Bizim kuşağımız enerji jeopolitiğini petrol üzerinden öğrendi. Petrol savaşlarını, ambargoları, tanker krizlerini, OPEC’in politik gücünü, ABD’nin enerjiyle dünyayı nasıl şekillendirdiğini gördük. Sonra doğalgaz geldi. “Geçiş yakıtı” denildi ama kısa sürede stratejik bağımlılığın yeni aracına dönüştü. Bugün ise yepyeni bir enerji çağının eşiğindeyiz. Bu defa başrolde ne petrol ne gaz var — kritik mineraller ve nadir
Mısır’ın Şarm el Şeyh şehrindeki 13 Ekim Gazze Zirvesine saatler kala Hamas’ın rehin tuttuğu 7 İsrailliyi sabah saat 08.00 itibarıyla elindeki Uluslararası Kızılhaç’a teslim ettiği açıklandı. Böylece 9 Ekim’de Mısır’da varılan İsrail-Hamas ateşkes anlaşmasından sonra ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Barış Planının ikinci aşaması da başlamış oldu. Hamas’ın elinde 20 rehine ve esarette ölmüş/öldürülmüş 30
CHP lideri Özgür Özel bugünlerde belki de en zor işini üstlenmiş bulunuyor. Yıllardır AB’den dışladıkları Türkiye üzerinde pek az yaptırım gücü kalmış ve şu anda da Türkiye ile silah, enerji, madenler ve bölgesel ulaştırma, inşaat anlaşmaları fırsatı kollayan Avrupa hükümetlerinden, Ekrem İmamoğlu için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a baskı kurmalarını istemek hiç de kolay değil. “Dost Bildiklerimiz”
Eylül ayında açıklanan enflasyon verileri, yalnızca mevsimsel etkilerle açıklanamayacak bir hızlanmaya işaret etti. Gıda ve hizmet kalemlerinde süregelen yapışkanlık, kur geçişkenliği ve kamu fiyat/vergilerindeki ayarlamalar, hane bütçelerini her zamankinden fazla sıkıştırıyor. Ücret artışları nominal olarak sürse de alım gücü erozyonu derinleşiyor; beklentilerde “çıpa” kaybı (de-anchoring) belirgin. Kısacası ekonominin gidişatı hala iktidarın Aşil Tendonu, yumuşak karnı
ABD Başkanı Donald Trump kendisinden bekleneni yaptı: İsrail-Hamas ateşkesiyle sonuçlanan Gazze Planına 2025 Nobel Barış Ödülü verilmeyince. O zaten dünyaya barış gelsin diye yapmıştı, ödül umurunda değildi. Zaten ödülün verildiği Venezüellalı siyasetçi Maria Corina Machado kendisini aramış, daha önce ilan ettiği gibi ödülü Trump’a adamış, hatta vermek istemiş ama o istememişti. Beyaz Saray sözcüsü ise
Cambridge bu hafta yalnızca bir üniversite şehri değil. Avrupa’nın geleceğinde Birleşik Krallık–Yunanistan–Türkiye ekseninin nasıl şekilleneceğine dair fikirlerin yoğrulduğu bir laboratuvar adeta. “Davosvari” nitelikteki Delphi Economic Forum’un düzenlediği İngiltere–Yunanistan Stratejik Zirvesine, iki ülke liderlerinin de katılımıyla bu yıl yine Cambridge ev sahipliği yaptı. Ben de bu buluşmaya, bildiğim kadarıyla tek Türk konuşmacı olarak davet edildim. Bana
Bilimin görünmeyen yüzlerinden biri zorbalığın sessizliği; bugün farklı biçimlerde karşımıza çıkan, görünür olmaya çalışan yüzü ise eşitlik arayışı. Bazen bir film, yıllarca duyduğunuz ama bir türlü adını koyamadığınız şeyleri yeniden duymanızı sağlar. Benim için “Picture a Scientist” tam olarak böyle bir filmdi. Bilimin, özellikle de akademinin içinden gelen biri olarak, bu belgesel içerikli filmde anlatılan
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş ve Özel Kalem Müdürü Nevzat Uzunoğlu hakkında soruşturma başlatılabilmesi için İçişleri Bakanlığı’ndan izin talebinde bulundu. Soruşturma iznine gerekçe olarak “Görevi kötüye kullanma” ve “denetim görevinin ihmali” iddiaları gösterildiği öğrenildi. Başsavcılığın Yavaş hakkındaki soruşturma izni, CHP lideri Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olamaması durumunda Yavaş’ın
MİT tarihinde ilk defa kamuoyuna da kısmen açık bir uluslararası istihbarat kongresi düzenledi. 10 Ekim’de İstanbul’da toplanan “Uluslararası İstihbarat Çalışmaları Kongresi” MİT bünyesinde bir buçuk yıl kadar önce faaliyete başlayan Milli İstihbarat Akademisi tarafından düzenlendi. İsmi saklı tutulan 19 ülkenin istihbarat servis temsilcilerinin katıldığı Kongrenin açılış konuşmasını, bir gün önce Mısır’daki İsrail-Hamas ateşkes anlaşması görüşmelerinde
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun toplumsal uzlaşma konusunu görüşmeye başladığı bu dönemde, geçmişte defalarca olduğu gibi sadece “silahların susması” üzerine değil, toplumun bütün katmanlarında gerçek bir uzlaşma üzerine kafa yormamız gerekiyor. Çünkü barış, yalnızca bir anlaşma metninin ya da siyasi takvimin ürünü değildir; barış, toplumun kendi içinde yeniden konuşabilme, geçmişiyle yüzleşebilme ve geleceğine dair









