Gelin olaylara başka açıdan bakalım. Geçen yıl bu zamanları hatırlayalım. Covid-19 salgının ortaya çıkmasıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın beğeni düzeyinde bir sıçrama olmuş, ama bu kısa sürmüştü. İlk aylarda biraz da nazik, saygılı tavrıyla güven veren, öne çıkan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın anketlerdeki beğeni düzeyi bir ara -kısa bir dönem de olsa- Erdoğan’ı geçti.
Sonra İçişleri Bakanı istifası geldi, ortalık karıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli devreye girdi, Erdoğan “Sana ihtiyacımız var” diyerek geri çağırdı; görülmüş şey değildi. Terörle mücadele performansıyla zaten Cumhur İttifakı tabanının yıldızı olan Soylu’nun beğeni anketlerinde yükselişini izledik.
Aynı süreçte yine Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da öne çıkan isimlerden oldu. Metropoll’un “Türkiye’nin Nabzı” anketlerinde bir ara, 2020 yaz başı gibi, beğenilen siyasetçilerin ilk beş sırasında Soylu ve Akar da vardı. Erdoğan’ı CHP’li Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu zorluyordu ama AK Parti’de ilk defa -neredeyse Erdoğan kadar- öne çıkan iki siyasetçi vardı. Üstelik ikisinin kökleri de siyasi İslamcılıktan gelmiyordu.
Bu konudaki haberleri sizlerle zamanında paylaşmıştık; şu bağlantıya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Koca ve Akar artık önde değil
Bir yıl sonra Sağlık Bakanı Fahrettin Koca neredeyse bakan olduğuna pişman edilecek kadar gözden düşmüş görünüyor. Son kapanmada camiler ve teravi namazlarının kapsam dışı olduğunu Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tan, uzatma olmayacağını Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’dan, turizm çalışanlarının öncelikle aşılanacağını ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan duydu kamuoyu.
Akar’ın AK Parti tabanında öne çıkan isimlerden olmasının bir gerekçesi vardı. Önce Suriye ve Irak’ta PKK ile mücadele, sonra Libya, Yunanistan/Doğu Akdeniz çekişmesi ve Azerbaycan harekatlarıyla yıldızı sürekli yükselen bir başarı grafiği oldu. Ne var ki, önce 13’ü PKK’nın rehini olmak üzere 15 askerin şehit düştüğü Gara operasyonu Akar’ı zor durumda bıraktı. Ellerinde doğru saha istihbaratı olmadığı itirafı ortak basın toplantısında Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’den geldi. Üstüne üniformasıyla tarikat toplantısına katılan amiral olayı, üstüne emekli amiraller bildirisi ve ABD ile Rusya arasında kalınan Montrö tartışması Akar’ın imajını yıprattı. Uzun bürokrasi deneyimiyle kamuoyu önüne artık fazla çıkmadığı, kendisini geri çektiği görülüyor.
Ve Soylu’nun çıkış-iniş grafiği
Soylu, istifa olayından sonra bir yükselişi de Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığını bırakmasından sonra yaşadı. Albayrak’ın gidişi onun yüzünden olmadı, ekonomi iç ve dış etkenlerle uçurumun kenarına gelmişti. Ama iki Trabzonlu hemşerinin geçinemediği de sır değildi. Aynı çizgi İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın görevden alınıp, Ankara’ya pasif göreve çekilmesinde de görüldü. Mart ayında yapılan AK Parti Kongresinde parti yönetimine, bir kısmını daha önce yönetiminde bulunduğu DYP ve DP’den bazı isimlerin girmesini sağladığı kuliste konuşuldu.
Sonra Sedat Peker soruşturması başladı, Peker yurtdışına çıktı ve Mayıs başında salvolarına başladı. Videolarında -şimdiye dek- en çok öne çıkan iki hedef vardı: Süleyman Soylu ve Mehmet Ağar. Üstelik geçmişte Demokrat Parti Genel başkanlığında halef-selef olan Soylu ve Ağar’ın geçinemediği de biliniyordu. Nitekim Ağar ve Soylu medya üzerinden, Ağar’ın özür dilemesiyle sonuçlanan polemiğe girdi.
O arada Peker, Soylu’yu “Berat Bey ile arasını bozmakla” suçluyor, kendisine, üstelik hakkında soruşturma sürerken koruma verenin, dahası devlet adamı gibi korumaları yurt dışı seyahatlerinde de yanında tutanın, “ayrıcalık” verenin de Soylu olduğunu öne sürüyordu.
Soylu gecikerek de olsa iddialar hakkında inceleme istedi, suç duyurusunda bulundu ama muhalefet, örneğin CHP’li Özgür Özel, bunun da bir halının altına süpürme taktiği olabileceğini, parlamento soruşturması açılması gerektiğini söyledi.
Bu gelişmeler Soylu’yu hem kamuoyu gözünde hem AK parti kitlesi gözünde yıprattı. Soylu nereden baksanız iki ay önceki -gücünde demiyorum- etkisinde değil. Bugün bir anket yapılsa en beğenilen siyasetçiler sıralamasında Erdoğan’ı zorlar görüntü vermeyeceğini tahmin edilebilir.
Öne çıkan yanıyor
AK Parti’de önce çıkan Erdoğan’ın popülaritesine yaklaşan isimlerin birer birer yanıyor. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu “Yüzde 49,5 oy almış Başbakanken harcadı beni” derken aslında bu gerçeği de söylemiş oluyor. Erdoğan, 2014’te Abdullah Gül’ün yeniden öne çıkmasını önlemek için Davutoğlu’nu, 2016’de Davutoğlu’nun -özellikle Avrupa Birliği ile göç anlaşması ardından- öne çıkmasını önlemek için Binali Yıldırım’ı kullanmış, Yıldırım’ı TBMM Başkanlığından hayli riskli İstanbul Belediye Başkan adaylığına sürerek geri plana itmişti.
Bu süreçte bürokrasi deneyimi olanlar öne çıkmamayı tercih ediyor. Örneğin -Mısır ile barışmanın mimarı olduğu halde- MİT Başkanı Hakan Fidan’ı ortalarda görüyor musunuz son zamanlarda? Fotoğraflarda dahi kenarda durmaya gayret ediyor.
Bürokrasi deneyimine sahip bir başka isim Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan. Sessizliğini bir defa muhalefetin “128 milyar dolar nerede?” kampanyası nedeniyle Bakanlığını savunma için bozdu, pişman ettiler; o da yeniden sessizliğe gömüldü.
Bürokrasi deneyimine rağmen konuşup öne çıkan Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığının dört ayı doldurmadığını herkes gördü.
Bürokrasiden gelmediği halde temkinli giden, konuşması gerektiği hallerde bile pas geçen bir başka isim de Adalet Bakanı Abdulhamit Gül. Konuşup öne çıkmadığı zaman Erdoğan’ın ve Erdoğan’a günlük raporlarla etki eden dar çevresinin tepkisini çekmeyeceğini özümsemiş görünüyor.
Son gelişmelere bir de bu açıdan bakmak gerekmez mi sizce de?