

İktidarın uyguladığı yargıyla sıkıştırma ve güvenliği öne çıkarma taktiği sonucu CHP oy kaybetmeye başladı. AKP yine ilk sıraya yükseliyor. Ekrem İmamoğlu, 12 Eylül 2025’te diploma davası duruşmasına savunma yaparken görülüyor.
Türkiye’de siyaset bugün iki temel eksende şekilleniyor: İktidar, muhalefet içinde bitmeyen tartışmalar algısını kullanarak CHP’yi içe kapatmaya ve ülkenin asıl sorunlarından uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu strateji, muhalefetin geçim krizi ve dış politika riskleri gibi toplumun öncelikli gündemlerinde güçlü bir söylem geliştirmesini zorlaştırıyor. Son aylarda CHP’nin kendi kitlesini ve sokakları hareketlendirmesine rağmen bu baskı altında yıprandığı ve görece geriye düştüğü de gözleniyor. Buna karşılık iktidar bloku, hem rakibini bu tartışmalarla meşgul ederek hem de ulusal güvenlik ve dışarıdan tehdit algısını sürekli gündemde tutarak psikolojik üstünlüğü pekiştirip sayısal avantajını artırma hedefinde ilerliyor. Bu stratejinin kısmen başarılı olduğu da son dönemdeki eğilimlerden anlaşılıyor.
Bu manzara, Research İstanbul’un “Türkiye Raporu” kapsamında 1–8 Eylül tarihlerinde 2.000 kişiyle yaptığı son ölçümlerle daha da görünür hale geliyor. Bulgular, siyasetin yön değiştirmeye başladığını teyit ediyor: CHP’de aşağı yönlü bir ivme netleşirken, MHP’nin istikrarlı bir yükseliş sergilediği görülüyor.
Siyasi Dengeler Değişiyor
AKP de uzun süreli durağanlığın ardından yeniden yukarı yönlü bir trend yakalıyor; bu trend hızlı olmasa da iktidar blokunun moral üstünlüğünü güçlendiren bir işaret olarak öne çıkıyor. DEM Partisi ise artık tartışmasız bir şekilde çift haneli bir oy potansiyeline yerleşmiş durumda, bu da Türkiye siyasetinde yeni denklemleri zorunlu kılıyor.
Tüm bu tablo, Türkiye siyasetinde kartların yeniden karıldığını ve dengelerin değişmeye başladığını gösteriyor. Eğer bu eğilimler korunursa, 2025’in son çeyreğinde bugünkünden oldukça farklı bir siyasi manzara ile karşılaşmamız hiç de sürpriz olmayabilir. Kanımca bu süreç, gündeme aniden bir seçim tartışmasının gelmesini de beraberinde getirebilir.
CHP Yargı Gündemine Sıkıştırılıyor
Türkiye Raporu’na göre kararsızlar dağıtıldığında CHP’nin Temmuz’da yüzde 33,3’ten Ağustos’ta yüzde 33,0’a, Eylül’de ise yüzde 30,1’e gerilemesi, üç ayda toplam 3,2 puanlık net kayba işaret ediyor.
Bu tablo, partinin “az farkla da olsa birinci parti” konumunu yitirdiğini gösteriyor. Oysa CHP, saha çalışmaları, yeni politika arayışları ve yerel yönetim performansıyla tarihinin en aktif dönemlerinden birini yaşıyor. Ancak iktidarın yargı üzerinden ürettiği mesai, davalar ve polemikler, partiyi sürekli olarak içe kapalı tartışmalara zorlayarak dışa dönük anlatısını zayıflatıyor. Seçmenin hayatını doğrudan belirleyen geçim sıkıntısı, fiyat baskısı ve dış politikadaki belirsizlikler konusunda net ve güçlü bir çerçeve sunmak yerine, CHP iktidarın kurduğu bu yargı gündemine cevap yetiştirmekle meşgul ediliyor. Bu durum, verilerde gözlenen erozyonun kalıcı bir düşüş trendine dönüşme riskini artırıyor. İktidarın bu stratejiyi kolay kolay bırakmayacağı açık; dolayısıyla CHP, buna karşı bir yol bulmak zorunda. Bulamazsa bugün yaşadığı kaybı ileride arar hale gelebilir.
MHP Güvenlik Siyasetiyle Toparlanıyor
CHP gerilerken, AKP yavaş bir yükseliş kaydederken asıl dikkat çekici tablo MHP’de görülüyor. Temmuz’da yüzde 7,2’den Ağustos’ta yüzde 7,5’e, Eylül’de ise yüzde 9,8’e çıkan oy oranı, güvenlik hassasiyetinin yükseldiği anlarda milliyetçi havuzun hızla genişlediğini net biçimde ortaya koyuyor.
“Terörsüz Türkiye” söylemi artık yeni bir ivme üretmese de varlığını sürdürürken; bu kez dış tehditler gündemi belirliyor. İsrail’in artan saldırıları, Suriye’den Doğu Akdeniz’e kadar uzanan hat üzerinde yeni bir baskı unsuru oluşturuyor. Kuzey Suriye’de SDG’ye yönelik sert mesajlar ve olası operasyon ihtimali de seçmenin alarm eşiğini yükseltiyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli ise sahaya inmeye gerek duymadan, yalnızca genel merkezden verdiği sert mesajlarla hem bölgesel hem de küresel konjonktürü MHP lehine tercüme ediyor. Böylece sınırlı eforla ciddi bir politik fayda elde ediyor.
Sonuçta ortaya çıkan tablo net: dış tehditler üzerinden şekillenen güvenlik dalgası, MHP’yi çift haneli banda doğru hızla iten güçlü bir momentuma dönüşüyor.
İktidarın Meşguliyet ve Güvenlik Taktiği
Son veriler, iktidarın siyaseti iki ayaklı bir stratejiyle şekillendirdiğini açıkça gösteriyor. İlk ayak, CHP’yi içeride tutmak. Adaylık polemikleri, “mutlak butlan” tartışmaları ve benzeri başlıklarla muhalefet, geçim krizi, fiyat baskısı ve dış politika riskleri yerine kendi iç trafiğine gömülüyor.
İkinci ayak ise dışarıdan gelen tehditler üzerinden güvenlik algısını sürekli diri tutmak. İsrail’in saldırıları, Kuzey Suriye’ye dair sert mesajlar ve olası operasyon vurguları merkez sağ–milliyetçi havuzda konsolidasyon üretiyor, MHP’nin yükselişine ivme kazandırıyor. İktidar hem rakibini içeride oyalıyor hem de seçmene “tetikte olma” hissini dayatıyor. Psikolojik üstünlük tam da buradan doğuyor.
Baskın Seçim İhtimali
Bu tablo korunduğu sürece, iktidar blokunun baskın seçim seçeneğini masada tutması şaşırtıcı olmayacaktır. Kritik eşikler net: Kuzey Suriye’de olası operasyonun seyri, “Terörsüz Türkiye” söyleminin sahadaki karşılığı ve ekonomideki basınç. Eğer güvenlik dalgası yüksek tutulur, MHP çift hanelere yerleşir ve CHP iç tartışmaları bastıramazsa, iktidarın erken sandık için aradığı meşruiyet zemini oluşur.
CHP’nin çıkış yolu açıktır: iç gürültüyü susturmak, geçim ve güvenlik başlıklarında güçlü ve tutarlı bir çözüm paketiyle sahaya çıkmak, gündem üstünlüğünü geri almak. Aksi halde küçük oy kaymaları bile büyük siyasal sonuçlara dönüşebilir; muhalefet kısır döngüye sıkışırken, iktidarın güvenlik kartı seçim takvimini kendi mühendisliğiyle belirleyebilir.

