Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 14 Şubat’ta açıkladığı 35 bin 418 vefat 6 Şubat Kahramanmaraş depreminin Cumhuriyet Türkiye’sinin en ölümcül depremi olduğunu gösterdi. Daha önce 1939 Erzincan depreminde 32 bin 968 can kaybı kaydedilmişti.
Dünyada son 50 yılın en ölümcül 8’inci depremi; ümit edelim sıralamada daha da yükselmesin. Felaket, başa çıkmak için dünyada her hükümetin zorlanacağı boyutlarda. Ama bu yüzden hatalar, yanlışlar, eleştirilerin dile getirilmesine iktidar çevrelerinden gelen gözdağı girişimleri, zamanında atılmış olsa can kayıplarını önlemiş olacak adımları “şimdi sırası değil” diyerek örtbas etme çabasına dönüşüyor.
Oysa yapılan hatalar özellikle ilk iki günde müdahaledeki gecikmeler can kaybının bu boyutlara gelmesine rol oynadı.
Hatalar, yanlışlar ve eleştirileri sıralamaya kendimden başlayacağım. Benimkiler can kaybına yol açmasa da can kurtarmak için çalışan insanların bir kısmında moral bozukluğuna yol açmış olabilir.
Hatalar dile getirilmedikçe
Bunlardan biri deprem bölgesinin haritalandırılmasında İsrail İHA’larının kullanıldığını söylememdi. Hep titizlendiğim yeterli araştırmayı yapmadan, İsrail Büyükelçiliğinin bir Twitter mesajına dayanıyordum. Savunma Sanayi Başkanlığına göre depremin ilk gününden bu yana Türk İHA’ları devredeydi, İsrail İHA’ları kullanılmamıştı, İsrail uydu istihbaratıyla yardım ekiplerine haritalandırma bilgisi sağlamıştı.
İkincisi de yine aynı yayında çocuklara hafızlık kursu bitiminde asker gibi uygun adım sokaklarda gövde gösterisi yaptıran sarıklı ve cübbeli takımın neden ortalarda görülmediğini sorma üslubumdu. Birilerinin her şeyi kendilerine yontmasına duyduğum tepkinin depremin ilk gününden bu yana diğer STK’larla birlikte deprem bölgesinde can kurtarmak için çalışan bazı İslamcı STK üyelerini hedef almadığımı (ki örneğin İHH ekiplerinin de Ahbap gibi STK’larla enkaz çalışmasına tanık olmuştum) derdimin ucuz propaganda peşinde koşanlarla olduğunu da eklemem gerekirdi.
Zor koşullarda can kurtarmaya çalışan insanların moralini bozmuş olabileceğimden üzüntü duyuyorum, özeleştiri borcumu yerine getiriyorum.
Sıra çuvaldızda: hükümetlerin yaptığı hatalar insan hayatına mal oluyor o yüzden açıkça dile getirilmeli.
En büyük hata: ilk müdahale
Hatalar sıralamasında birinci sırada deprem olduktan sonra ilk müdahalenin yapılmasındaki gecikme geliyor.
Kahramanmaraş civarında büyük bir depremin beklendiğini bilim insanları yıllardır söylüyor. AFAD üç yıl önce yaptığı deprem tatbikatında Kahramanmaraş’ı pilot bölge olarak seçmiş. Peki, gereği yerine getirilmiş mi? Örneğin Kahramanmaraş ve aynı fay hattında olduğu bilinen Hatay, Adıyaman gibi illere yeterli çadır, battaniye, portatif tuvalet, soba gibi acil ihtiyaçlar yeterince depolanmış mı?
Sorduğum zaman ilk sabah Ankara’dan yola çıkarılan malzemelerin o gün yaşanan kar fırtınası nedeniyle yolda kaldığı, o yüzden geciktiği yanıtı veriliyor. Madem bu depremin eli kulağındaydı, malzemelerin muhtemel deprem bölgesinde yeterince depolanması yoluna neden gidilmedi?
Hükümetin devlet kurumlarına yeterince güvenmemesinden kaynaklanan katı bürokratik talimat zinciri nedeniyle sadece asker, polis, sağlık kurumları değil, hatta sahada çalışan AFAD ekipleri, gönüllüleri bile ilk müdahalede gecik(tiril)medi mi?
AFAD işleyişi sorunlu
AFAD, AK Parti döneminde güçlü bir yardım örgütlenmesi olarak kuruldu ama -sahada canla başla çalışanları kast etmiyorum- yine AK Parti iktidarının yan ürünü olan katı bürokrasi ve ehliyetsiz üst yönetim nedeniyle kendisinden bekleneni en ihtiyaç duyulan zamanda tam olarak yerine getiremedi.
Afet Müdahale biriminin başına hiçbir afetle mücadele eğitim ve deneyimi olmayan ilahiyatçı İsmail Palakoğlu getirilmiş. 2020 yılına dek AFAD Bilişim Müdürü, dikkat çekmek için sunumuna “Osmanlı okçusu” kıyafetiyle çıkan İrfan Keskin’miş. (Kendisi halen Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında Milli Tekonoloji Genel Müdür Yardımcısı.) Mevcut yönetime hükümet de tam güvenemiyor ki daha ilk gün başına eski AFAD Genel Müdürü, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay geçti; Tanzanya’ya Büyükelçi atanan önceki başkanı Mehmet Güllüoğlu da acilen Ankara’ya çağrıldı.
AFAD’ın Kızılay gibi kendi çadır, battaniye vd. üretim tesisleri olmadı; ihtiyaç halinde yerel satın almalar tercih edildi. Yerel ekonomiyi de canlandıracağı düşünülen bu yöntem daha küçük çaplı felaketlerde işe yaradı. Ancak bu çapta bir felakette işe yaramadı ve depremzedelerin çektiği acıları büyüttü.
Yurt içi ve yurt dışında gelen yardımların dağıtımının AFAD bürokrasisine takıldığı görüldü.
Çarpık yapılaşma milli güvenlik sorunu
Hatalar, yanlışlar ve eleştirilerden söz ederken TOKİ’nin inşa ettiği konutlarda ciddi bir zarar görülmezken, Antakya’daki AFAD binasının çökmesi ya da (TOKİ’nin yaptığı) Hastane örneğinde olduğu gibi kamu binalarının çökmesi sorulmamalı mı?
Kahramanmaraş’ta etrafındaki bütün binalar oturulamaz hale gelmişken kural ve yönetmeliklere uygun yapılan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası binasında hasar görülmemesi rastlantı mı?
Sadece hükümet dairelerini değil, belediyeleri de saran yolsuzluk ve çürüme kartondan maketler gibi çöken binalardaki denetim sorununu ve yeterince ortaya koymuyor mu? Hemen her seçiminde gündeme getirilen imar aflarının hiç mi katkısı yok artan can kaybında? Şu durumda bile TBMM komisyonunda yine “imar barışı” laf ebeliğiyle oylanmayı bekleyen bir imar affı teklifi yok mu?
Çarpık yapılaşma ve imar sorunları giderek bir milli güvenlik sorunu halini alıyor. Çünkü kabul edelim ki Türkiye dünyanın en hareketli deprem kuşaklarından birinin üzerinde. Depremler hayatımızın ne yazık ki bir gerçeği.
Hatalar ve yanlışların dile getirilmesine, bunları eleştirilmesine öfkelenmek, bunların defterini tutmak yerine ileride yaşanması muhtemel can kayıplarını önlemek adına bunlardan yararlanmanın yoluna bakmalı hükümet.