Sağlık Bakanlığı verilerine göre 5 Nisan itibarıyla Türkiye’de koronavirüs nedeniyle ölen insan sayısı 574’e, test yapılarak hastalık saptananların sayısıysa 27 bin 69’a yükseldi. Bilim Kurulunun taleplerine karşın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti, şehirlerarası seyahatleri kısıtlamakla birlikte henüz şehir içlerinde yaş sınırları dışında zorlayıcı önlem getirmedi.
Covid-19 salgınının başından bu yana CHP ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetinin gerekli adımları zamanında atmadığı ve bu nedenle salgının yayılmasının yavaşlatılmadığı eleştirisinde bulunuyor.
Peki, başta Erdoğan değil de Kılıçdaroğlu, AK Parti değil de CHP olsaydı, bugünden faklı ne yapardı? Hem eleştirilerinin gerekçelerini, hem de kendisi başta olsa ne yapmış olacağını Kılıçdaroğlu’na sorduk. İşte CHP liderinin YetkinReport’un sorularına yanıtları:
İnsanları evde tutmanın maliyeti
Sayın Kılıçdaroğlu, bir üyesi de Covid-19 salgınına yakalanmış olan Bilim Kurulunun önerilerine rağmen Cumhurbaşkanının şehirlerde nüfusun tamamı için sokağa çıkma kısıtlamasına gitmeme ısrarını nasıl izah ediyorsunuz? Sizce ısrarın gerekçesi ne olabilir?
Bunu iki şekilde açıklayabiliriz. 1. İktidar kovit-19’un toplumda yaratabileceği derin hasarın farkında değil 2. Farkında ama ekonomik kaygılarla bilim kurulunun öngördüğü önlemleri almıyor. Çünkü insanları evde tutmanın doğal olarak bir maliyeti var. İnsanı evde zorunlu olarak tutacaksan onun yaşaması için asgari harcamalarını da karşılayacaksın. “Umumi Hıfzıssıha Kanunu” (madde 83) bunu zorunlu kılıyor. Ekonominin iyi durumda olmadığını hepimiz biliyoruz. Merkez Bankasının rezervlerine bile el atan bir iktidarın, ekonomik olarak hangi açmaz içinde olduğu açıktır. Bunu Mısır’daki sağır sultan da artık biliyor. Belki kısaca şöyle özetleyebiliriz. Alınan kararlardaki çelişkiler, gecikmeler, ertelemeler iktidarın kendi geleceğinden duyduğu kaygılardan kaynaklanmaktadır. İktidardan düşme kaygısıyla yola çıkarsanız, bu endişe alacağınız kararlara damga vurursa, temel sorunları çözmede başarısız olursunuz. Yaşadığımız tablonun asıl nedeni bu…
Salgına hazırlık genelgesi var ama…
Dünya Sağlık Örgütünün bütün dünyaya uyarısı üzerine Erdoğan’ın Nisan 2019’da yayınladığı Küresel Grip Salgını (Pandemi) genelgesi ve Mayıs 2019’da Sağlık Bakanlığı tarafından bir Pandemi Planı hazırlandığı, Covid-19 salgınının yayıldığı günlerde ortaya çıktı. Yani ortada bir plan varmış. Hükümetin bu planı uygulayıp ülkeyi salgına hazırladığını düşünüyor musunuz?
2019 yılında bilim insanları ve uzmanlarca hazırlanan 229 sayfalık rapor önemlidir. Ancak raporun gereği tam yerine getirilememiştir. Çünkü nihai karar organı olan Cumhurbaşkanlığı, Raporun gereği olarak oluşturulan bilim kurulunun önerilerinin bazılarını uygulamamıştır. Sağlık Bakanı bile son sözün Erdoğan’a ait olduğunu söylemek durumunda kalmıştır. Oysa salgınla mücadele olayı bir uzmanlık olayıdır. Elbette ki bazı kararların alınması siyasilerin yetkisindedir. Örneğin karantina uygulanması, sokağa çıkma yasağının uygulanması gibi… Ancak bu uygulamaların yapılmasını önerecek kişiler salgın hastalıklarda hekimlerdir, yani işin uzmanlarıdır. İşin uzmanlarınca öneriler yapılmış, ancak siyasal iktidar bu önerilerin bazılarını uygulamaya koymamıştır.
Daha acı olanı ise, bir salgın hastalıkla karşı karşıya kalındığında hangi sağlık önlemlerinin nasıl bir örgütlenme içinde alınacağını raporlaştırıyorsunuz ama bu salgınla mücadelede hiçbir maddi önlem (tıbbi malzeme, eleman) almıyorsunuz. Bir ülkede, 2019 yılında 229 sayfalık raporu hazırlayan uzmanların önerilerinin (herhangi bir salgın hastalık karşısında sorunun kısa sürede aşılabilmesi için) başarılı olabilmesi için gerekli hazırlıkların siyasal iktidarca yapılması gerekir. Hâlâ maske sorununuz, tıbbi malzeme sorununuz, eleman sorununuz varsa, hazırladığınız raporun sadece kütüphanedeki raf için hazırlandığını anlarız.
2020’nin yarısı gitti. Ya ikinci yarısı?
Salgın, 2020 yılının en azından ilk yarısındaki bütün gündemi halk sağlığına odakladı, ekonomik ve siyasi gündem de ona bağlı gelişiyor. Yılın ikinci yarısı için öngördüğünüz senaryolar nelerdir?
Üzülerek ifade edeyim ki siyasal iktidarın salgın hastalıkla ilgili mücadele stratejisi yok… Bu salgın hastalıktan en az hasar alarak nasıl çıkacağız? Kuşkusuz önceliğimiz hastalananları iyileştirmek, salgının yayılmasını durdurmak. Bu konuda bilim kurulunun aldığı kararlar var. Ancak kararların tümünün uygulanmaması salgının maalesef yaygınlaşmasına yol açtı… Bakınız İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarımız, ısrarla kendi kentlerinde sokağa çıkma yasağının uygulanmasını defalarca istediler… İstanbul’dan, İzmir’den Anadolu’ya gidenlere dikkat çektiler. Ama maalesef çok gecikilerek bazı kararlar alındı. Sağlık alanındaki yetersizlikler maalesef hala sürüyor.
Siyasal iktidar, bir yandan sağlığa odaklanırken öte yandan işsizliğe ve yoksulluğa da odaklanmak zorundaydı. Bu iki alanın neredeyse tümüyle göz ardı edildiğini biliyoruz. Yoksullar için 2 milyar lira ayrıldı… Daha önce yoksulluk envanterinde yer alan 2.111.000 aileye 1.000 lira ödenecek. Peki, Bakanlığın yoksulluk listesinde olmayıp, işinden olan simitçi, sokak satıcısı, kahvede ücretli çalışan ne olacak? Bunların işyerleri kapandı. Milyonlarca kişi işsiz kaldı… Bunlarla ilgili bir önlem alındı mı? Hayır… İşsizliğin doğal olarak yoksulluğu artıracağını hepimiz biliyoruz. Yoksullukla mücadele için “Aile Yardımları Sigortası Yasası”nı çıkaralım dedik. Kabul etmiyorlar. Yılın ikinci yarısı artan ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalacağız. Yine üzülerek ifade edeyim, siyasal iktidar sorunların arkasından sürükleniyor… Sorunları çözme yerine adeta sorunlara kaynaklık yapan hale geldi…
Siyasal iktidarın bir anayasal kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamamasının asıl nedeni de sorunları dinleme tahammülünü artık gösterememesidir. İktidar bir tükenmişlik sendromu yaşamaktadır.
Türkiye “ikinci dalgaya” hazır mı?
DSÖ’nün Covid-19’un değişim göstererek ikinci dalga yayılımı, ya da başka salgınların da dünyayı tehdit edebileceği uyarıları var. Türkiye bunlara hazırlıklı olmak için ne yapmalı?
Gerçekçi, olmak gerekirse ikinci dalgada hem Türkiye hem de dünya daha tutarlı bir mücadeleyi sürdürecektir. Çünkü kısa bir süre önce yaşadığı gerçeklerden edindiği deneyimler, dersler vardır. Doğal olarak Türkiye’de, ikinci dalgada sağlık açısından bir başarı elde edebilir. Ancak ekonomide derin sorunların yaşandığı bir süreçte ekonomik ve sosyal yaşamda maalesef başarıyı yakalama şansı yoktur. Hele hele siyasal iktidar bugünkü anlayışını sürdürmeye devam ederse… Daha da derinleşen ekonomik ve sosyal buhranla karşı karşıya kalabiliriz. Çok daha acı tablolarla karşı karşıya kalabiliriz. Bilim insanlarının yeni bir dünya, ya da düzenden söz etmeleri, sosyal patlamalara dikkat çekmelerinin özünde bu var…
Yapılması gereken öncelikle mevcut politikaların değişmesidir. İktidarla vatandaş arasındaki güven büyük yara almıştır. Devlette liyakat sistemi tümüyle çökmüştür. Tarımda ciddi sorunlarımız var. Önümüzdeki süreçte bir kıtlıkla karşılaşırsak şaşırmamak gerekiyor. 11 Ağustos 2018’de Türkiye’nin ekonomik krizden nasıl çıkacağını 13 madde halinde açıklamıştım. O maddeler bugün için de geçerli….
Bağış tartışması ve Hazine’nin durumu
Türkiye Covid-19 salgının yayılmasının önüne geçilmesi endişesi yaşarken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Dayanışma adıyla bir bağış kampanyası açtı ve ardından Ankara ve İstanbul belediyelerinin açtığı kampanyaları dondurdu. Burada toplanan miktar Türkiye’yi karşı karşıya kaldığı tablodan çıkarabilir mi? Değilse, amaç neydi?
Sayın Erdoğan’ın “Milli Dayanışma” adıyla bir bağış kampanyası başlatmasının öncelikli nedeni CHP’li belediyeler. Çünkü CHP’li belediyeler, genel merkezin de koordinasyonunda salgına ve salgının yarattığı mağduriyetlere karşı gerçek bir sosyal devlet anlayışıyla mücadele başlattı. Kimseyi ötekileştirmeyen, bir elin verdiğini diğer bir elin görmediği, bilimsel, vicdani ve ahlaki bir yardım kampanyası yürütüyor, arkadaşlarımız. Bu kampanyalar, Ak Partili kardeşlerimiz de dahil herkes tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Bu durum Sayın Erdoğan’ı rahatsız etti.
Ama bir başka gerçek daha var. Hazinenin durumu… Bu bağlamda bağış kampanyasının bir diğer amacını da anlıyorum… Çünkü Hazine tamtakır… Sayın Erdoğan’ın “tekalifi milliye emirleri”ne yollama yapmasının da nedeni bu… “Memleket yanıyor, hazine tamtakır, para yok, para verin…” Halkın bu kampanyaya geniş katılımını ben de arzularım… En azından işsizlere ihtiyaç sahibi ailelere katkı olsun diye… Ama siyasal iktidar halka bu güveni verebilir mi bilmiyorum. Göreceğiz. Çünkü burada ciddi bir sorun var. Daha önce şehit yakınları için toplanan paraların akıbeti hala belli değil…
Öte yandan, aynı amaçla CHP’li belediyelerin bağış kabul etmelerinin yasaklanması tamamiyle hukuk dışı, açıkça Belediye Yasasına aykırı… Bazı sivil toplum örgütleri hiçbir yerden izin almaksızın bağış kampanyası açabiliyorken, CHP’li belediyelerin bankadaki bağış hesaplarının bloke dilmesi siyasal iktidar açısından acınacak bir durumdur. Önyargıya, çaresizliğe, çözümsüzlüğe teslim olmaktır, acizliktir.
Toplanan para, Türkiye’yi yaşadığı açmazdan kurtaramaz. Bu, siyasal iktidarın sorunların derinliğinin farkında olmadığını da göstermektedir. Zaten bağışı yapanların büyük bir kısmı kamu kurumlarıdır. Ayrıca bu bağışların vergi matrahından düşüleceğini de unutmamak gerekiyor… Yani gelir ve kurumlar vergisi beyannameleri verildiğinde, yapılan bağışların tamamı vergi matrahından indirilecektir. Dolayısıyla vergi yükümlüleri tarafından yapılan bağışlar, gerçek yani karşılıksız bir bağış değildir…
İşbirliği çağrılarına yanıt
Salgının başından bu yana sık sık hükümete işbirliği çağrıları yapıyor, CHP’li belediyelerin işbirliğine hazır olduğunu söylüyorsunuz? Cumhurbaşkanı Erdoğan, ya da hükümet üyelerinden olumlu, ya da olumsuz bir yanıt aldınız mı?
Hayır. İktidar başından beri işbirliğinden kaçınıyor. Çünkü CHP’li belediyelerin görünür olmasında rahatsız… Ama ne yaparsa yapsınlar, CHP’li belediyeler ihtiyaç sahibi hanelere mutlaka ulaşacak ve onlara yardımcı olacaklardır… Bizim vatandaşlarımıza verdiğiniz bir söz var… “CHP’li belediyelerin olduğu bir yerde hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek…
Erdoğan’ı bu konunun ulusal seferberlik gerektiren bir konu olduğuna ve işbirliği yapması gerektiğine ikna etmek yolunda bir planınız var mı?
Neredeyse her gün bu konuda gerek ben gerek Parti Sözcümüz ve gerekse Grup Başkan Vekillerimiz önerilerimizi yapıyoruz. Olayın milli çıkarlar temelinde ele alınması gerektiğini söylüyoruz. Gördüğümüz her soruna işaret ediyoruz, ayrıca sorunu dillendiriyorsak, çözümünü de ortaya koyuyoruz. Bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulması halinde Parlamentoda destek vereceğimizi de açıkladık. Bu konuda Parlamentoda bir araştırma komisyonu kurulmasını da istedik. Belki daha güçlü bir işbirliği sağlanır diye… Ama maalesef o da AK Parti ve MHP’nin oylarıyla reddedildi…
Salgın sonrası başka sorunlar kapıda
Türkiye’nin bu salgını atlattıktan sonra karşı karşıya kalacağı başlıca sorunlar neler olacak? Korona sonrasında en büyük tehlikeyi hangi alanda görüyorsunuz? İşsizlik ve sağlık altyapısından eğitime kadar yapılması gerekenler konusunda CHP’nin başlattığı bir çalışma, hazırlık var mı?
Üzülerek ifade edeyim ki çok büyük bir işsizler ordusuyla karşı karşıya kaldık, kalacağız… Kapanan işyerlerinin büyük bir kısmı salgın sonrasında doğal olarak açılacak… Bu işsiz sayısını azaltacak gibi düşünülebilir. Ama zaten ciddi bir işsiz sorunumuz salgın öncesinde de vardı. Türkiye’nin “üretim ekonomisi”ne geçmesi gerekiyor. İktidarın yeni bir ekonomik politika oluşturması gerekiyor. Para ve maliye politikalarının, teşvik politikalarının üretime dönük yatırımları özendirmesi gerekiyor. Ekonomide planlama yok… Oysa planlama olmazsa, kaynakların verimli kullanılması mümkün değil… Planlamanın olmaması savurganlığa yol açıyor. Bakınız, vatandaştan bağış topluyorsunuz, ama vatandaşın karşısına çıkıp, “biz de iktidar olarak şu, şu tasarrufları yapacağız” diyemiyorsunuz… Örneğin; Dövize endeksli hazine garantili projelerin ödemelerini bir yıl boyunca erteliyorum” diyemiyorsunuz. “Doğalgaz ve elektrik faturalarının tahsilatını üç ay boyunca faizsiz olarak durduruyorum” diyemiyorsunuz. “Salgınla mücadele kapsamında kullanılacak hijyen ve temizlik ürünlerinde KDV oranını üç ay süreyle indiriyorum” diyemiyorsunuz. “Esnafa sicil affı çıkartıyorum, çiftinin tarımsal kredi borçlarını bir yıl süreyle faizsiz yeniden yapılandırıyorum” diyemiyorsunuz. İşte bu vatandaş nezdinde güven erozyonuna yol açıyor…
Murat Bey şunu rahatlıkla söyleyebilirim… Türkiye’nin hangi sorunu varsa, çözümünü de üretiyoruz… Demokrasiden toplumsal barışa, dış politikadan eğitime, ekonomiden sosyal politikalara kadar her alanda çözümlerimiz var… Bizim seçim bildirgelerimiz iktidar partisi tarafından kopyalanıyorsa demek ki ürettiğimiz çözümler doğru çözümler…
CHP farklı ne yapardı?
Sayın Kılıçdaroğlu, peki iktidarda AK Parti değil de siz olsaydınız, başından itibaren, Erdoğan’dan farklı ne yapardınız?
1.Olay Çin’de ortaya çıkıp, yayılma riski gerçekleşince (ikinci ülkeye sıçrayınca), öncelikle Sağlık Bakanlından ayrıntılı bir sunumu Bakanlar Kuruluna sunmasını isterdik.
2.Sağlık Bakanlığınca hazırlanan 2019 Pandemik Raporunun gereğini yapar, bilim kurulunun aldığı tüm kararlara uyar, gereğini ivedilikle yerine getirirdik. (Yurda girişlerin sınırlandırılması, gümrük kapılarının kapatılması, yurt dışından gelen vatandaşların belli sürelerle karantinaya alınması, Türkiye genelinde temel üretimi aksatmayacak önlemleri alarak sokağa çıkma ya da karantina uygulanması, büyük kentlerde bazı hastanelerin sadece salgın hastalıkla mücadeleye ayrılması, Türkiye genelinde test merkezlerinin olabildiğince yaygınlaştırılması, kitlerin üretilmesi için çalışmalara başlanması ve gerekli stokların oluşturulması gibi…)
3.Salgın hastalık konusunda kamuoyunu bilgilendirmek ve sağlık açısından alınması gereken önlemleri kamuoyuna duyurmak açısından bilim kurulu sözcüsünü yetkili kılar ve önerilerini süratle yaşama geçirirdik. Böylece söylemde güven ve şeffaflığı sağlardık. Vatandaşla yönetim arasındaki güveni söylem bazında da sağlardık.
4.Personel açığını süratle giderirdik… Sağlık personel açığını kabul etmeyen bir alandır. Bu gerçeği bütün politikacıların görmesi, bilmesi lazım… Ayrıca hemen tıbbi malzeme açığını gidermek için ilgili kuruluşlarla iletişime geçip, gerekli üretim, stoklama ve dağıtımı gerçekleştirirdik.
5.Salgın hastalığın yaratacağı ekonomik ve sosyal sorunları görüşmek ve tartışmak üzere süratle “Ekonomik ve Sosyal Konsey”i toplardık. Bu konseyi toplarken Konsey üyeleri arasında hiçbir ayırım yapmazdık…
6.Sağlık Bakanlığının oluşturduğu “Bilim Kurulu” dışında, Hazine ve Maliye Bakanlığının eşgüdümünde ayrı bir “Ekonomik ve Sosyal Sorunları Değerlendirme Kurulu” oluştururduk. Böylece ekonomik ve sosyal açıdan yapılması gerekenler, merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasındaki işbirliği, bu işbirliğinin esasları, alınması gereken ekonomik ve sosyal kararlar bu kurul tarafından alınırdı. Böylece sorunun işsizlik ve yoksullukla mücadelede boyutu anlam kazanır ve vatandaşlara her türlü güven verilirdi.
7.Bu arada süratle Parlamentoda grubu bulunan siyasal partilerin Genel Başkanlarını davet eder, aldığımız önlemleri aktarır ve onların da görüşlerini alırdık. Meselenin bir siyasi mesele olmadığını, bir milli – insani sorun olduğunu anlatırdık. Ve alınan her karar öncesinde kendilerini bilgilendireceğimizi söyler ve her karar öncesinde bilgilendirirdik.
8.Valilere, “yerel yönetimlerle işbirliği yapın, ihtiyaç sahibi vatandaşlara süratle ulaşın” talimatını verirdik. Ayrıca bilim kurulunun önerisi doğrultusunda aldığımız kararlara uymayanlar hakkında gerekli işlemlerin ivedilikle yapılması talimatını da verirdik.
9.Büyükşehir ve diğer Belediye Başkanlarına “bilim kurulunun önerileri doğrultusunda alınan kararlara uymalarının zorunluluğunu” anlatır ve “bu konuda ellerinden gelen çabayı göstermelerini” isterdik.
10.Vatandaşlarımıza şu çağrıyı yapardık… “Bu kararları, sınırlamaları sizin sağlığınız, Türkiye’nin sağlığı ve geleceği için alıyoruz. Evinizde kalınız… İhtiyaç sahiplerinin tüm ihtiyaçları asgari düzeyde sağlanacaktır… Yerel yönetimler bu konuda üstlerine düşeni yapacaktır… Valiliklerin koordinasyonundaki 112 acil çağrı merkezlerinden veya belediyelere ait 153 telefon numarasından sorunlarınızı aktarabilirsiniz…”
11.Bilim kurulunun da önerileri alınarak, hazırlayacağımız bir bilgi formu çerçevesinde her gün belli bilgilerin valilik tarafından merkezde kurulan iki ayrı komisyona aktarırdık.