gazının Eylül ayına kadar kademeli artışla günde yaklaşık 10 milyon metreküp üretilmesi öngörülüyor, yani toplam gaz tüketimimizin (yaklaşık 60 milyar metreküp) yüzde 7’si. Bunun 2028-2030’a kadar 30 yeni kuyu daha kazılarak dört katına (16 milyar metreküpe) çıkartılması, böylece ihtiyacımızın dörtte birini karşılaması nihai hedef. Dahası hem Karadeniz hem de Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin münhasır ekonomik alan sınırları dahilinde yeni rezerv keşif haberleri de gelebilir.
Karadeniz Ereğli’nin 175 km batısında yer alan Sakarya projesi, TPAO tarafından -Schlumberger ve Subsea7 mühendislik firmalarının desteği ile- geliştirildi. ExxonMobil, Royal Dutch Shell, Chevron, Rosneft, CNPC ve TotalEnergies gibi sermayeleri, insan kaynakları ve teknolojik deneyimi güçlü büyük şirketlerin üstlenebileceği türden jeolojik bakımdan böylesine zorlu ve yüksek maliyetli derin deniz arama girişiminden yüzünün akıyla çıkması hükümetin kredi hanesine yazılmalı.
Madalyonun diğer yüzü: sorular
Tabii ki ortaya konulan hedefler küçümsenecek rakamlar değil, ama şu sorular kafamızı kurcalamaya devam ediyor:
– Şimdiye kadar 1,8 milyar dolar harcanmış bu yatırım için ilave finansman nasıl bulunacak? Şeffaflığı, hesap verilebilirliği sağlamadan bu mümkün mü?
– Kanada borsasında kayıtlı, piyasa değeri 140 milyon Kanada doları olan, sahipleri İranlı görünen Trillion Energy şirketinin Karadeniz’deki gaz projelerinde TPAO ile birlikte hatırı sayılır hisse sahibi olduğu iddiaları ne ölçüde doğru?
– Gerçekten 710 milyar metreküp rezerv var mı? Bağımsız uzman ve kuruluşlarca mevcut rezerv büyüklüğü teyit edildi mi? Söz konusu rezervin ne kadarı üretime dönüşebilecek? 20 Mayıs akşamı BOTAS boru hatları şebekesine verileceği belirtilen gaz, denizin altından gelen, Filyos’ta işlenmiş gaz mı; yoksa Batı Karadeniz hattından mı alınıyor?
Maliyet-fiyat farkı
– Üretim maliyeti bizim şimdiki boru hattı ve LNG gazından daha hesaplı olacak mı? 80 milyar dolarlık net enerji ithalatımızda hangi deliği ne kadar kapatacak?
– Hane halkı, sanayici, esnaf ve elektrik üreticisi doğal gazı devlet sübvansiyonu olmadan daha ucuza nasıl kullanacak? Neden fiyat ve maliyet hesapları hala açıklanmıyor?
– TPAO’nun dile getirdiği Avrupa’ya doğal gaz ihracat hedefi ne ölçüde gerçekçi?
– Mevcut doğal gaz sözleşme ve bağlantılarımızı nasıl etkileyecek, dış politika ve güvenlik yansımaları ne olacak?
– İklim değişikliği ve yeşil mutabakat gerekleri ile uyum nasıl sağlanacak?
Benzeri sorular çoğaltılabilir; her biri inandırıcı yanıtları hak ediyor.
Karadeniz gazı ve seçim süreci
Her yıl doğal gaz ihtiyacının yüzde 98’ini Rusya, Iran ve Azerbaycan gibi farklı ülkelerden ve LNG kaynaklarından ithal eden, bunun için ağır alım faturası ve siyasi bedel ödeyen bir ülke için elbette ki öz kaynaklarla üretilecek her bir gaz molekülü değerlidir. Unutmayalım ki, ikmal güvenliği aynı zamanda milli güvenlik meselesidir.
Bu başarının siyasi malzeme olarak seçimlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından alabildiğine kullanıldığı eleştirileri var. Tıpkı TOGG, Anadolu çıkartma gemisi, Mersin Akkuyu nükleer santralının ilk reaktörünün işletmeye açılması, California’da Elon Musk ile uydu fırlatma, insansız savaş uçakları imalı, Altay tankının nihayet gün ışığına çıkması ve benzerleri gibi. Siyasi iktidarın bütün bu gelişmeleri tam da seçim propaganda süresine denk getirmesini ve icraatını, projelerini abartılı şekilde yeniden seçilmek için kullanmak istemesini siyasetin akışı içinde değerlendirmek gerekiyor. Muhalefet de iktidara geldiğinde bu alanlarda neler yapacağını ortaya koyarak seçim rekabetinde dengesizliği gidermeye çalışabilir.
Dünya enerji görünümü değişirken
Sakarya sahasının keşfinden üretimine kadar uzanan süreci dünya enerji piyasalarındaki yeni dinamikler ışığında da değerlendirmek şart. Zamanın ruhuna uygun şekilde hem ekonomide hem jeopolitik düzende hem teknoloji yarışında hem de enerji oyununda değişmekte olan küresel dinamikleri derinliğine anlamak gerekiyor. Süratle bu dinamiklere uygun seçimleri yapmazsak – finansman, teknoloji, ticaret, yatırım, enerji, gıda, turizm dahil hemen her alanda dış dünyaya bağımlığımız yüksek olduğu için- kaçınılmaz şekilde başımızın belaya gireceği anlaşılıyor.
Dünya ekonomisi ve jeopolitiği tanınmaz ölçüde değişiyor, yeni dengelere oturuyor. ABD-Çin kutuplaşmasının keskinleşmesi, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’yu yeniden yapılandırma yönündeki müdahaleleri, küreselleşmenin geriye sardırılması, teknoloji, ticaret, döviz, su, gıda, enerji ve kritik mineraller savaşlarının kızışması nedeniyle artık eskinin kalıpları ve düşünce tarzı ile ayakta kalmak zorlaşıyor. Oyun, oyuncular ve oyunun kuralları da yeniden şekilleniyor.
Rusya ve Avrupa Birliği
Aynı süreci, daha hızlı bir tempoda enerji sektöründe yaşıyoruz. Eskiden 15-20 yıla yayılan dönüşüm süreci artık birkaç yılda gerçekleşiyor, meyvelerini hızla almanız mümkün. Temiz enerji ekonomisi, teknolojisi, yatırımı, ticareti, finansmanı ve jeopolitiği ülkeleri küresel ligde görülmedik süratte ön sıralara taşıma potansiyeline sahip.
Onun için başka alanlarda olduğu gibi enerjide de hiç vakit geçirmeksizin yeni bir partiler üstü, “enerjik” iktidar vizyonu ve de dünya gerçeklerinden haberdar, uluslararası işbirliğini, ortaklıkları da öne çıkartacak yetkin icracı kadrolara gereksinim var. Doğal gaz, yeşil enerjiye geçiş sürecinin yakıtı ve enerji ekonomimizde önemli bir yere sahip (Mart 2023 itibariyle Türkiye’nin kurulu elektrik gücünün yüzde 25’i doğal gazdan; ayrıca konutlarda, sanayide ve tarımda da yoğun şekilde kullanılıyor).
Avrupa’da Rus gazının Ukrayna savaşı sonrası yaptırımlar ile kesilmesi doğal gaza talebi arttırdı, yeşile dönüşü hızlandırdı, hatta Avrupa Birliği’nin enerji arz mimarisini toptan değiştirdi. Bir yandan yeni doğal gaz geliştirme yatırımlarına para bulmak -fosil yakıtlar iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde “tu kaka” ilan edildiği için- giderek zorlaşırken, diğer yandan yeni doğal gaz üreticileri de pazarları da mantar gibi çoğalıyor dünyanın dört bir köşesinde. ABD kaya gazı sayesinde doğal gaz üretiminde Rusya’yı tahtından indirmek üzere.
15 Mayıs sabahı
Karadeniz’deki gaz arama/üretme çabalarındaki başarının devam ettirilmesi ve hedeflendiği gibi doğal gaz ihtiyacımızın 2030’a kadar en az yüzde 25’ini yerli kaynaklardan hesaplı, sürdürülebilir bir şekilde karşılanması hedefi enerji güvenliği bakımından gerçekten çok önemli. Siyasi rekabet nedeniyle aksamaya uğratılmamalı, ama şeffaf bir sürece dönüştürülmesi de ihmal edilmemeli.
Seçimlerinde ister Tayyip Erdoğan ister Kemal Kılıçdaroğlu seçilsin her alanda yeni bir bakış açısına, vizyona, yetkin icraat kadrolarına, dünya ile güven tazeleyecek inanılır bir angajmana ihtiyaç olacak 15 Mayıs sabahı.
Hiç kuşkusuz bu durum ekonomimizin belkemiği enerji için de fazlasıyla geçerli.