Kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çıkılacağı söylentileri dün (19 Mart) akşama doğru yoğunlaşmıştı. Gece yarısına kadar çalıştı gazeteciler. Kapılar duvardı, kötü bir şeyler döndüğü belliydi. Haber 20 Mart sabaha karşı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle doğrulandı. Ama Merkez bankası Başkanlığına daha dört ay önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanan Naci Ağbal’ın Yeni Şafak gazetesinin manşet operasyonuyla görevden alınacağı haberi pek sızmamıştı. 17 Mart’ta HDP’ye kapatma davasıyla beraber ele alındığında ortaya çıkan tablo, sadece reform söyleminin buraya kadar olduğunu göstermekle kalmıyor. Aynı zamanda bir sonraki seçimlerin yapılıp yapılmayacağına, ya da bir baskın seçime dair senaryoları da tam 24 Mart AK Parti Kongresi öncesi dolaşıma sürmüş bulunuyor.
İlk bakışta görünen manzara tablo şu: MHP istedi diye HDP’ye kapatma davası açılıyor. Saadet Partisi ve Akit gazetesi çevresinin sözcülüğünü yaptığı İslami tarikat ve cemaatler istedi diye İstanbul Sözleşmesi iptal ediliyor. Yani Şafak gazetesinin sözcülüğünü sermaye kesimleri istedi diye MB Başkanlığına Yeni Şafak yazarı bir iktisatçı getiriliyor.
Kadın düşmanlığı zirvede
Kadına şiddete karşı Avrupa Konseyi sözleşmesi, 2011’de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın attığı ilk imzayla yürürlüğe girmişti. Şimdi sözleşmeden çıkan ilk ülke yine Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye oluyor.
Geçen yıl sözleşmenin iptali için girişimlerinin geri püskürtülmesinde kadın hakları ve insan hakları örgütlerinin yanı sıra, Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın da yönetiminde yer aldığı KADEM’in etkisi olmuştu. Bunda da Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın Sözleşmesyi savunan kadınlara hakaret etmesinin payı vardı. Konu, Erdoğan’ın Millî Görüş abilerinden Oğuzhan Asiltürk’le görüşmesi ardından Saadet lideri Temel Karamollaoğlu, Sözleşmenin iptal edilmesini yeniden talep etmişti. Tartışmalara Ayasofya imamı Mehmet Boynukalın dahi katılmış ve İslam’a göre yönetmenin erkeğin hakkı olduğunu söylemişti.
Onların dediği oldu.
Avukat Kezban Hatemi sırada kadını eşit sayan Medeni Kanunun olmasından endişe ettiğini söyledi.
Kadın cinayetlerinin, kadına şiddetin arttığı ortamda, Sözleşmeden çıkmak erken zorbalığının teşvik edecektir. Sırada Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı yasanın kaldırılması olabilir. Artık demokratik haklardan hiçbir geri adım şaşırtıcı olmayacak.
Ekonomik reform umudu 4 ay sürdü
Aslında Erdoğan, Berat Albayrak’ın ekonomideki başarılarını yeniden övmeye, salt damadı olduğu için hedef alındığını söylemeye başladığında kuşkulanmalıydık. Sabah ve Yeni Şafak yayınları üzerine TÜİK Başkanının yeniden değiştirilmesinden anlamalıydık. 12 Mart “ekonomide reform” açıklamasında, fiyat istikrarı MB’nın görevleri arasındayken, hükümete başlı ayrı bir komite kurulmasından pek az kişi, kuşkulandı.
Ama kimse konduramadı, Erdoğan’ın en güvendiği muhafazakâr bürokratlardan olan, sırasıyla Maliye Müsteşarı, Maliye bakanı, milletvekili, Cumhurbaşkanı Strateji ve Bütçe başkanı ve nihayet MB Başkanı yaptığı Naci Ağbal’ı bir gazete manşetiyle aynı gün görevden alacağına.
Erdoğan’ın ekonomide reform söylemi gibi Merkez Bankasının bağımsız-mış gibi davranması da dört ay sürdü.
Yeni MB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun AK Parti milletvekilliği zamanında Ağbal ile ters düşmesi nedeniyle mümkün olamamıştı. Kavcıoğlu’nun doktora tezi danışmanı, Varlık Fonu’nun güçlü ismi Prof. Dr. Erişah Arıcan idi. Arıcan’ın Bilal Erdoğan’ın da tez danışmanı olduğu daha önce medyada yazılmıştı. Ayrıca “reform paketinin” Arıcan tarafından “tırpanlandığı” da.
Sırada ne mi var? Noktaları birleştirin, bulursunuz.
Sadece HDP değildi
Konu sadece Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi, ardından HDP’nin kapatılması davası açılması değildi. Evet, bunlar tam da Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin 18 Mart Kongresi öncesi Devlet Bahçeli’nin uzun süredir talepleri arasındaydı. Bahçeli’nin HDP konusunda istediğini almasıyla Kongre’de “Seçim 2023’te, adayımız Erdoğan” diye güven tazelemesi rastlantı değil.
Ama örneğin, Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi ve Merkez Bankası Başkanını değiştirmesinden saatler önce, Taksim’deki Gezi Parkı’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesinden alınarak hükümete yakın Sultan Beyazıt Hazretleri Vakfına devri de var.
Erdoğan son dönemde kendi çekirdek oy kitlesi tarafından “taviz” olarak kabul edilen ne varsa onları geri alıyor. Bunda 2019’daki belediye seçimleri yenilgisini dönüm noktası saymak da mümkün, devamını önlemek için her şeyi göze aldığını gösteriyor.
Bu çok açık bir güç gösterisi. 2017’de MHP sayesinde kabul edilen mevcut Cumhurbaşkanlığı yetkileriyle yetinmeyen bir irade beyanı. Muhalefetin “sivil darbe” çıkışlarını baştan göze alıp hiçe saymaya hazır. 24 Mart kongresine dek ve 24 Mart Kongresinde yeni çıkışlara hazır olmak gerekiyor.
Sırada ne var? Pazartesi sendromu?
Kestirmek güç ama bazı sorular ve senaryolar şimdiden ortaya atılmaya başladı.
Örneğin daha geçenlerde hükümetin ekonomi yaklaşımına destek veren sermaye grupları, TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB ve TESK bu kararları da alkışlayacak mı? Yoksa kendi içlerinde bölünecekler mi? Faizler düşürülecek, sıkı para politikası ve enflasyon-fiyat istikrarı hedefi bir yana atılarak daha çok para basılacak, dolar ve altına hücum yaşanacak senaryolarına karşı hükümet ne gibi karşı önlemler planladı? Bunlar arasında ucu bankadan para çekme kısıtlaması ve sermaye kontrolüne dek gidecek adımlar var mı?
Erdoğan Merkez kararını yayınlamak için boşuna (sadece Türkiye ve Avrupa borsalarının değil) ABD borsalarının da kapanacağı saati beklemedi. Yeni kararlar için 22 Mart Pazartesi haftasını bekleyebiliriz, 24 Mart kongresi öncesini.
Siyasette seçim senaryoları
Siyasette birbirine zıt iki seçim senaryosu var.
Birincisi, Erdoğan’ın bu adımlarla oy tabanını daha da daralttığı, özellikle daha önceki seçimlerde oy tabanının çoğunluğunu oluşturan kadınlardan ve Kürt seçmenden oy almasının zorlaşacağı, ekonomik sıkıntının derinleşeceği dolayısıyla serbest seçimlerin de artık tehlikede olduğu yolunda, kapkara bir senaryo.
İkincisi de Erdoğan’ın yeniden ucuz kredi ve para basma yoluyla, Merkez Bankasının enflasyon-fiyat istikrarı hedefine aldırmadan piyasada sahte bolluk oluşturarak, seçime gitme ihtimali. Erdoğan bu senaryoda sırtını kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çıkmasından memnun olan İslamcı taban ve HDP kapatma davasından memnun olan MHP tabanına güvenmesine dayamak isteyecektir.
Neresinden bakarsanız Türkiye’de çoğulcu demokratik siyaset, hukuk devleti, kadın hakları, laiklik ve demokratik ekonomi açılarından geriye doğru adımların atıldığı bir haftayı geride bıraktık. Önümüzde başka nelerin bulunduğunu sadece Erdoğan biliyor.
ABD ve AB mi ne der? Saf olmayın. Erdoğan, Türkişye’yi İstanbul Sözleşmesinden AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konsey Başkanı Charles Michel ile üçlü görüşmesinden bir kaç saat sonra çıkardı. O sırada ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield’in S-400 konusundaki sözleri yayınlanmıştı. Erdoğan ABD için en önemli konunun S-400, AB için de Yunanistan, Kıbrıs ve göçmen akını olduğundan emin.
Noktaları birleştirin, resmi göreceksiniz.