ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 12 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı aramış ve, Amerikan Dışişlerinin açıklamasından özetliyorum, Hamas’ın 15 Ağustos’ta İsrail’le müzakere masasına dönmesi için Türkiye’nin etkisini kullanmasını istemiş. Fidan da ona, Dışişleri Sözcüsü Öncü Keçeli’den özetliyorum, siz gidin İsrail üzerinde baskı kurun demiş.
Zannedersiniz İsrail barışa hazır da Türkiye’nin Hamas’a evet dedirtmesini bekliyor; ya da tersine Hamas hazır da ABD’nin İsrail’e evet dedirtmesini bekliyor.
Hamas ihalesi Türkiye’de mi?
Öncelikle şunu saptamak gerek. Hamas lideri İsmail Haniye’nin 31 Temmuz’da Tahran’da öldürülmesi ardından yerine seçilen Yahya Sinvar ve yönetim kadrosu şimdilerde bir yandan intikam ateşiyle yanarken diğer yandan yeni bir İsrail saldırısının kendilerini de hedef almaması için alarmda bekliyorlar.
ABD, İran’ın İsrail’e misilleme ihtimali karşısında Doğu Akdeniz ve Basra Körfezine yeni uçak gemileri -ve F22 gibi İsrail ve İngiltere’ye dahi satmadığı silahlarını- yığdı. Daha göreve başladığı gün Tahran’da İsrail kaynaklı saldırıya uğrayan Mesud Pezeşkiyan yönetimi dökülüyor; misillemede bulunmakla ABD saldırısına uğramak arasında sıkışmış durumda. İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Pezeşkiyan’ı arayarak “İsrail’e saldırmaktan kaçınmaya” çağırmış.
İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya, yine 12 Ağustos günü ortak bir açıklamayla Gazze’de bir an önce ateşkes istediler. Ama aynı açıklamayla İsrail’i savunmaya devam edeceklerini söyleyip İran’ı hedef aldılar ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Katar Emiri Şeyh Temim’den yardım istediler.
ABD ise bu koşullarda Hamas’ı ikna etmek için Türkiye’den yardım istiyor.
ABD bunca silahı boşuna yığmıyor
Diyelim bu çağrı üzerine Fidan ya da MİT Başkanı İbrahim Kalın Türkiye, yönetici kadroları Orta Doğu’daki en büyük ABD askeri üssünün bulunduğu Katar’da konuşlu Hamas’la görüşecek, yıllarını İsrail hapishanelerinde bilenerek geçiren Sinvar ve Halid Meşal de “Tamam o zaman” deyip İsrail’in isteklerini kabul edecek, öyle mi?
ABD Orta Doğu’ya bu kadar silahı daha önce iki defa yığdı; ikisi de Irak harekâtı öncesindeydi. Tiyatrodaki “Çehov Kuralı” savaşta da geçerlidir; sahnede silah göründüğünde o silah patlar. Bu kadar silahı buralara kadar getirmenin bir maliyeti vardır ve hiçbir ordu silahlarını belli bir yere boşuna, ya da başka deyişle maliyetini çıkarmayacaksa yığmaz.
Bölgeye yığılan silahlar arasında uzun menzilli seyir füzelerinin de bulunduğu bildiriliyor.
Eminim Ukrayna’nın beklenmedik saldırısıyla stratejik Kursk şehrini tahliye kararı alan Rusya Genelkurmayı, o silahların Boğazlardan geçip Montrö Sözleşmesini ihlal etmeye gerek kalmadan kendi topraklarını vurma kapasitesini de hesaplamıştır.
Ukrayna ve Suriye’de risk artıyor
Rusya-Ukrayna savaşının Ağustos’ta şiddetini arttıracağı tahmin ediliyordu ama bunun Ukrayna’nın Rusya topraklarına, Kursk harekâtıyla tırmanacağı yaygın bir tahmin değildi. (Kursk’un Rusya tarihi açısından stratejik anlamını hatırlamak isteyenler, bu bağlantıya gidebilir.)
Nitekim Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Kursk hamlesinin, Ukrayna eliyle Batı saldırısı olduğunu ve karşılıksız kalmayacağını söyledi. Moskova, ABD’nin bölgeye silah yığınağının sadece İsrail’le ilgili olmadığı sonucuna varmış görünüyor. Bölge derken sadece Orta Doğu’yu kast etmiyoruz yani, Türkiye ateş çemberinin tam ortasında.
ABD ve Rusya arasında Türkiye’yi fazlasıyla ilgilendiren bir gerilim de Suriye’de tırmanıyor. T24’te Namık Durukan günlerdir İran desteğindeki Suriye rejim güçleri ve Şam yanlısı Arap aşiretlerinin PKK kontrolü ve ABD korumasındaki SDG güçleriyle çatışmalarını yazıyor Washington Doğu Suriye’ye de güç takviyesi yapıyor. ABD uçakları devreye girerse Rus uçakları da girebilir.
Ankara da kendini 15 Ağustos’ta Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’de yapacağı konuşmaya hazırlıyor. Ama Abbas’ın asıl mesajlarını 14 Ağustos’ta Moskova’da Putin’le görüşürken vermesi ihtimali yüksek.