Düzelteyim, sadece Macron değil, Macron gibiler demem lazımdı ama şimdi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron var sahnede Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karşısında.
Erdoğan’ın en büyük siyasi gıdasının zıtlaşma olduğuna Almanlar geç uyandı, ama tam uyandı. Önce Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, sonra Şansölye Angela Merkel, Erdoğan’ın şahsını hedef almanın sadece Erdoğan’a güç kattığını, ama Türkiye’yi uzaklaştırdığını fark ettiler. Ama şimdi, 2008’de yurttaşlarının vergisiyle Yunanistan’ı batmaktan kurtaran Almanya, yine yurttaşlarının vergisiyle Yunanistan’ın Fransız silahlarına milyarlarca avro dökmesini izlemek zorunda. Hem de Lübnan projesi karaya oturan Fransa’nın bir metre sahilinin olmadığı Doğu Akdeniz’e, hiçbir tarihi geçmişinin bulunmadığı Kıbrıs üzerinden tutunma ısrarı yüzünden. Kiryakos Miçotakis uzun vadede bu hamleden zararlı çıkabilir.
Almanya, Erdoğan’ın şahsını hedef almanın kendi ülkesindeki Türkiye karşıtı lobileri mutlu etmek dışında hiçbir işe yaramadığını anladı ama Fransa tam tersi yolda. Erdoğan’ı şahsen hedef almanın kendisine popülarite getireceğine inanan Macron, sanırım etrafındaki birinci sınıf Türkiye uzmanı diplomatları dinlemiyor. Aynı frekanstalar aslında; Erdoğan da Fransa ve AB uzmanı diplomatlarına kulak vermiyor.
Erdoğan’ın en sevdiği konu
Oysa ne Macron Osmanlı Sultanının elinden Mısır’ı alan bir Napoleon ne de Erdoğan Mısır’a gidip Halifeliği kılıç zoruyla alan Yavuz Sultan Selim. Ankara, “Fransa Yunanistan’ı bize karşı kışkırtıyor” derken haklı. Buradan kimseye bir kahramanlık hikayesi çıkmaz.
Ama Macron’un bence ekonomik sıkıntılarını Yunanistan’a silah satmak ve Lübnan fiyaskosunu perdelemek dışında bir kazanç getirmeyecek olan Doğu Akdeniz seferi sayesinde Erdoğan, Türkiye’nin yakıcı sorunları yerine bahsedecek mükemmel bir saptırma malzemesine kavuştu.
En son, giderek daha vahim hâl alan Covid-19’a karşı getirilmesi gereken yasakları erteleterek yaptığı parti toplantısında Macron’a “Senin şahsımla daha çok sıkıntın” olacak diye meydan okudu. Amaç belli. Macron muhtemelen kendini tutamayıp Erdoğan’a cevap verecek, böylece Erdoğan da hem Türkiye’deki seçmen tabanı hem de kendi despotik yönetimlerinden bıkan Orta Doğu halklarının gözünde Batı dünyasına kafa tutan lider rolüne devam edecek.
Hatta bu konu, ABD’nin devreye girmesiyle Erdoğan’ın Oruç Reis arama gemisinin görevini daha fazla uzatmayıp limana çekmesinin tartışılmasını bile gölgeleyebilir. Muhalefet şimdiden “Madem geri adım atacaktın, neden bu kadar gerdin?” demeye başladı.
Böylelikle neler konuşulamıyor?
Macron sayesinde Türkiye’nin yakıcı iç sorunları büyük kesimini hükümet ihaleleri alan şirketlerin kontrolündeki medyada yer bulamıyor.
Nisan-Mayıs aylarında kontrole alındığı düşünülen Covid-19 salgını yeniden patlamış vaziyette ve Erdoğan’ın en önemli çözümü insanlara maske takın, birbirinizden uzak durun demek. Bu konuda da Macron ile aynı durumda çünkü Fransa’daki pandemi durumu Türkiye’dekini aratmıyor
Kredi değerlendirme şirketi Moody’s geçen hafta Türkiye’ye 2001 mali krizinde verilen nottan dahi kötüsünü verdi. Türkiye İstatistik Kurumunun, vatandaşın kuşkuyla baktığı verilerine göre bile nüfusun yüzde 20’si, gelirin yüzde 50’sine sahip. Türk lirası tarihinin en değersiz düzeyinde, dolar 7,5, avro 8,8 civarında. Halkın alım gücü düşüyor. Covid salgını nedeniyle getirilen işçi çıkarma yasağı nedeniyle gerçek işsizlik tablosu ise görülemiyor bile.
Adaletin durumunu anlatmak içinse Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve gazeteci Müyesser Yıldız’a kadar gitmeye bile gerek yok. Erdoğan Haziran 2018’de hem Cumhurbaşkanı hem de AK Parti Genel Başkanı olduğundan bu yana, çoğu normal koşullarda siyasi eleştiri sayılabilecek sözler nedeniyle hakkında Cumhurbaşkanına hakaret soruşturması açılan kişi sayısı 36 bin; 12 bini yargılanıp, 3,800’üne ceza verilmiş.
Macron şu sıralar ilaç gibi geliyor Erdoğan’a bu tablo karşısında.