ABD’de 5 Kasım’daki başkanlık seçimlerini Donald Trump ya da Kamala Harris kazansa Türkiye için neyin değişeceği sorusuna çoğunuzun “Hiçbir şey” dediğini duyar gibiyim.
Pek öyle değil ama anlamak için Türkiye-ABD ilişkilerinde bugün yaşanan sorunların hangilerinin hangi başkanın yönetiminde -hadi çözüleceğine demeyelim- “normalleşeceğine” bakmamız gerekir.
Sorunları sıralamadan önce Türkiye-ABD ikili ilişkilerinde değil ama akut, güncel siyasi-ideolojik nitelikte bir konuya değinmek gerekiyor. Trump ya da Harris’in seçilmesi ABD’nin Gazze Krizi, İsrail’in sadece Filistinlilere değil her durumda kayıtsız şartsız savunulması siyasetinde bir değişikliğe gideceği beklenmemeli. Hatta Harris’in çizgisini artık biliyoruz ama Trump’ın (unutmayalım, “Damat” Jared Kushner etkisi ile) daha koyu İsrail yanlısı siyaset uygulaması beklenebilir.
Gelelim ikili konulara.
S-400 koz mu, yük mü?
S-400 konusu Türkiye-ABD ilişkilerindeki en sistemik sorun olmaya devam ediyor. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması nedeniyle ortak üreticisi olduğu F-35 programından çıkaran, başkanlığı döneminde Donald Trump olmuştu. Yeniden seçilirse bu siyaseti değiştireceğine dair işaret yok. Keza Harris seçilirse bu siyasetin değişeceğine dair bir işaret de yok. Her durumda Türkiye’nin S-400’den “kurtulması” yönünde baskı ve yaptırımlar devam edecek gibi görünüyor.
F-35’in yokluğunu Milli Muharip Uçak Kaan’la telafi etme projesi motor konusunda ABD izni bekliyor. Hürjet’te General Electric üretimi F404, Kaan’da da yine GE üretimi F110 ait motoru satışı için. ABD satmazsa tasarımı İngiliz mühendislerle birlikte yapılan Kaan için İngiliz Rolls Royce motorları için izin alınabilir mi?
İsveç’in NATO üyelik onayı karşılığında F-16 satış izni çıktı Kongreden ama henüz ufukta uçak görünmüyor. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Eurofighter ısrarı boşuna değil. O da Almanya iznine takılıyor. Denizaltı sistemleri gibi çok bahsedilmeyen konular da var izne takılan.
Trump kazanırsa Suriye-PKK
Trump kazanırsa askeri Suriye’den çeker, PKK desteksiz kalır diye hesap yapanlar yanılabilir. Evet, Trump Suriye’den asker çekiyoruz demişti. Bırakın ötesini önce CENTCOM komutanı “Çekmiyoruz” dedi. Çekemedi. O zaman 400 civarında olan Suriye’deki Amerikalı “askeri danışman” sayısı şimdi, o da resmi kayırlarda 800 civarında. Trump askerleri, askeri sanayii ve NATO’yu küçümseyip dışlamakla başına bela aldığını anladı. Şimdi seçilirse Harris’ten daha militarist olabilir.
Bir de Trump’a Türkiye’nin güneyinde Kürt milliyetçiliğine destek vermenin İran’a karşı ve İsrail’den yana önemi bu süreçte daha iyi anlatılmış olabilir.Ama Trump askeri dinlememe çizgisini sürdürürse, bu kazanmasını dahi olumsuz etkileyebilir. Amerikan silah üreticileri ne Rusya’nın Ukrayna savaşının bitmesini istiyor, ne Orta Doğu’daki çatışmaların.
Harris kazanırsa Türkiye
Trump’ın radar ekranında Türkiye diye bir ülke mevcut. Bunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Mehmet Ali Yalçındağ’ın da ektisiyle kurulan sözde dostluğunun payı var. Sözde diyorum, çünkü Erdoğan, hâlâ “Dostum Trump” dese de bu dostluk Türkiye’yi F-35’ten çıkarmasına, Rahip Brunson olayında ekonomiye kur darbesi vurmasına ve Erdoğan’a “aptal olma” diye küstah mektup yazıp yayınlamasına engel olmadı.
Trump ne yapacağı belli olmayan bir siyasetçi.
Harris’in radar ekranında Türkiye diye bir ülkenin bulunup bulunmadığına dair henüz işaret yok ama en azından ne yapacağı kestirilebilir bir siyasetçi; son dört yılın Başkan Yardımcısı.
Hangisi kazanırsa kazansın Fethullah Gülen’in iadesi konusunda bir adım atılmayacağı belli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürekli bundan söz etmesine rağmen gerçekten bunu ne kadar istediğinden emin değilim.
Rusya, İran, Hamas
ABD, Türkiye’nin -sadece Erdoğan döneminde değil- komşusu Rusya’yla karşı saflarda, bir NATO üyesi de olsa iyi ilişkiler sürdürmek zorunda olduğunu on bin kilometre öteden anlamakta zorlanıyor. İran’la da öyle. Bu üç ülkenin ne kadar ilişkilerini sürdürmek zorunda olsalar da bu coğrafyada birbirlerine rakip olduğunu anlamak da tarih perspektifi gerektiriyor.
Ama zor durumlarda Rusya’yla konuşacak fazladan kalana da ihtiyaç doğuyor; örneği geçenlerde Ankara’da MİT’in ev sahipliğinde yapılan insan takası.
Hamas için de durum aynı. Neticede bazı kanalların açık kalması gerekiyor.
Bu konuda Trump kazanırsa “Bize ne düşer?” pragmatizmi ile davranacağını var sayabiliriz. Harris kazanırsa aynı esnekliği gösterip gösteremeyeceğinden emin değilim. Gerçi Harris kazanırsa ekibinde Phil Gordon gibi Avrupa ve Orta Doğu’yu, aynı zamanda Türkiye’yi iyi tanıyan siyasetçilerin etkili konumda olacağı haberleri, doğru çıkarsa durum farklı olabilir.