Dün akşamüzeri havuz medyasında bir sevinç dalgası yayıldı. Hayır, enflasyon düşmemişti. Türk lirasının değer kazanmaya başlamamış, elektrik ve doğal gaz zamları biraz olsun düşürülmemişti. Bir Lübnan gazetesi, Suudi kaynaklara dayanarak Kral Salman’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Bayram Namazını birlikte Mekke’de kılmaya davet ettiği için heyecanlanmışlardı.
Ekonomik krizden gayet kötü etkilendiği halde Erdoğan’ın her yaptığını savunup bir keramet arayan iş insanı bir kaynağım, ister inanın, ister inanmayın şu yorumunu yazdı bana:
• “Tayyip Bey, konjonktürel olarak psikolojik üstünlük sağladı ABD dahil bütün batıya. Kral Salman’ın daveti üzerine Mekke’de namaz kılmaya davet edilmesinin İslam dünyasındaki teolojik anlamı, camianın liderliği Tayyip Bey üzerinden Türkiye’ye “verilecek” demektir. Türkiye’deki muhalefet hariç, Papa dahil bütün İslam ve Hıristiyan dünyası bunu böyle anlayacaktır ve “o namaz” yeni dünya düzeninin dönüm noktalarından birisi olacaktır.”
Haberin Cemal Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devri sonrasında çıkmasına hiç mi dikkat etmediğini sordum. “Gülümsemekle yetiniyorum” yanıtı aldım. Üstelik Mekke’de namaz haberi henüz doğrulanmamıştı bile. Ruh hali bu.
Ne değişti da dava kapatıldı?
Muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı (İngilizce kaynaklarda Jamal Khashoggi) 2 Ekim 2018 tarihinde vize almak için İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna girdi ve bir daha kendisini gören olmadı. Suudi Arabistan’dan gelen ve aralarında Suudi İstihbarat yetkililerinin de bulunduğu bir ekibin Kaşıkçı’yı sorgularken öldürüp cansız bedenini parçalara ayırdıktan sonra ortadan kaldırdığı tahmin ediliyor; beden parçaları hala bulunmadı.
MİT Amerikan istihbaratı CIA ve daha sonra (Hakan Fidan’ın bizzat gidip Amerikalı yetkililere gizli kaydı dinletmesi suretiyle) ABD yönetimini bunun bir Suudi cinayeti olduğuna ikna etmeseydi, suçlanan Türkiye olacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Enayi mi sanıyorlar” demesine, katil suçlamasına rağmen Suudi Arabistan’a tarihin (110 milyar dolarlık) en büyük silah satışını yapan Donald Trump suçu hasır altı etti. Joe Biden’ın Beyaz Saray’a yerleştikten sonra yaptığı ilk işlerden biri gizli belgeleri açıklayarak cinayetin Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın bilgisi altında işlendiğini doğrulamak oldu. Ayrıntıları bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Şimdi ne değişti de dava dosyası cinayetin sorumlusu olan yönetime devrediliyor?
İlişkiler Kaşıkçı pazarlığıyla mı düzeltilecek?
Suudi Kralının Mekke’de Erdoğan’la namaz kılarak İslam dünyasının liderliğini fiilen ona devretmiş olacağına samimiyetle inanan kaynağım, Kaşıkçı dosyasıyla ilgili soruma bir de şu yanıtı verdi:
• “O dosya üzerindeki pazarlıkları biliyor musun? Senin bile dudağını uçuklatacak detaylar var.”
Kaynağımın AK Parti iktidarının kritik noktalarında irtibatları olduğunu biliyordum. Geçmişte ayrıntı sorduğumda “Söyleyemem” yanıtı aldığımdan, üstelemeye gerek duymadım. Baksanıza, Kaşıkçı cinayetini dünyaya duyuran AK Partili arkadaşı Yasin Aktay bile “Belki benim de bilmediğim şeyler vardır” demiş. Kaşıkçı’nın aynı zamanda Veliaht Prense muhalif eski istihbarat şefi Turkî bin Faysal el Suud’un açık operasyonlar şefi olduğunun yeni öğrenildiğini söylemeyecek herhalde kimse.
Ama kaynağım bir pazarlık olduğunda ısrarlıydı.
Yani mahkemenin 26 sanığın Türkiye topraklarında işlenen cinayete katılmakla suçlandığı davayı, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan görüş sorduktan sonra durdurup dosyayı Suudi makamlarına devretmesi kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıkların sonucu muydu?
“Dudak uçuklatan” ayrıntılar neydi acaba?
Pazarlığın ekonomik boyutları da var mı?
Eğer yapıldıysa bu pazarlıkların siyasi olmanın yanı sıra ekonomik yarar boyutu da var mıydı? Tam da ekonomik krizin ortasında seçime giderken…
Kaynağımın bu konuda da bir tezi var, aktarıyorum: “Tayyip Bey hem Batıdan hem Doğudan, özel olarak da İslam dünyasından arkasına yeterli desteği alırsa, ki bana göre aldı, bunu anında iç siyasete taşır. Dış desteğin yaratacağı parasal genişlemelerin ekonomiyi darboğazdan çıkartma potansiyeli oldukça yüksek.”
İçeride hayat pahalılığı dar gelirlileri, geçim sıkıntısı çekenleri kasıp kavururken kasıp kavururken Erdoğan’ın dış dünyadan bulacağı parayla ekonomiyi düzelteceği ve böylece 13 ay sonraki seçimi alacağı inancı hâkim AK Parti cenahında.
Bu çerçeveye Birleşik Arap Emirlikleriyle, İsrail’la aranın düzeltilme çabaları dahil. ABD Türkiye’ye yeniden yanaştıysa bu sadece Ukrayna siyaseti nedeniyle değil, bu manevralar nedeniyle de.
Ama sormuza dönelim: Suudi Arabistan’la bir ara dibe vuran ilişkiler Kaşıkçı cinayeti davası üzerinden yapılan pazarlıklarla mı düzeltilecek?
Hem Allah aşkına! Dünyanın en karanlık rejimlerinden Suudi Arabistan’ın Kralına mı kalmış İslam dünyasının liderliği için seçimle iş başına gelmiş Türkiye Cumhurbaşkanına Mekke’de Bayram Namazı yoluyla icazet vermek? Ve hangi İslam dünyasına Allah aşkına? Fas’tan İran’a, Mısır’dan Endonezya’ya yayılan ve inanç dışında hiç bir konuda ortak hareket edemeyen coğrafyadan söz ediyoruz.
Ama kaynağıma göre, Kral Salman’ın Erdoğan’ı Bayram Namazına çağırması “Suudi Krallığının Türkiye’ye biatı” anlamına geliyordu ve diğerleri de bunu izleyecekti.
Dedim ya, inanmak istedikten sonra inanıyorsunuz, hal budur….