Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz Pazartesi günü, 23 Mayıs’taki kabine toplantısı ardından 26 Mayıs’taki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Suriye’deki PKK hedeflerine yeni bir askeri harekât emri verebileceğini söyledi. MGK toplantısının sonrasında yer alan bildiride de bu vurgu güçlü bir şekilde yer alıyordu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsrail ziyareti sırasında “Elimiz kolumuz bağlı, ne zaman saldıracaklarını bekleyemeyiz” diyerek önleyici harekât işareti veriyordu. Çavuşoğlu bu açıklamayı, ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price’ın Suriye harekâtı konusunda Türkiye’den bilgi edinmeye çalıştıklarını söylemesi ardından yapmıştı. ABD, yıllardan beri yaptığı gibi, PYD/YPG’nin PKK’nın bir uzantısı olduğunu görmek istemiyor, konuyu IŞİD ile mücadeleye bağlıyordu.
Erdoğan o tarihten bu yana hemen her konuşmasında Suriye (ve muhtemelen Irak’taki) PKK ve türevlerine ait hedeflere bir harekât başlatacağını söyledi. Neden başlamadığını sormuyorum ama şimdiye dek Erdoğan’ın söylemesiyle, hatta bazen birkaç saat sonra başlayan harekâtın henüz başlamadığı görülüyor.
Harekât diplomasisi ve sıkıntının boyutları
Zaten harekât yapılacaksa da bu saate kadar PKK da YPG de ABD, Rusya ve hatta İran Devrim Muhafızları ile Hizbullah da gerekli bütün önlemleri almıştır. Bu da harekât yapılsa da bunun 30 kilometrelik güvenlik kuşağı oluşturma amacına olduğu kadar iç siyasette ekonomik krizi dengeleyecek bir başarı öyküsü yazma amacına da hizmet edeceği tartışmasını başlatabilir.
Dün, 30 Mayıs günü ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dış ve Güvenlik Politikaları Danışmanı İbrahim Kalın arasında bir telefon görüşmesi yapıldı. Görüşmede Ukrayna Krizi ve İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusuna Türkişye’nin koyduğu “PKK desteğinin ve Türkiye’ye silah ambargosunun son bulması” koşulunun tartışılması doğaldı.
Kalın ve Sullivan’ın Suriye’ye muhtemel harekâtı da konuştukları anlaşılıyor.
Beyaz Saray açıklamasına göre Sullivan, Kalın’a “Suriye’de mevcut ateşkes hatlarının korunması ve istikrarı daha da bozulmasından kaçınılması için gerilimin tırmandırılmasından geri durulmasının önemini tekrarlamış”. Kalın da Sullivan’a “Türkiye’nin tüm terör örgütlerine karşı mücadelesini kararlılıkla sürdüreceği” yanıtını vermiş.
Sıkıntı nerede?
Konu aynı saatlerde (Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky ardından) Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da gündeme getirilmiş. Erdoğan 2019’da varılan 30 kilometrelik “terörden arındırılmış bölge” sözlerinin tutulmadığına dikkat çekmiş.
Oysa zaten askerî bakımdan harekât gereğini ortaya çıkaran etkenlerden birisi, Rusya’nın Suriye’deki birliklerinin büyük kısmını (tahminen 67 binden 60 bin kadarını) Ukrayna cephesine çekmeye başlaması. Ortaya çıkan boşluğun ABD destekli PKK türevleri ya da İran Devrim Muhafızları ve İran destekli Hizbullah tarafından doldurulmaması için harekete geçiyor Türkiye.
Vaşington ile yaşanan Suriye/PKK sıkıntısını Moskova ile çözmeye çalışmıyor herhalde Ankara.
ABD ile yaşanan harekât sıkıntısının birden çok kaynağı bulunuyor. Birincisi ABD’nin PKK’nın Suriye’de sağladığı piyade gücü imkânından vaz geçmek istememesi. İkincisi, Türkiye’nin F-16 talebi. Yunanistan Başbakanı Kriyakos Miçotakis’in -biraz da Türkiye’yi acıtacak şekilde- Kongre tarafından ayakta alkışlanması Erdoğan’ın dikkatini Biden’ın desteğine çeviriyor. Bir diğer endişe de 2018, Rahip Brunson, 2019 S-400 krizlerinde olduğu gibi, zaten çıldırmış vaziyetteki dolar kurunun, ABD kaynaklı bir siyasi-mali çıkışla kontrol edilemez hale gelmesi.
Tam da seçime giderken…