19 Kasım’ı 20 Kasım’a bağlayan gece yarısı Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta PKK/YPG terör örgütlenmesine ait hedeflere yönelik Pençe-Kılıç hava harekâtını başlattı. Millî Savunma Bakanlığınca 20 Kasım sabahı da devam eden harekâta dair yapılan açıklamalarda önceden belirlenen teröristlere ait 89 hedefin imha edildiği bildirildi.
“Bir gece ansızın” mı geldik?
Pençe-Kılıç harekâtı resmî sosyal medya hesaplarında, ağırlıklı olarak “bir gece ansızın”, “hesap zamanı”, “istiklalin hesabı” gibi mesajlarla duyuruldu. Son yıllarda dış politikamızın önemli bir mottosu haline gelen, “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemi, en fazla geçtiğimiz Eylül ayı başında cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Yunanistan’a yönelik olarak kullanıldığında yankı bulmuştu. Oysa şarkı sözünden farklı olarak diplomasi lügatine girmesi görüldüğü kadarıyla 5 yıl öncesine kadar uzanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk kez 2017 yılında Tüm Sanayii ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD) toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de düzenlediği hava harekatlarına tepki gösteren ülkelere cevaben, “Vakti saati geldiğinde ne yapacağımızı biz gayet iyi biliriz. Bir gece ansızın gelebiliriz” ifadelerini kullanmıştı. Bu yıl da 31 Mayıs’taki kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada, Suriye’ye yönelik yeni bir harekât sinyali verdikten sonra bir gece ansızın gelebileceğimizi tekrarladı. Ancak anlaşılan o ki Astana sürecindeki iş birliği ortaklarımız Rusya ve İran, bir ay sonra Tahran’daki görüşmelerde, Türkiye’nin Suriye’ye tek yanlı askeri bir harekât yapmasına karşı çıktılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Esad rejimiyle diyaloga girmesini salık verdiler.
ABD ve Rusya’ya haber verildi mi?
Peki şimdi Pençe-Kılıç harekâtı nasıl gerçekleştirilebilir? ABD ve Rusya’nın onayları alındı mı? Yoksa kimseye haber verilmeden gerçekten bir gece ansızın mı gidildi? Bu soruların cevapları son birkaç gündür çok tartışılıyor.
Suriye üzerindeki hava sahasının bütünüyle ABD ve Rusya’nın kontrolünde olduğu dikkate alındığında her iki ülkeye de en azından haber verilmemiş olması düşünülemez. 18 Kasım tarihinde Amerikan’ın Erbil Başkonsolosluğunun web sitesine konulan bir güvenlik duyurusunda, “Başkonsolosluğa güvenilir açık kaynaklardan ulaşan bilgilere göre, Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta muhtemelen bir askerî harekât düzenleyeceği” belirtilerek Amerikan vatandaşlarına bu bölgelerden uzak durmaları tavsiye ediliyor. Bu duyuru, yeri ve tarihi dahil, ABD’nin harekât hakkında önceden ayrıntılı bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak Amerikalıların çok rağbet ettikleri turistik yöreler olmadığına göre, bu duyuruyla bir yandan da Amerikan vatandaşlarından çok sahadaki ABD Özel Kuvvet unsurları ve PKK/YPG’li teröristlere bu bölgelerden uzaklaşın mesajı veriliyor.
ABD ve Rusya casus şefleri Ankara’daydı
ABD’nin Erbil başkonsolosluğundaki duyurudan sadece 4 gün önce ABD dış istihbaratı CIA direktörü Williams Burns ile Rusya dış istihbaratı SVR direktörü Sergey Narışkin, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın ev sahipliğinde Ankara’da buluştu. Medyamızın pek üzerinde durmadığı bu toplantı vesile edilerek, ABD ve Rusya’nın harekât hakkında birinci elden bilgilendirilmiş olabilecekleri de akla gelmiyor değil. Bu senaryo kamuoyuyla paylaşılan görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla harekatın Endonezya dönüşü 17 Kasım’da uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayına sunulması ve üç gün sonra da hava harekatının başlamasıyla tamamlanmış oluyor.
Pençe-Kılıç harekâtına pek tepki gelmedi
Rusya’nın başı Ukrayna’da fena halde dertte. AB ambargolarına katılmayan Türkiye’ye ihtiyacı gittikçe artıyor. Tahılını, amonyağını, fosfatını Türkiye’nin gayretleriyle uluslararası piyasalara sunabiliyor. Doğal gazını yine Türkiye’yi merkez yaparak satmak istiyor. Bu şartlarda Türkiye’nin desteği, PKK/YPG’ye verilen sözlerden daha önemli hale geliyor.
ABD’ye gelince, Pençe-Kılıç harekâtından bu yana geçen ilk 24 saat içinde ABD’den dikkate değer bir tepki gelmedi. Harekatın hafta sonuna rastlamış olması ABD gibi bir küresel güç için gerekçe sayılmaz. Bu saatten sonra ABD’den gelecek tepkilerin de bir önemi olmaz.
Vurulanlar ABD’nin verdiği silahlar
Türk F-16’larının Kobani’nin tepelerindeki depolarda vurduğu silah ve mühimmat, aslında Amerika’nın YPG’ye gönderdiği kendi malları. Hedefler arasında ABD’li Özel Harekatçıların PKK/YPG’ye askeri eğitim verdiği üslerin de bulunduğu bildiriliyor. ABD’nin bir anda PKK/YPG’ye verdiği destekten vazgeçmiş olması akla yatkın bir ihtimal değil. ABD Ukrayna savaşının ortasında, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri onaylanmadan Türkiye ile köprüleri atmak istemiyor. Aynı zamanda İstiklal Caddesi katliamının ABD’yi zor durumda bıraktığı da ortada. En güçlü ihtimal ABD’nin, “postallarınızla girmediğiniz takdirde, ben birkaç günlüğüne başımı öbür tarafa çeviririm” demiş olması.
Ne dersiniz, ABD yine,” tavşan kaç tazı tut” mu oynuyor?