Günümüzde yaşadığımız olaylar devletlerin yaptıklarının yanlarında kar kaldığını göstermekte. İsrail’in son saldırıları, dünya ne derse desin, ne kadar bağrılıp çağırılsa da hiç kimsenin Filistinlilere yönelik darbe ve yıkıma devam edilmesinin engelleyemeyeceğini gösterdi. İsrail’i en azından yavaşlatabilecek tek ülke Amerika Birleşik Devletleri olayları seyretmeyi tercih ediyor. Hamas, İsrail’i yok etmeye kararlı bir terör örgütü olarak kabul ediliyor. On beş yıldır seçim yapmamaları, Hamas’ın meşruiyet iddialarını zayıflatıyor. Esasında son çatışmanın nasıl başladığı ve kimin suçlu olduğu önemli değil. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bu çatışmayı iktidarına meydan okunduğu bir dönemde nasıl kullandığı da önemli değil. Önemli olan bazı büyük ülkelerin İsrail’in yanında olduğu sürece hiçbir şeyin değişmemesidir. İsrail’in sert eylemini bile kınayamayan bazı ülkelerin İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan suçluluk duygusu hala devam ediyor.
Yumuşak güç artık hayal
Bu münferit bir olay mı? Hayır, daha önce pek çok kez oldu ama şimdi İsrail daha da umursamaz davranıyor. ABD’nin Ortadoğu’yla ilgilenmediğini ve kendisine bir tehdit olmadığı müddetçe meselelerin kendi elinde kalacağını biliyor. İsrail ayrıca Arap devletlerinin feryat edip acil toplantılar ve boş açıklamalar yapacağının farkında. Sonunda Filistinliler bir kez daha İsrail ile yalnız kalacaklar. Sorun şu ki dünya din ve kültürel farklılıklar nedeniyle giderek daha fazla kutuplaşıyor. Galiba sözde “medeniyetler çatışması”nın somut hale geldiğini kabul etmemiz gerekiyor. İki kutupludan tek kutupluya ve şimdi çok kutuplu bir dünyaya geçilirken eski defterler ortaya çıkıyor. Yumuşak güç artık bir hayal. Akıllı güç ise sadece güzel bir slogan. Ne yazık ki, gerçek etki yine de sert güç ve onu kullanmaya çekinmemekten geliyor. Anlaşılan bazı şeyler hiç değişmiyor.
Ukrayna ve Gürcistan’da Rusya
Rusya bunu Gürcistan’da ve daha açık bir biçimde Ukrayna’da gerçekleştirdi. Rusya’nın bırakın Kırım’ı, Ukrayna’nın doğusunu terk edeceğine inanan var mı? Dünya sadece kınayıp bazı yaptırımlar uygulayabilir. Ancak harekete geçen ülke güçlü ve önlemlere direnmeye hazır olduğu veya büyük bir devletin desteğine sahip olduğu sürece, o zaman daha fazla sert gücün eylemde olduğunu göreceğiz. Bir devletin lehinde olan ancak uygulanmayan uluslararası kararların bulunması, yakın zamanda Dağlık Karabağ’da gördüğümüz gibi, hakkını arayan bir ülke için ayrı bir avantajdır. Azerbaycan küresel çerçevedeki siyasi boşluğu kendi yararına kullandı ve fırsat çıktığında diplomasi için otuz yıl bekledikten sonra kaybettiği topraklarını iki aydan kısa bir süre içinde geri aldı.
Irak, Kuveyt’i işgal etti ve ABD liderliğindeki bir koalisyon tarafından püskürtüldü. Ancak Soğuk Savaş sona ermiş ve Irak büyük bir hesap hatası yapmıştı. Kendisini destekleyen başka hiçbir ülke olmadığından yalnız kaldı. Suudi Arabistan ve İran, Yemen’de uluslararası camianın pek ilgilenmediği bir alanda yıllarca savaştı. Kimse bunu önleyemedi. Suriye iç savaşının on yıldan fazla sürmesinin başlıca nedeni çok fazla devletin oyuna dahil olması ve diplomasiye itibar edilmemesidir. Bir ülke askeri yollarla başarılı olabileceğine inanıyorsa, diplomatik çabaların eksikliği nedeniyle çözümsüz kalan donmuş anlaşmazlıkların tekrar ısıtılma tehlikesi vardır. Gelecekteki bir ülke, birkaç devletin veya güçlü bir devletin kendisini desteklediği avantajına sahip olduğunu hissettiği veya arkasında uluslararası hukuk olduğuna inandığı sürece, onu kim durdurabilir.
Tayvan riski
Bir süredir bir sonraki silahlı çatışmanın Tayvan’da olabileceği tartışılıyor. Çin’in şimdiye kadar askeri harekattan kaçınmasının nedeni, ABD’nin tepkisinin ne olacağından emin olmamasıdır. Dahası, Tayvan’daki askeri yapılanma, onu kolay bir lokma olmadığına işaret ediyor. Nihayet, Tayvan’a yönelik herhangi bir saldırı, adayı ana kara ile birleştirdiğine dair ne kadar propaganda yaparsa yapsın, Çin’in imajını zedeleyecektir. Yine de Çin kendini yeterince güvende hissettiğinde ve ardından gelecek fırtınayı göğüslemeyi hazır olduğunda bu değerlendirme göz ardı edilebilir.
Uygun zamanı bekleyip hızla hareket edebilecek konumda bulunan devletlerin dönüşüne tanık olmanın eşiğindeyiz. Kimse böyle bir saldırganlığı önlemek için güç göndermeye istekli değilse, askeri müdahalede bulunanın yaptıkları yanında kar kalacaktır. Bir ülke eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşmeye hazır olduğu sürece, önümüzdeki dönemde çatışmaların artma riski ortaya çıkacaktır. Çok taraflı uluslararası sistem atıl durumdadır. Sadece İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan çok taraflı kuruluşlar değil, Afrika Birliği, ASEAN, Arap Ligi gibi bölgesel olanlar da anlaşmazlıkları çözmede başarısız oldu. Avrupa Birliği de kendi kıtasındaki çatışmaları engelleyemeyip kınamadan öteye geçemedi.
Diplomasi etkisiz olduğu sürece kendimizi artabilecek çatışmalara hazırlamalıyız. Uluslararası toplum ayağa kalkıp saldırıya karşı koymadığında, diplomasi işe yaramaz. İki dünya savaşı arasındaki yıllarda bu tür hayal kırıklıklarının çok fazla örneği var.