MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM Partiyle tokalaşmasıyla başlayan, 28 Aralık’ta DEM ağır toplarından Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’da PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’ı ziyaretiyle ikinci aşamayı geride bırakan yeni diyalog sürecinin sonuç verme ihtimali bu defa öncekilerden yüksek olabilir.
İç, dış ve ekonomik nedenleri var; hemen sıralayalım.
En önemlisi Meclis
Bu defa hem girişimi başlatan MHP hem onu destekleyen AK Parti hem de DEM Parti çözüm zemini olarak TBMM’yi işaret ediyor. CHP öteden beri bunu söylüyor. Hatta 2012-2015 diyalog sürecinde o zamanki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Meclis’te çözelim” ısrarı nedeniyle iktidar sahiplerinden “Siz anlamazsınız” bilgiçliğinde eleştirilere hedef olmuştu. Şimdi, Buldan ve Önder’in Öcalan’dan aktardığı da -önceki “Başkan Erdoğan’la el sıkışırız biter” yaklaşımının aksine- adresin TBMM olduğunu kabul yönünde.
Tabii 2012-2015 sürecinde HDP henüz tek başına -o zamanki- yüzde 10 barajını aşıp Meclis’e girebilen bir parti değildi. Şimdi, aradan geçen seçimlere, milletvekilliği düşürmelere, kayyım atamalarına, kapatma davalarına rağmen Meclis’te üçüncü parti olma konumunu koruyor. Seçmen iradesi Meclis’te önceliği Kürt sorunu olan bir partiye yer açıyor. MHP’nin de bunu artık kabullenmiş görünmesi bu kez sonuç alma ihtimalini yükseltiyor.
MHP’nin beklenmedik rolü
MHP lideri Bahçeli, 2012-2015 sürecinin en katı muhalifiydi. Öcalan’ın idamı için Erdoğan’a seçim meydanında ip atıyordu. Bu kez süreci başlatan Bahçeli oldu. Toplumdaki algı -doğru ya da değil- MHP üzerinden “derin devletin” bu çıkışın arkasında olduğu yönünde oluştu.
Müsavat Dervişoğlu liderliğindeki İYİ Parti, MHP’nin eski çizgisindeki muhalefeti sürdürüyor ama toplumda MHP’nin dediğini esas alam, belki de almak isteyen bir algı mevcut. MHP karşı çıkmıyorsa bir sonuç alınabileceği algısıdır bu. Bu rol, 1990’larda MHP’nin kurucu lideri Alparslan Türkeş’in Ermenistan’la kurduğu ve herkesi ters köşeye yatıran temastakini andırıyor; o dönem MHP’den başka kimse buna cesaret edemezdi.
Kaldı ki Bahçeli’nin 1 Ekim’de bu süreci başlatmasından itibaren tartışmaların -bildiğimiz kadarıyla- hepsi Meclis çatısı altında yapılıyor. MHP, DEM, AK Parti, CHP ve İYİ Parti gruplarında birbirlerine yanıt niteliğindeki konuşmalar aslında dolaylı bir diyalogun Meclis’te devam ettiğini gösteriyor.
PKK’yla mücadelede kazanımlar
PKK’nın Suriye örgütlenmesi 2014’ten bu yana ABD’nin DEAŞ’la (IŞİD) mücadelede kara gücü olmayı kabul etmiş durumda. 2015’te ABD Özel Kuvvetlerince -resmen terörist saydığı PKK bağlantılı örgütlerle işbirliği yapmıyormuş görünmek amacıyla- kurdurulan SDG üzerinden on binlerce militana eğit-donat desteği verildi. SDG’nin başında Öcalan’ın yakalanmadan önceki Suriye günlerinde manevi oğlu gibi yetiştirdiği, şimdilerde General Kobani örgüt adıyla tanınan Mazlum Abdi Şahin bulunuyor.
Ancak işler aslında PKK’nın umduğu gibi gitmiyor. Örgüt Türkiye’de artık anca intihar eylemleri yapabiliyor. Suriye’de Türkiye’nin vekil gücü olarak algılanan SMO’nun TSK desteğiyle tutup genişlettiği alan, MİT’in hem Suriye hem Irak’ta hava gücü de kullanarak nokta vuruşları, TSK’nın Irak’taki Pençe serisi operasyonlarıyla sınırın karşı tarafında alan daraltması, PKK’nın silahlı eylem kapasitesi gibi, Türkiye’den katılımları da azaltıyor. Yarım asra yaklaşan silahlı mücadelenin sonuç vermemesi, DEM kitlesini parlamenter mücadeleyle sonuç alabileceği fikrine yaklaştırıyor.
Suriye ve uluslararası durum
Suriye’de HTŞ’nin Beşar Esad yönetiminde Baas rejimini devirmesi bölgedeki dengeleri değiştirdi. Ahmed el-Şara’nın “Cihatçı terörist başı” algısı yerine “takım elbiseli siyasetçi” algısını yerleştirmesi için henüz erken, niyeti o olsa da. Şara, “Kürtler de Suriye’nin parçası” diyerek SDG’yi de tıpkı başında bulunduğu HTŞ gibi kendini lağvedip yeni yönetime katılmaya çağırıyor.
ABD’de yönetimi 20 Ocak’ta devralacak Donald Trump, Pentagon’un direnişine rağmen Suriye’den çekilmeye, DEAŞ ile mücadeleyi -ABD’nin bu şartla destek verdiği- HTŞ yönetimine bırakmaya karar verirse, Kandil ve Brüksel’deki PKK/KCK yöneticilerinin manevra alanı daha da daralabilir. PKK’nın mevcut durumda, İsrail’in Hamas ve Hizbullah darbeleriyle kendi savunmasının kabuğuna -şimdilik- çekilen İran’dan Türkiye’ye karşı fazla destek bulması ve sonuç alması da zor görünüyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da -Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmesi ardından ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken gibi “Türkiye’nin Suriye sınırındaki güvenlik kaygılarını anlayışla karşıladığını” söylemesi durumu özetliyor. Trump dönemiyle dünya kamuoyu daha çok Rusya-Ukrayna savaşıyla meşgul olacak gibi.
Sonuç alma ihtimali
Daha çok politik psikoloji ve propaganda konularını ilgilendiren bir konu daha var.
Yakın zamanlara kadar, özellikle Avrupa’da PKK’nın propaganda söylemleri arasında Kürtlerin Kürt oldukları için devlet görevinde yer almadıklarıydı. AK Parti’nin de en az DEM Parti kadar, CHP’nin az da olsa yeniden almaya başlamasıyla Meclis’teki Kürt milletvekili sayısı DEM Grubunun iki katını aşması, DEM Parti’nin TBMM’de üçüncü büyük parti grubunu oluşturması bu durumu değiştirdi. (Konumuzla doğrudan ilgili değil ama bu ayrımcılık Aleviler bakımından var.) Halen ekonomiyi krizden çıkarma işini üstlenen iki siyasi aktör, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kürt olduklarını inkâr etmiyor, tam tersine.
Yılmaz, DEM Partililerin Öcalan ziyareti üzerine Anadolu Ajansına bunun olumlu bir başlangıç olduğunu, gelişmeleri izleyeceklerini söyledi; “Terörün bitmesini kim istemez?” diye ekleyerek.
Bu tür girişimler fazla kötümserlik gibi fazla iyimserlikten de sonuç alınamadan dağılıyor. Gerçekçi olmak gerekiyor. Meclis sonuç almak için en gerçek ve gerçekçi zemin.