

Soldan sağa, Milli Savunma Bakanı Güler, İçişleri Bakanı Yerlikaya ve MİT Başkanı Kalın, TBMM Komisyonunun kapalı oturumu öncesinde görülüyor. Research Istanbul anketi, toplumda Terörsüz Türkiye sürecine dair kuşkuların en çok PKK’nın sabotaj ihtimalinden kaynaklandığını gösteriyor. İkinci sırada, iktidar içinde anlaşmazlık ihtimali bulunuyor.
Son yapılan bir araştırma, kamuoyunun “Terörsüz Türkiye” sürecine yönelik bakışının hâlâ temkinli, dengeli ve çok boyutlu olduğunu gösteriyor. Research İstanbul araştırma şirketinin 28-31 Temmuz 2025 tarihleri arasında 2.000 kişiyle yaptığı ankette saptadığı bulgular, toplumsal beklentilerin ihtiyatlı bir iyimserlik ile belirgin bir kuşku arasında gidip geldiğini ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 39’u sürecin başarıyla sonuçlanacağına inanırken, yüzde 48’i sürecin sekteye uğrayacağı görüşünde. Bulgulara göre karamsarlığın en çok belirtilen nedeni de PKK’nın süreci sabote edeceği kaygısı.
Özellikle sürece mesafeli yaklaşan geniş kitle, yalnızca güvenlik temelli çözümler yerine kapsayıcı, şeffaf ve katılımcı bir siyasal irade talep ediyor. Kamuoyundaki bu temkinli yaklaşım, karar alıcıların hem güven inşasına hem de umut verici tabanı genişletmeye odaklanması gerektiğini gösteriyor.
Elde edilen veriler, sürecin başarısının yalnızca siyasi söylemlerle değil, somut adımlar ve sürekli diyalogla desteklenmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Terörsüz Türkiye sürecinin nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz. (Kaynak: Research Istanbul)
En Büyük Kaygı PKK, Ama Yalnız O Değil
Anket verileri, “Terörsüz Türkiye” sürecinin sekteye uğrayacağını düşünen katılımcıların en büyük endişesinin doğrudan PKK kaynaklı olduğunu gösteriyor. Bu gruptaki katılımcıların yüzde 39’u, sürecin PKK tarafından sabotaj girişimlerine maruz kalacağını öngörüyor. Bu oran, diğer tüm sebeplerden belirgin biçimde daha yüksek ve güvenlik boyutunun hâlâ sürecin en kırılgan alanı olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.
İkinci sırada, yüzde 22 ile iktidar içi anlaşmazlık ihtimali yer almakta. Bu bulgu, sürecin sadece dış tehditlerden değil, iç siyasi dinamiklerden de zarar görebileceği yönünde güçlü bir algı olduğunu gösteriyor. Yakın bir oranda, yüzde 21’lik bir kesim ise toplumsal desteğin zayıf olmasının sürecin sürdürülebilirliğini tehlikeye atacağı kanaatinde. Bu durum, kamuoyu desteğinin yalnızca başlangıçta değil, tüm süreç boyunca korunması gerektiğine işaret ediyor.
Dış Etkenler de Var
Dış gelişmelerin süreci olumsuz etkileyeceğini düşünenlerin oranı yüzde 13. Bu grup, bölgesel krizler, uluslararası baskılar veya jeopolitik gerilimlerin barış sürecini sekteye uğratabileceği endişesini taşıyor. Muhalefetin baskısını olası bir engel olarak görenlerin oranı ise yüzde 7’de kalmış, bu da sürecin başarısına yönelik temel tehdit algısının siyasi muhalefetten ziyade güvenlik ve istikrar sorunlarında yoğunlaştığını gösteriyor.
Son olarak, “diğer” seçeneğini işaretleyenler yüzde 11, fikir belirtmeyenler ise yalnızca yüzde 2 oranında. Bu dağılım, sürecin kırılganlığının çok boyutlu olduğunu, ancak kamuoyunun en baskın kaygısının PKK’nın süreci baltalayabileceği yönünde şekillendiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla, mevcut veriler ışığında, sürecin başarı şansını artırmak için yalnızca kapsayıcı siyasi irade ve toplumsal destek değil, aynı zamanda PKK kaynaklı sabotaj risklerini en aza indirecek güçlü güvenlik mekanizmaları da kritik önem taşıyor.

Sürecin neden sekteye uğrayacağını düşünüyorsunuz? (Kaynak: Research Istanbul)
Tehdit Algısı Sınırları Aşıyor
Araştırma verileri, katılımcıların yüzde 61’inin Türkiye’nin ulusal birliği ve sınır güvenliğinin tehdit altında olduğunu düşündüğünü, yüzde 33’ünün ise böyle bir tehdit algılamadığını ortaya koyuyor. Bu yüksek oran, “Terörsüz Türkiye” sürecinin yalnızca iç politik bir mesele olmadığını, aynı zamanda bölgesel dinamiklerle doğrudan bağlantılı algılandığını gösteriyor. Sürecin seyrinde, başta Suriye olmak üzere diğer Kürt bölgelerindeki gelişmeler kritik önem taşıyor.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkiler görece istikrarlı görünse de Kuzey Suriye’deki çok parçalı Kürt yapısı ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yaşanan gerilimler hâlâ ciddi sorun alanları olarak öne çıkıyor. Bu durum, sınır güvenliği ve bölgesel istikrar konularında kamuoyundaki endişeyi besliyor. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde farklı aktörlerin varlığı, yerel güç dengelerinin kırılganlığı ve uluslararası güçlerin bölgedeki etkisi, sürecin sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyebilecek unsurlar arasında.
Dolayısıyla, kamuoyundaki yüksek tehdit algısı, sürecin yalnızca kapsayıcı iç siyasi uzlaşıyla değil, aynı zamanda sınır ötesi güvenlik politikaları, bölgesel diplomasi ve çok katmanlı dış politika adımlarıyla desteklenmesi gerektiğine işaret ediyor.

Türkiye’nin ulusal birliği ve sınır güvenliğinin tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz? (Kaynak: Research Istanbul)
Terörsüz Türkiye: Yol Uzun, Aktör Çok
Araştırma verileri, “Terörsüz Türkiye” sürecinin hem içeride hem de dışarıda çok sayıda aktör ve karmaşık dinamik tarafından şekillendiğini ortaya koyuyor. PKK kaynaklı sabotaj ihtimali, kamuoyunda en baskın tehdit olarak öne çıkarken; iktidar içi çekişmeler, toplumsal desteğin kırılganlığı, bölgesel krizler ve uluslararası dengeler sürecin diğer önemli risk alanlarını oluşturuyor.
Bununla birlikte, Suriye’nin kuzeyindeki parçalı Kürt yapısı, SDG ile gerilimler ve bölgesel güç dengelerinin kırılganlığı da sürecin geleceğini doğrudan etkileyebilecek dış faktörler arasında. Kuzey Irak ile görece istikrarlı ilişkiler olumlu bir zemin sunsa da sürecin sürdürülebilirliği için bu çok katmanlı risklerin dikkatle yönetilmesi gerekiyor. Kapsayıcı iç siyasi uzlaşı, güçlü güvenlik politikaları, etkin diplomasi ve uluslararası düzlemde kararlı adımlar olmadan kalıcı bir başarı sağlamak güç.
Kısacası, yolun başındayız ve yapılacak çok iş var.


