Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu 17 Mart’ta toplanıp faiz kararını açıklayacak. Muhtemelen ‘kararını’ sözcüğünü gülümseyerek okudunuz. Hoşgörünüz lütfen; eski bir Merkez Bankacı olarak başka türlü yazmaya elim gitmiyor. Aklımda bugün için yazı yazmak yoktu. Bu sabah iki nedenle klavyenin başına oturdum. Birincisi, Murat Yetkin’in “Erdoğan 17 Mart’ta siyaseten faiz artırımına gider mi?” yazısı. İkincisi, Arjantin’in 15 Mart günü açıklanan Şubat ayı enflasyon verisi. Önce Arjantin ile başlayayım.
Türkiye ve Arjantin’in karşılaştırması
İktisat derslerinde, öğrencilere bazı makroekonomik büyüklükler için uluslararası karşılaştırmalar yapmak gerekiyor. Karşılaştırma için olur olmaz ülke seçmenin pek bir anlamı yok. Bir sistematik gerekiyor. Türkiye G-20 ülke grubu içinde. Bu gruptaki ülkeler kullanılabilir mesela. Yaklaşık yarısı gelişmiş ülke kalanı da yükselen piyasa ekonomisi.
Genellikle şu uyarıyı yapmak gerekiyor öğrencilere: “Bırakın Arjantin’in verilerini; başı her daim belada, onun dışındaki ülkelerle Türkiye’yi karşılaştıralım”.
Gelin, 1980-2020 dönemi büyüme verilerine bakalım. Arjantin’in ortalama büyüme oranı yüzde 1,6, Türkiye’ninki yüzde 4,5. Dahası var: Kırk bir yıllık dönemin on sekiz yılında Arjantin ekonomisi küçülmüş. Evet, yanlış okumadınız: Nerdeyse bu dönemin yarısında bela yaşamış Arjantin. Türkiye için bu sayı beş. Daha yakına gelelim: 2000-2020: Arjantin tam on kez ekonomik küçülme felaketi yaşamış. Bu sayı Türkiye için iki. Hadi biraz daha daraltalım dönemi, son on bir yıla bakalım. 2010-2020 döneminde Arjantin’in ekonomisi altı kez küçülmüş; Türkiye’de ise küçülme yok.
Arjantin’in enflasyon liderliğine son verdik
Enflasyon açısından da durum farklı değil.
Birincisi, 1980-1997 dönemi için Arjantin’in enflasyon verisi yok. Mesela IMF veri tabanında bulunmuyor. Zaten IMF’nin web sayfasından Arjantin bölümüne girer ve biraz deşerseniz; tüketici enflasyonu ölçümündeki (kibarca söyleyeyim) ‘sorunlar’ açısından Arjantin’in defalarca dikkatinin çekildiğini görürsünüz. Benzer bir bilgi eksikliği 2015-2016 için de geçerli.
İkincisi, büyük bir krizle sona eren Para Kurulu deneyimi sırasında negatif enflasyonlar var ama sonra sıçrıyor enflasyon: çok dalgalı. 2010-2020 dönemi enflasyonunu Türkiye’ninki ile Grafik-1’de. Arjantin yılsonu tüketici enflasyonunda Türkiye’nin oldukça üzerinde. Sadece bizim üzerimizde değil; G-20’deki tüm yükselen ekonomilerdeki enflasyonun da üzerinde: O bir şampiyon.
Ama artık liderliği kaptırdı. Kime? Şubat ayında Türkiye’ye. ‘Şampiyonluk’ değil de ‘liderlik’. Çünkü enflasyon ligi yıllık. Oysa daha 2022’nin Şubat ayı rakamlarını biliyoruz. Son on iki ayın tüketici enflasyonu gelişmesi Grafik-2’de. Durum açık: Lider artık Türkiye.
Liderliğin Türkiye açısından 2022 yılında şampiyonluğa dönüşüp değişmeyeceği sorunsalı bizi Murat Yetkin’in yazısına getiriyor.
Faiz artırılır mı?
“Faiz artırılır mı” yerine, doğru olanı “politika faizi artırılır mı?” diye sormak. Politika faizi, yani Merkez Bankası’nın bankalara haftalık vadede borç vermek için istediği ve şu anda yüzde 14 düzeyinde olan faiz”. ‘Politika faizi’ vurgusu yapılmazsa iş karışır.
Zira “kredi faizi ya da Hazine’nin borçlanma faizi artırılacak mı?” diye de sorulabilirdi. Konuya yakın okuyucular bu durumda itiraz edebilirlerdi ama: “Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, kredi faizini ya da Hazine’nin borçlanma faizini belirlemiyor ki” diyebilirlerdi. Oysa konuya çok daha yakın olanlar ya da şu yazıyı hatırlayanlar biliyor ki şöyle bir denklem var: “Politika faizini enflasyon liginde liderken düşürmek eşittir kredi faizini ya da Hazine’nin borçlanma faizini yükseltmek.”
Demek ki Merkez Bankası kredi faizini ya da Hazine’nin borçlanma faizini bal gibi yükseltebilir. Tıpkı Eylül – Aralık 2021 döneminde Merkez Bankası’nın politika faizini beş puan düşürmesinden sonra yaşananlar gibi. Kısaca, politika faizinden söz ediyorum. Yetkin’in yazısının başlığındaki ‘faiz’ de aslında politika faizi.
Merkez Bankası öngörülemez durumda
Bu kadar sözden sonra ‘bilmiyorum’ demek biraz ayıp olacak ama ne yazık ki öyle: Bilmiyorum, bilmiyoruz, öngöremiyorum, öngöremiyoruz…
Sorun da zaten burada: Enflasyon liginde bizi liderliğe terfi ettiren temel neden, Merkez Bankası’nın enflasyon zaten yüksekken (ama biz henüz lider değilken) politika faizini beş puan düşürüp yüzde 14’e indirmesi ve “merak etmeyin; döviz kuru artacak-Türkiye’nin rekabet gücü yükselecek- daha fazla ihracat yapacağız-cari işlemler açığı yerine cari fazla vereceğiz-dolayısıyla döviz kuru düşmeye başlayacak-enflasyon düşecek” mealindeki şaheser analiziydi.
Şimdi nasıl ‘akılcı’ bir pencereden bakıp da Merkez Bankası’nın ne yapacağını öngörebiliriz?
Üstelik enflasyon yüzde 70’lere doğru yelken açmış gidiyor. Yılsonu için en iyimser tahmin bile yüzde 40’larda. Ne yani? yüzde 14 olan politika faizini yüzde 40’a mı yükseltecek Merkez Bankası? Mesela yüzde 19 yapsın ya da yüzde 21. Bir yandan büyük bir sıçrama anlamına gelir bir yandan da oluşabilecek enflasyon düzeyi dikkate alındığında komik derecede düşük olmaz mı? Tam bir açmaz… Ve dahası, içinde bulunduğumuz ekonomik sorunlar sadece faizi artırarak çözülemez ki… Nerede diğer politikalar?
Sanırım bu nedenle Murat Yetkin dünkü yazısının başlığında ‘siyaseten’ vurgusu var.