Türkiye ile Yunanistan arasında savaş çıkmayacağı işin yatıştırılacağı zaten öteden beri belliydi.
Hayır, Avrupa Birliği (AB) Türkiye’ye sert uyarıda bulunup yaptırım tehdidinde bulunduğu için değil. Çünkü birincisi, AB Türkiye üzerinde siyasi yaptırım gücünü (Kıbrıs sorunu nedeniyle) kaybedeli çok oldu. Oysa, yöntem hoşunuza gitsin gitmesin Türkiye’nin elinde Avrupa siyasetini etkileyen bir göç kartı var. İkincisi, Türkiye AB üyesi olmadığı için ortak bir zemin de mevcut değil. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in “arabuluculuk” girişimi o yüzden -en azından şu aşamada- sonuç getirmedi, çünkü 27-28 Ağustos Berlin toplantısında Yunanistan’ı kıramadı ve AB dayanışması açıklaması yaptı.
Daha başından beri olaya serinkanlı bakanlar gerilimin her iki ülkenin de üye olduğu NATO zemininde giderilebileceğinin ve zaten çok zayıf olan savaş ihtimalinin ancak NATO tarafından giderilebileceğinin farkındaydı. Gerçi NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 3 Ağustos girişiminin ilk aşamada sonuç getirmediğini duyurdu ama NATO resmen devrede.
NATO ve ABD etkisi
Bir unsur daha var. O da NATO’nun da en etkili gücü olan ABD. Türkiye ve Yunanistan’ı 1947’de Moskova etkisine karşı Truman Planı ve Marshall Programına birlikte alan, İngiltere’nin itirazına karşı 1952’de birlikte NATO’ya alan ABD idi. ABD’nin Akdeniz’de görevli 6’ıncı Filosu bu gerilim boyunca bir gün Türk, ertesi gün Yunan donanması ile tatbikat yaparak zaten hem Ankara hem Atina’ya “ben buradayım” mesajı veriyordu.
Stoltenberg’in 3 Eylül’de Türkiye ve Yunanistan arasında “teknik görüşmeler başlayacak” açıklaması gelir gelmez Ankara’dan “Biz önkoşulsuz görüşmeye hazırız” beyanı geldi. Aynı gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Güvenlik ve Dış Politikalar Baş Danışmanı İbrahim Kalın ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brian ile yine doğu Akdeniz’i görüştü. Ardından Erdoğan ve yakın ekibinin Merkel ile bir video konferans yaptığı açıklandı. Erdoğan’ın bu beyanı günlerdir ekranlarda savaş kışkırtıcılığı yapan profesör ve “uzman” takımını ters köşeye yatırdı ama böyle olacağı zaten ortadaydı.
Atina’nın inadı
Ancak Yunan medyasında, Yunanistan yetkililerinin NATO Genel sekreterini yalanladığı haberleri çıktı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bunun diyalogdan kaçan tarafın Yunanistan olduğunu gösterdiğini, onları da Fransa’nın kışkırttığını söyledi. Atina’nın önkoşulu vardı. O da Türk gemilerinin tartışmalı sulardan derhal çekilmesiydi. Oysa zaten konuşulacak konu buydu. NATO girişiminin ilk aşamada sonuç getirmemesi bu nedenle. Anlaşılan Atina, Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu’nun Meis Adasına yapacağı hamasî ziyaret öncesinde Ankara ile uzlaşıyor görünmek istemiyordu. Zaten son gerilimin altında Kriyakos Miçotakis’in başbakan olduktan sonra Yunanistan’ın Türkiye’ye 2, kendisine 580 km uzaklıktaki küçücük Meis adasına 40 bin kilometrekare deniz sahası iddia etmesi bulunuyor. Bu inadın göstermelik olması muhtemel. Yoksa gaz arama tartışması Alexis Çipras döneminde de vardı ama krize dönmemişti.
Yunanistan Meis ve karasularını 12 mile çıkarma konusunda haksızlığının farkında. Yunanistan’ın mevcut deniz hukuku sözleşmesinin de mimarlarından sayılan, kıdemli hukukçu Christos Rozakis’in başına gelenler bunun örneği. Geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkan Yardımcılığı yapmış olan Rozakis, bir TV programında “Uluslararası Adalet Divanına götürürsek Meis’i kazanamayabiliriz” dediği için Atina Üniversitesinden uzaklaştırıldı, Dışişleri Bakanlığı danışmanlığından istifaya zorlandı. Ege’nin iki yakasında sadece musakka ile cacık benzeşmiyor, değil mi?
İsrail ve Mısır dahil mi?
Bu gelişmelere bağlı olarak Erdoğan’ın ekibine Doğu Akdeniz konusunda “Güney Kıbrıs dışında herkesle masaya oturabiliriz” dediği medyada yer aldı. Suriye’yi bir kenara bırakalım; Doğu Akdeniz’de ama oyuncu değil şu anda. Ama İsrail ve Mısır öyle değil, hem de aktif oyuncular. Ankara’nın her ikisiyle de ilişkileri kötü. İkisinin başında da Erdoğan’ın anlaşamadığı ve Erdoğan’la anlaşamayan yöneticiler var. İkisi de şu sıra Türkiye’ye Orta Doğu coğrafyasında sorun olan Birleşik Arap Emirlikleri ile iş birliği içinde.
Öte yandan Çavuşoğlu’nun daha önce yaptığı “Doğu Akdeniz için uluslararası konferans” önerisi de mevcut.
Soruysa şu: Erdoğan’ın Kıbrıs Rum Hükümeti dışında herkesle Doğu Akdeniz’i görüşürüz sözleri İsrail ve Mısır’ı da kapsıyor mu? Bu soruya ilk ağızda gelecek hamasî ve savaş kışkırtıcısı yanıtlar olabilir, o heyecanın sonrası için söylüyorum. Eğer öyleyse, dış politikada ciddi değişikliklere şahit olabiliriz. O zaman göze girmek için savaş kışkırtıcılığı yapanlara başka konu bulması gerekecek propaganda yetkililerinin.