Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanması durumunda MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı, Baş Danışmanı ve Sözcüsü İbrahim Kalın’ın da MİT Başkanı olarak atanabileceği daha 14 Mayıs seçimlerinden önce Ankara’da konuşulmaya başlamıştı. YetkinReport okurları bunu ilk tur seçimden iki hafta kadar önce okuyabilmişlerdi. Nitekim Erdoğan seçimi kazandı ve bu iki kritik atamayı yaptı.
Fidan’ın Dışişleri Bakanlığının dış politika tasarımıyla operasyonel istihbarat tasarımının birleşeceği bir dönemin başlangıcı anlamına geliyordu, Türk dış politikasında eylemsel ön alıcılığı artıran bir döneme işaret ediyordu. Bu tasarım Kalın’ın MİT Başkanlığına atanmasının ne anlama geldiğine de yakından bakmayı gerektiriyor.
Bu çerçevede istihbarat konusuna ilgi duyanların izlediği uluslararası yayınlardan olan, Fransa merkezli “Intelligence Online” sitesinde bu sabah (12 Haziran) yer verilen bir tahlil dikkat çekici. Tahlil “Erdoğan, Kalın atamasıyla MİT üzerindeki kontrolünü sıkılaştırıyor” başlığını taşıyor. Bu iddiaya göre Erdoğan, Kalın’ı atayarak “yerinden kıpırdatılamaz görünen etkili casus şefi” Fidan’ı istihbarattan uzaklaştırdı. Oysa içeriden bakınca manzara faklı görünüyor.
Dışişleri gibi MİT’e de ince ayar
Bu iddia bazı soruları da beraberinde getiriyor. Örneğin, Erdoğan “kara kutum” dediği ve 13 yıldır istihbaratın başında tuttuğu Fidan’ı şimdi neden uzaklaştırmak istesin? İlk akla gelen orada fazla güç kazandığı için olabilir ama bu durumda daha yüksek profili olan Dışişleri Bakanlığına neden getirsin? Gücün başından uzaklaştırmak istese -seçim öncesi çok konuşulduğu üzere- Hulusi Akar’ı Milli Savunma Bakanlığı, Süleyman Soylu’yu da İçişleri Bakanlığından alıp Meclis’e emekli edebilirdi.
Oysa Fidan, kuruluş dönemi hariç Türk istihbaratında 1960’larda Fuat Doğu ve 1990’larda Sönmez Köksal “riyasetinde”, yani reisliğindeki gibi köklü dönüştürücülerden biri oldu. MİT’in etki alanı genişledi, önleyici istihbarat ve operasyona ağırlık verildi. Libya, Mısır, İsrail, Suriye gibi örneklerde Fidan’ın yürüttüğü gizli diplomasiyle siyasi yumuşamaya tanık olduk. Şimdi Dışişleri Bakanı olarak dış politikaya ön alıcı ince ayar vermesi bekleniyor.
Kalın’ın da MİT’e Fidan’ın bıraktığı yerden bir ince ayar vermesini beklemek daha gerçekçi görünüyor. Bazı taşlar yerinden oynayacaktır ama çizgide köklü bir değişiklik beklenmemeli.
Kalın’ın operasyonel yönü
Tıpkı Fidan’ın diplomasi yönü bulunduğu gibi Kalın’ın da operasyonel yönü var. Bildiğimiz en önemli örnek, 2015’te Rus savaş uçağının Suriye sınırını ihlal ettikten sonra düşürülmesi ardından yaşanan derin krizin -iş insanı Cavit Çağlar’ın da bağlantıları kullanılarak– çözülmesidir. Bu krizin 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine haftalar kala bitirilmesinin önemi, önce Türkiye’nin Suriye’de PKK ve IŞİD’e karşı askeri operasyonlarında, şimdilerdeyse Rusya’nın Ukrayna’ya savaşıyla daha iyi anlaşılıyor.
Kalın’ın da 18 yıldır Erdoğan’ın dış politika ekibinde etkin konumlarda bulunduğu gözden kaçırılmamalı; bunun son 14 yılı hep yanı başındaydı. Dış ve güvenlik politikaları baş danışmanı olarak asıl işlevi ABD ve Rusya devlet başkanlarının Ulusal Güvenlik Danışmanlarına denkti. Yani aslında Erdoğan fiili Ulusal Güvenlik Danışmanını istihbaratın başına getirdi.
Öte yandan Kalın’ın Mısır’da Muhammed Mursi cumhurbaşkanlığındaki Müslüman Kardeşler iktidarının Abdül Fettah Sisi’nin askeri darbesiyle devrilmesi ardından ortaya attığı “değerli yalnızlık” tezinin -gerçi sonraki hamlelere sıçrama taşı olarak hizmet etse de- artık geçerli olmadığını da söylememiz gerekiyor.
MİT’te Kalın dönemi
İstanbul Üniversitesinde tarih, Kuala Lumpur’daki İslam Üniversitesinde İslam düşüncesi konusunda lisans, ABD’de George Washington Üniversitesinde felsefe doktorası almış İslamcı entelektüel Kalın, televizyon programlarından, saz sanatçılığına dek toplumun önüne çıkmayı seven bir yöneticiydi Ulusal Güvenlik Danışmanı rolündeyken.
Şimdi istihbaratın başında. Bir casus şefi olmak çok göz önünde olmamayı da gerekli kılıyor. Nitekim Kalın’ın 6 Temmuz’da İstanbul’da bir grup saz sanatçısıyla vereceği konser MİT’e atanmasıyla birlikte iptal edildi.
Kalın, önceki görevi dolayısıyla Türkiye’nin muhatap olduğu ülkelerin bir kısmının istihbarat başkanlarını gizli ve açık diplomasi yoluyla tanıyor. Örneğin Amerikan CIA Başkanı William Burns ile Burns’ün diplomatlığı döneminden tanışıklığı var. İngiliz dış istihbaratı MI6’nın başı Richard Moore ve Fransız DGSE’nin başı Bernard Emié ile Ankara büyükelçilikleri döneminden mesaisi var. Bunu Rusya ve Orta Asya ülkelerine de genişletebiliriz.
O açıdan bir sorunu yok.
Peki, MİT’in iç yapısında sorun çıkar mı?
Bazı taşlar yerinden oynayabilir
MİT’te 1992’de Sönmez Köksal döneminde işe başlayanların emekliliği artık yaklaşıyor. Daha önceki dönemden etkin konumda kalan az kişi kaldı. Köksal’dan sonra, Şenkal Atasagun ve Emre Taner döneminde öne çıkan ve istihbarata devşirilen isimlerin yanı sıra, Hakan Fidan döneminde MİT’e alınıp hızlandırılmış eğitimlerle etkili yerlere atanan isimler bulunuyor.
Bu isimlerin dosyaları da şimdi Kalın’ın masasında.
Tabii bu arada MİT’in de 15 Temmuz’la birlikte “FETÖ sarsıntısı” geçirdiğini unutmamak lazım. Fidan’dan önce ve sonra çok sayıda Fethullaçının MİT’te etkili yerlere alındığı, 15 Temmuz sonrası dava ve tasfiyelerle ortaya çıkmıştı. Bazı sorular hâlâ yanıt bekliyor.
MİT’in son zamanlarda özellikle Suriye ve Irak’ta öne çıkan dış operasyonları, Türk Silahlı Kuvvetleriyle yoğun işbirliği içinde PKK ve onun Suriye’deki uzantılarına hasar veriyor. Kalın’ın bu operasyonların devam ettiğini güçlü bir şekilde göstermek istemesi beklenebilir. Ayrıca Afrika ve Kafkasya-Orta Asya hamlelerinde de devamlılık bekleyecektir Erdoğan.
Doğal olarak gizli servisteki ince ayarı görebilmek Dışişlerindeki yenilikleri görmekten daha uzun zaman alacaktır. Ama Kalın’ın MİT Başkanlığının Erdoğan’ın tasarımı çerçevesinde Dışişleri, Milli Savunma ve içişleri bakanlıklarından ayrı bir yerde duracağını düşünmemek lazım.
Doğal olarak hepsi sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hesap verecek.