Belki de siyasette yaklaşan bir büyük sarsıntının öncüleri olarak yanlış yorumladığımız küçük sarsıntılar artıyor son aylarda. Belki de “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oluyor”. Ama hem iktidardaki Cumhur İttifakında hem muhalefetteki Millet İttifakında hem de bu iki cephenin dışındaki partilerde iç hareketlilik artıyor.Bu hareketliliği tetikleyen birinci unsur, uluslararası siyasette ABD’deki yönetim değişikliğiyle beklenen
Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne yapılan atama ben maalesef hiç sevmediğim türde bir hatırlatmaya adeta mecbur bıraktı. Siyasi değerlendirmelerde din, inanç referansları kullanmaktan ömrüm boyunca kaçındım, yanlış bulurum. Din ve devlet işlerinin ayrı tutulması demek olan Anayasa’daki laiklik ilkesine içtenlikle bağlıyım. Ancak Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanması ve üniversitenin buna gösterdiği tepki bende Süleyman
Anayasa Mahkemesi, Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararına dayanarak yaptığı bireysel tahliye başvurusunu reddetti. Bir oy farkla reddetti. 30 Temmuz 2008’de AK Parti’nin kapatılması için dava da -o zaman- bir oy farkla, 5’e karşı 6 oyla reddedilmişti. AYM 29 Aralık 2020 oturumunda Kavala’nın tahliyesini 7’ye karşı 8 oyla reddetti. Mahkeme, 1155 gündür hakkında
Korku öykülerinin usta yazarı Edgar Alan Poe’nun en ürpertici eserlerinden birinin adı Kızıl Ölümün Maskesi. Ülkede “kızıl ölüm” adı verilen bir salgın hastalık sürmektedir. Prens, soyluları ve yakın çevresini de yanına alarak bir manastıra kapanır. Halkı dışarıda tutarak korunacak, içeride şölen ve eğlencelerle hayatlarına devam edeceklerdir. Prensin düzenlediği bir maskeli baloda eğlence doruklardadır. Bir süre
Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Anayasa Mahkemesi üzerine 15 Ekim’de yaptığı çıkış yalnızca tartışmayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin çekmeye çalıştığı zeminden çıkarmakla kalmıyor. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığından ayrılmasından bu yana yaptığı en siyasi çıkış.“Yüksek yargı mensuplarının veya herhangi bir hâkimin siyasi görüşlerini, polemikli görüşlerini sosyal medya vasıtasıyla paylaşmasını çok yanlış bulurum. Devletin yüksek kademelerinde görevli
İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi 13 Ekim’de aldığı kararla Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci-siyasetçi Enis Berberoğlu’nun yeniden yargılanması gerektiği kararını reddetti. Mahkeme, AYM’yi değil, kararı daha önce onaylayan Yargıtay’ı esas alacağını da beyan etmiş oldu. Böylece AYM’nin yüksek mahkeme özelliği delinmiş, yaptırım gücü elinden alınmış oldu. Çünkü Anayasa Mahkemesinin yaptırım gücü yargı ve siyasi iktidar onu en üst
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Anayasa Mahkemesi’ne yönelik eleştirisini ve üslubunu hiç doğru bulmuyorum. Fakat hukuk devletinde en önce savunulması gereken kurum olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi’ni savunmak içimden gelmiyor. Neden mi? Buyurun: Anayasa Mahkemesi beni savundu mu? Kış lastiği gibi alakasız konularda yürütmenin adına OHAL eklediği KHK’ların OHAL niteliğini irdeleyip, OHAL ile alakasız olanları iptal etti
ABD’nin eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın “muhalefete yardım ederiz” sözlerine karşı siyasilerin tamamı “Asla, etki edemezsiniz!” diyerek tepki verdiyse de gerçek hiç de öyle değil. Elbette yabancılardan para kabul etmeyeceklerdir fakat siyasi partiler ve siyaset, kayıt dışı finansmana bağımlı, para ile etkilemeye ve müdahale tehlikesine açıktır.Anayasanın 68(8) maddesi, siyasi partilerin mali gücünü “devletin, yeterli düzeyde
Almanya Federal Anayasa Mahkemesinin 5 Mayıs’ta aldığı bir karar, sadece Almanya değil Avrupa çağında Avrupa Birliği (AB) ile mali egemenlik tartışması başlattı. Mahkeme, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Covid-19 salgını nedeniyle durumu daha da kötüleşen AB ülkelerinin ekonomilerine destek olmak üzere uyguladığı tahvil alım programının Almanya Anayasasına uygun olmadığına hükmetti. Böylelikle Anayasa Mahkemesi, hükümetten bağımsız karar








