Şöyle bir soru soralım. Bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kabinesinde başka hangi bakan istifa ettiğini kamuoyuna açıklar ve Erdoğan ona “gitme kal” der? Hatta halkayı genişletelim: Cumhurbaşkanlığı ekibinden kim görevinden istifa ettiğini Twitter hesabından açıklar da Erdoğan “Gitme, kal” deyip, televizyonların canlı yayınladığı konuşmasında ona övgüler düzer? Ya da TBMM’den?Bence Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ya
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 10 Nisan saat 24.00’te koronavirüs salgınının yayılmasını yavaşlatma gerekçesiyle başlayan sokağa çıkma yasağının 12 Nisan saat 24.00’da biteceğini ilan ettikten dakikalar sonra, 12 Nisan saat 22.00 sularında görevinden istifa ettiğini Twitter hesabından duyurdu.Soylu’nun yazılı istifa açıklamasında AK Parti iktidarlarında alışılmadık ölçüde özeleştiri yaptığı ve Cuma gecesi sokağa çıkma yasağı ardından yaşanan
Türkiye nüfusunun büyük kısmı koronavirüs salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı altında. Evdeyiz. Okumak için daha çok zaman ayırabiliriz. Okuyalım bari. YetkinReport’u daha çok siyaset ve ekonomi okumak için ziyaret ediyor olabilirsiniz ama, farkındasınız, son zamanlarda değerli kalemlerden daha geniş bir yelpazede dosyaları, yorumları da paylaşıyoruz sizinle. Günlük telaş içinde gördükleriniz ve göremediklerinizden son bir haftada
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’de koronavirüs ölümlerinin bini aştığını söylediği 10 Nisan akşamı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzasıyla yayınlanan genelge ile 31 şehirde 11 ve 12 Nisan günleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi.Neden yalnızca 11 ve 12 Nisan? Çünkü hafta sonuydu, meteoroloji raporları yurt genelinde havayı güneşi gösteriyordu ve İçişleri, polis ve jandarmanın ellerinde makbuzlarla
Korona ailesinden Covid-19, hayatımıza girip coğrafya, ırk, din, dil, cinsiyetten bağımsız herkesi gafil avladı. Ölüm kalım gerçeği tarifsiz acılar yaşatıyor. Pandemiyle ilişkili birincil öncelikli disiplin, sağlık; böyle olunca farklı disiplinlerle derin ilişkisini kaçırabiliyoruz. “Cana geleceğine mala gelsin” kültürüyle yetişmiş olsak da Covid-19’un vurduğu yerler acıtıyor, daha da acıtacak. Kaldı ki, nereye ne kadar vuracağını da
Bazen tarihin akıl oyunlarına ya da tesadüf diye önümüze çıkardıklarına şaşkınlıkla bakmamak zor. Bugünün genç kuşağının hayatının geri kalanını tanımlayacak büyük salgın geçmişteki veba salgınlarıyla karşılaştırılıyor. Doğrusu o zamanlardan bu yana böylesi bir salgından korunma yolları aslında pek de değişmemiş. Yüzyıllar içinde onlarcası yaşanan salgınların en namlısı ortaçağlardaki Kara Veba salgınıydı. Doğu veya Orta Asya’dan
20’inci yüzyılın perdesi, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla inmeye başladı. Televizyonlar, reklamlar, afişler, Duvar’ın yıkıldığını anı sembolleştiren görüntülerle doluydu. Çok değil 30 yıl öncenin, 1990’ların tartışmalarına bakarsanız, bugün bulunduğumuz noktadan oldukça farklı bir geleceğe doğru yürüdüğümüzü sanırdınız. Duvarlar ve sınırlar yıkılırken, özgürlüklerin önündeki tüm engeller kalkacaktı. İnsan, tarihin her döneminde, kendini ve yaşadığı anı evrenin merkezine koyarak
Covid-19’un her şeyden önce bir insanlık sorunu olduğunu ve salgının en kısa sürede kontrol altına alınmasının kurtarılacak insan hayatları açısından bir zorunluluk olduğunu biliyoruz.Ekonomik açıdan da, salgını en kısa sürede kontrol altına almanın maliyeti gecikmeli olarak uygulanacak izolasyon politikalarına göre daha düşük olacaktır.İktisat camiası, ekonomik krizden çıkışa giden sürecin virüsün temizlenmesinden geçtiği konusunda hemfikir. ABD