Prof. Dr. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
12 Eylül’de iki önemli veri açıklandı: İşgücü ve ödemeler dengesi. İkisi de Temmuz ayı için. Özetle durum şu: İşsizlik oranı, düşmesine karşın hala yüksek bir düzeyde. Özellikle de ‘atıl işgücü’ olarak adlandırılan geniş tanımlı işsizlik oranı. Öte yandan cari işlemler açığı artmaya devam ediyor. Açığın finansmanı ise artık iyice göze batar şekilde ne olduğu bilinmeyen
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) 18 Ağustos günü toplandı ve politika faizini yüzde 14’ten yüzde 13’e indirdi. Bu faiz indirimi, güzel ülkemizde olan biten inanılmaz çoğu şeye şerbetli olan bizler açısından bile büyük bir sürpriz oldu. Hala Türkiye ekonomisi ile ilgilenen yabancılar varsa onlar için sanırım bir şok olmuştur. Üretim ivmesini
TÜİK, 3 Ağustos günü Temmuz ayı enflasyonunu açıkladı. Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 80’e, üretici enflasyonu ise yüzde 145’e yükselmiş. Aşağıda okuyacaklarınız açısından yüzde 145’in altını çizin lütfen. İleride, Türkiye ekonomisinin 2022 yılında içine düştüğü durumun nedenlerini araştırmak isteyenlerin çok derin araştırmalar yapmalarına gerek kalmayacak o kadar ilginç olaylara şahit oluyoruz ki, şaşırmamak mümkün değil. Alın
Hem Avrupa hem de ABD ekonomilerinin yakın gelecekte daralmaları ihtimalinin yüksek olduğu giderek daha sık dile getiriliyor. Bir yandan Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı arz kısıtları bir yandan artan enflasyonu makul düzeye indirmek için merkez bankalarının politika faizlerini artırma sürecine girmiş olmaları bu ihtimali güçlendiren temel unsurlar. Oysa Türkiye ekonomisi için aynı ihtimal pek dile getirilmiyor. Büyümenin
Azan enflasyon ve beraberinde arttırdığı yoksulluk en büyük ekonomik sorunumuz haline geldi. Haziran ayı tüketici enflasyonu yüzde 78,6, gıda enflasyonu yüzde 93 ve üretici enflasyonu yüzde 138,3 olarak açıklandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan döneminin 2022 enflasyon oranı, 2001 yılında Başbakan Bülent Ecevit dönemi enflasyon oranını geçmiş oldu. Rakamlar yeteri kadar ürkütücü. Yine de bir perspektife oturtmakta
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 24 Haziran günü aldığı ve üzerinde büyük bir tartışma kopan 10250 sayılı kararının (bundan sonra ‘Karar’ diyeceğim) gerekçesini ve nasıl uygulanacağını iki gün gecikmeyle açıkladı. 26 Haziran günü yapılan açıklama, kararı gerekçesiyle ortaya koyuyor. Kararı anlamaya çalışmak Gerekçe şuymuş: “…bazı şirketlerin, döviz borcu ya da döviz yükümlülüğü olmamasına hatta
Yazıya nasıl başlasam? Şöyle mi? Hazine ve Maliye Bakanı yaptığı açıklamada “Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik.” Ya da şu olur mu? “Kasım 2021 başında 9,5 lira olan dolar kuru 20 Aralık gününü 17,5 liradan kapattı. Kuru düşürmek için Kur Korumalı Mevduat (KKM)
Cari işlemler hesabında kötüleşme devam ediyor. Yılın ilk çeyreğinde 18,1 milyar dolar cari açık verdik. Son dört çeyreğin toplam GSYH’sine oran olarak yüzde 2,2’lik bir cari açıkla karşı karşıyayız. 2012’den bu yana görülmemiş yükseklikte. 2000’den bu yana bakarsanız da sadece 2011’in ilk iki çeyreğinde bundan daha yüksek cari açık-GSYH oranı (sırasıyla yüzde 2,6 ve 2,7)
TÜİK verilerine göre, tüketici enflasyonu Nisan ayında yüzde 70’e, üretici enflasyonu ise yüzde 122’ye yükseldi. Kelimenin tam anlamıyla azan bir enflasyonla karşı karşıyayız. Resmi tüketici enflasyonu bir yıl önce yüzde 16, yine resmi üretici enflasyonu ise yüzde 38 düzeyindeydi. İlkinde 54, ikincisinde ise 84 puan sıçrama var.Enflasyon sabit gelirliler açısından tam bir kâbus. Ücret ve
Eylül-Aralık 2021 döneminde Merkez Bankası’nın (TCMB) yaptığı politika faizi indirimleri döviz kurunu sıçrattı. Ürkütücü boyutlara gelen kur artışını dizginlemek için kur korumalı mevduat sistemi (KKM) uygulamaya sokuldu. Bir yandan bütçeye önemli yük getirebilecek (ilk verilere göre getirdi de) bir sistem oluşturuldu diğer yandan da toplam mevduatın daha yüksek bir oranının yabancı para cinsinden ya da