İsrail kaynakları dün, 30 Ocak’ta suikast operasyonu üstlendi, bugün de Müslüman Arap hasta ve hasta yakını kılığında Gazze, Cenin’deki İbn Sina hastanesine nasıl sızdıklarının görüntülerini yayınlamaya başladı. İçeri girdikten sonra biri tekerlekli iskemleden kalkıyor, diğeri doktor önlüğü giriyor, kadın ve erkek komandolardan oluşan suikast timi hastanenin üçüncü katına çıkıp ikisi hasta yatağında, biri de yarı felçli vaziyette tekerlekli iskemlesindeki üç Filistinliyi elleriyle koymuş gibi bulup öldürüyor ve çıkıp gidiyorlar. Hamas tedavi altında öldürülenlerden birisinin kendi üyeleri, diğer ikisinin da İslami Cihad üyesi olduğunu duyurdu. İsrail komandoları belli ki içeriden alınan istihbaratla, “saha” ajanlarının verdiği istihbaratla hareket ediyorlardı. Aynı şekilde Hamas da 7 Ekim’de İsrail’e saldırdığında bazı hedefleri eliyle koyduğu gibi bulmuştu: saha istihbaratıyla hareket etmişlerdi, saha ajanları devredeydi.
İsrail, hastane bombalamaları ardından hastane baskınları dönemini de başlattı. Gazze’de hedef gözetmeden yapılan İsrail operasyonlarında öldürülen çoğu kadın ve çocuk Filistinli sayısı 25 bini bulmuşken bu operasyonu soğukkanlılıkla anlatmaya çalışmamın duyarsızlıktan değil. İstihbarat dünyasında saha ajanlarının itibarının iadesine geliyorum.
MİT’ten CIA’ya saha ajanları
Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) PKK’ya karşı son zamanlarda Suriye ve Irak’ta artan nokta operasyonlarına dair duyurularda da dikkat çekiyor “saha ajanları” ifadesi. Bir yandan İHA’lar, SİHA’lar, F-16’lar devrede ama o durumda da hedef doğrulaması saha ajanlarından alınıyor.
CIA Başkanı William Burns 30 Ocak’ta Foreign Policy dergisinde yayınlanan “Casusluk ve Devlet Yönetme Zanaatı – Rekabet Çağı için CIA’yı Dönüştürme” başlıklı makalesinde de bir yandan teknolojideki gelişmelerde -Çin başta olmak üzere- rakiplerden önde kalmaya gayret ederken diğer yandan (İngilizce Human Intelligence- İnsan İstihbaratı ifadesinden kısaltma) HUMINT’in artan önemine işaret ediyor.
Yapay zekayla boyut atlamış dijital çağ her köşede yüz tanıma programlarıyla donatılmış kameralarla, hatta (önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hatırlayalım) cep telefonlarıyla casus ve terör zanlılarını saptamayı kolaylaştırıyor gibi görünüyor. Ama bunlar artık hemen herkeste var; dolayısıyla sizin saha akanlarınızın saptanıp devre dışı bırakılması da kolaylaşıyor.
CIA nasıl dönüşüyor?
Burns yazısında diyor ki, bu yüzden artık (MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın 97. Yıl Konuşmasında kullandığı deyimle) hem saha hem masada personel “çeşitlendirmesine” gitmişler; çeşitli milletlerden, ırklardan, dinlerden ve lisanlardan diye okuyabiliriz. Burns, yapay zeka insanların toplayıp işlemesi mümkün olmayacak kadar çok ve ayrıntılı bilgi toplayabildiğine ama özellikle de ulusal çıkar söz konusu olduğunda insan unsurunun değerinin kaybolmayıp arttığını öne sürüyor.
Burns ABD’nin asıl rekabetinin Çin ve Rusya ile olduğunu açıkça söylüyor “Dönüşüm” yazısında. Örneğin, CIA tarihinde ilk defa bir bölgeye değil de ülkeye özel birim oluşturmuş; o da Çin için. Teknolojik istihbarat amacıyla bir başkan yardımcılığı kurmuş. MİT’in de Siber İstihbarat birimi kurduğunu hatırlatalım.
Willam Burns diplomasi kökenli bir casus şefi. Fransız dış istihbaratı DGSE’nin başı (önceki Ankara Büyükelçisi) Bernard Emié de öyle. İngiliz dış istihbaratı MI6’nın başı (eski Ankara Büyükelçisi) Richard Moore da öyle. İbrahim Kalın da öyle; akademi ve diplomasi pratiğinden geliyor.
Bunun değişen dünya koşullarında bir anlamı olmalı.
11 Eylül ve Ukrayna
Burns yazısında insan ilişkilerine sadece saha ajanlarının yeniden yükselişi bahsinde girmiyor. “En yakın müttefiklerin” kapısını bu sıralar daha sık çalabilirlermiş. Bölgemize baktığımız zaman bunu Türk, İsrail, Mısır ve Yunanistan gizli servisleri olarak tercüme etmek de mümkün.
Zaten Burns, ABD’nin önümüzdeki dönemde önemli zorlukları arasında, orta büyüklükte güçlerin Çin’in yükselen gücünü dikkate alarak bütün yumurtaları eskisi gibi ABD sepetine koymama, dengeci davranmalarının önüne geçmenin bulunduğunu da açıkça yazmış.
Bir not daha: CIA Başkanı, teşkilatının içinde bulunduğu dönüşümü Rusya’nın Ukrayna’ya savaşı ardından El Kaide’nin 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında geçirdiği dönüşümün şiddetine benzetmiş. Ukrayna’yı yarı yolda bırakırsak, Rusya karşısında kendi kalemize gol atmış olacağız diyor; daha önce Moskova’da büyükelçilik yaptığını hatırlatalım.
Belirsizlik artarsa, casus da artar
O da MİT’in 10 Ocak töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye için dediği gibi, ABD’ye yönelik casus saldırılarının arttığı saptaması yapıyor. Bunu sadece dijital yöntemler açısından değil saha faaliyeti açısından da söylüyor.
Burns değinmemiş ama bana kalırsa sadece Ukrayna savaşı değil ama Gazze Krizi sonrasında da dünyada belirsizlikler katlanarak arttı. Kalın’ın konuşmasına “Bir büyük belirsizlik çağında yaşıyoruz” demesi özetliyor herşeyi.
Belirsizliğin olduğu yerde, belirsizlik kaynağını öğrenme çabası da vardır: ister saha ister masada dünyanın yeni bir casuslar savaşı dönemine girdiği görülüyor.