Azerbaycan-Ermenistan çatışması, tüm bölge ülkelerini endişelendirirken sorunun müzakereyle çözülmesi çağrıları sahadan gelen haberlerin gölgesinde kalıyor.
Azerbaycan Savunma Bakanlığı, “27-30 Eylül tarihlerinde 2 bin 300 Ermenistan askerinin öldüğü ve yaralandığı, yaklaşık 130 tank ve zırhlı aracın, 200’den fazla top ve füze sisteminin, yaklaşık 25 hava savunma sisteminin, 6 komuta yönetim ve komuta gözlem mıntıkasının, 5 mühimmat deposunun, yaklaşık 50 tanksavar silahının ve 55 otomobilin imha edildiği” açıklamasında bulundu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin dün geceki “koşulsuz görüşmelere başlanması” talebi, iki taraftan da olumlu yanıt bulmuş değil.
Kaldı ki bugün olası bir masanın nasıl şekillenebileceği de muğlak. AGİT bünyesinde kurulan Minsk grubu, taraflar üzerindeki etkisini yitirmiş durumda. Temmuz ayındaki çatışmalara Rusya’nın meseleye ağırlığını koyması son vermişti ancak Moskova’nın bu kez acelesi yok gibi. “Bekle, gör” Rus dış politikasında bekle ve kimin elinde ne olduğunu gör” anlamına geliyor.
Kimse neden masaya gelmiyor?
Azerbaycan lideri İlham Aliyev, bir Rus kanalına yaptığı açıklamada ülkesinin görüşme yanlısı olduğunu ancak Ermenistan tarafının süreci ihlal ettiğini söyledi.
Aliyev, “Ermenistan başbakanı, kamuya açık olarak Karabağ Ermenistan’ındır diyor, nokta. Bu koşullar altında nasıl bir görüşme sürecinden söz edebiliriz ki?” dedi.
Bugün Anadolu Ajansı’nın Editör Masası programına konuk olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da “Ermenistan, ben sorunun diplomasi ile çözülmesini istemiyorum diyor” ifadesini kullandı.
‘Azerbaycan isterse gereğini yaparız’
Tükiye’nin Azerbaycan’a desteğinin sözden ibaret olmadığını söyleyen Çavuşoğlu, Rusya dahil ilgili ülkelerle Ankara’nın temas halinde olduğunu söyledi. Çavuşoğlu’nun açıklamaları da iki tarafın kendi iradeleriyle uzlaşmasının çok güç olduğunu yansıtıyor: “Azerbaycan sahada bunu çözmek istiyorsa ‘Azerbaycan’ın yanında olacağız’ dedik. Azerbaycan isteği olursa gereğini yaparız. Ama görüyoruz ki Azerbaycan’ın kapasitesi yeterli” diye konuştu.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın da çağrılara kulak vermeye niyeti yok gibi ve meseleyi bir “beka sorunu” olarak tanımlıyor. Paşinyan, halen “nefsi müdafaa” tezine sadık.
Çavuşoğlu, Ermenistan’ın kimden cesaret aldığını sorguladı: “Bunu herkese soruyoruz, Lavrov’a da sorduk.” Bunun öncesinde de Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov, “tüm ülkelerin, özellikle de Türkiye gibi ortaklarımızın” diplomasiye dönüş için elinden geleni yapmasını istemişti. Yani çatışmalar sürerken Türkiye ve Rusya arasında farklı bir gerilimin –ve belki de pazarlığın- sürdüğünü söylemek güç değil.
Uçak iddiası prim yapmadı
Böyle gergin bir ortamda, Ermenistan’dan bir cephe genişletme, Türkiye’yi iterek desteğini tam hissetmediği Rusya’yı yanına çekme hamlesi geldi. Fakat dünya basını, Ermenistan’ın hiçbir kanıt göstermeden ileri sürdüğü “Türk F-16’sı bir Ermenistan Su-25 uçağını düşürdü” iddiasına ilgisini derhal kaybetti. Aliyev, “Türkiye çatışmada taraf değildir. Böyle bir bilgiye sahip değiliz. Türk Hava Kuvvetlerine ait F-16 uçakları çatışmalarda kesinlikle yer almıyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise, yabancı bir televizyona “”Ermenistan böyle ucuz propaganda oyunlarına başvuracağına, bir an önce işgal ettiği topraklardan çekilsin” diye konuştu.
Erivan’da bu konuda henüz çok ısrarcı görünmüyor. Ancak çatışmalar uzadıkça Türkiye’yi Rusya’nın karşısında konumlandırmak için yeni hamlelerde bulunabileceğini bekleyebiliriz.
Rusya’nın da daimi üyesi olduğu güvenlik konseyi açıklamasında, çatışmaların “bölgenin ötesine sıçrayabileceği” uyarısında bulunulmuştu. Ancak bugün taraflar masaya olabilecek en uzak pozisyonda.
O toplantının vakti geldi
İşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Güney Kıbrıs dışındaki AB üyelerine Doğu Akdeniz mektubu böyle bir ortamda geldi:
“Yunanistan ile ön koşulsuz olarak diyaloga hazır olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim. Bu çerçevede gerginliğin azaltılması için NATO Genel Sekreteri’nin deniz ve hava unsurlarını ayrıştırma girişimine de başından itibaren destek verdiğimizi dikkatinize getiririm.”
Türkiye’nin iki taraftaki gerilimin de sona ermesinden ulusal çıkarları var. Kuzeyinde Rusya ile karşı karşıya kalmamaktan da.
Madem Karadeniz’de bulunan –ve miktarı tartışılan– kaynağın çıkarılmasına yıllar var, madem Doğu Akdeniz’deki kaynakların ortayla çıkarılması dahi güç bir uzlaşma gerektiriyor, sadece enerji güvenliği açısından bile her iki tarafta da barış ve huzur Türkiye’nin lehine. Malum, bir yandan Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının büyük kısmını Rusya karşılarken, bir yandan da TANAP ile birlikte Azerbaycan’ın huzuru Türkiye’yi de artık daha yakından ilgilendiriyor. O doğal gaz ülkeye uygun fiyatlarla girmeden Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın döviz kuru yerine bakmayı tercih ettiği “sanayi tarafının, üretim tarafının sağlam” kalması mühendislik açıdan dahi mümkün değil.
Bu sebeple yarın başlayacak olan ve ana gündemleri arasında Doğu Akdeniz geriliminin yer aldığı AB Konseyi toplantısında Türkiye’nin lehine bir sonuç çıkması artık daha da önemli ve anlaşılan o ki aksi halde yeni tehditlerin ortaya çıkabileceğini Ankara da görüyor.