Bu sabah çok erken saatlerde Dubai’ye, merkezi orada olan dünyanın önde gelen enerji düşünce kuruluşlarından Gulf Intelligence’a, bağlandım. Dünya, bölgemiz ve Türkiye ile ilgili son gelişmeleri anlattım, sizlerle de kısa bir özetini paylaşmak istiyorum.
Enerji geçiş sürecinin hızlandırılması bir “fantezi”
Yeşil enerji dönüşümü elbette ki hepimizin istediği ve gerçekleştirmek için çaba harcadığımız bir süreç. Ama bu süreci ne küçümseyelim ne de abartalım. Unutmayalım ki bugün hâlâ dünya enerjisinin yüzde 80’i petrol, doğal gaz ve kömürden oluşan fosil yakıtlara bağımlı. Dahası, son yirmi yıldır 10 trilyon dolara yakın yatırım akıttığımız, geçen yıl da tüm enerji yatırımlarının üçte ikisini çeken yenilenebilir enerjinin payı dünya karışımında oldukça düşük.
Sadece güneş ve rüzgârın payına odaklanırsak yüzde 4 gibi şaşırtıcı bir oran çıkıyor ortaya. Onun için fosil ve yeşil yakıtlar daha uzun yıllar paralel olarak birlikte ihtiyaçlarımızı karşılayacak, birbirini tamamlayacak.
Hızlı enerji geçiş süreci, Aramco CEO’sunun geçen hafta ifade ettiği gibi, ne yazık ki bir “fantezi” görünür gelecekte.
11-22 Kasım 2024 tarihlerinde Bakü’de yapılacak 29. COP zirvesi öncesinde iklim krizini hafifletmeye yönelik yeni bir yaklaşım hala yok ne yazık ki. Kızıldeniz’den Ukrayna savaşana, Gazze’den İran ile çatışma belirtilerine, Dinyester’in ilhakina kadar uzanan onca jeopolitik gerilimlerle doluyken iklim değişikliği konusu yine dünya gündeminin gerilerine itiliyor, dahası en önemli uyuşmazlıklardan birisi olan iklim finansmanında beklenen hamle gelmeyecek gibi görünüyor.
OPEC ile İEA arasında “ateşkes” mümkün mü?
IEA ile OPEC arasında fosil yakıtlarının geleceği, hangi noktadan sonra talebin düşmeye başlayacağı konusunda ciddi bir öngörü savaşı yaşanıyor, çatışmanın şiddeti her geçen gün daha da artıyor. Batılı ülkelerin hakim tepeleri kontrol ettiği (benim de bir zamanlar yöneticiliğini yaptığım) İEA’nın yenilenebilir lehine, fosil yakıtlar aleyhine gelecek öngörüleri, petrol ve doğal gaza yatırımları torpilliyor, üretici ülkelerin tepkisini çekiyor.
Bu yüzden, ExxonMobil ve Chevron gibi dev Amerikan petrol şirketleri, hidrokarbon yatırımlarının yavaşlamasına yol açan fosil yakıtlara yönelik bu “düşmanca” tutuma misillemede bulunmak için DC’deki Amerikan yönetimi IEA üyeliğinden çekilmeye zorluyor.
OPEC ülkeleri de aynı öfkeyi paylaşıyor, kendi alternatif öngörülerini piyasaya sürüyorlar. Şahsen ABD’nin, özellikle de Kissinger’in, IEA’nın kurucu babası (nihai kararlarda etkin olan İcra Direktör yardımcısının ve Yönetim Kurulu’ndaki en etkin üyenin Amerikalı) öldüğü düşünülürse bu teşkilattan çekilme çağrısının ciddi yankı bulacağını sanmıyorum. Ama şurası bir gerçek ki yeşil mutabakat benzeri çabaların öncüsü olan Avrupa Birliği IEA içinde artan ölçüde etki sahibi.
Böyle gitmesi pek akıl işi değil. Üretici ve tüketiciler arasında acilen bir ateşkes gerektiğini söylemeliyim.
Rus petrol ve enerji altyapısına saldırı
Doğrudan ABD yaptırımlarına uymak zorunda olmadıkları için Batı dışındaki ülkeler Rusya petrolünün kendi ülkelerine iskontolu akışını memnuniyetle karşılıyorlar. Özellikle 60 dolar tavanının daha altında petrol satın alabilen Çin, Hindistan, BAE ve Türkiye bu ticaretten oldukça karlı çıkıyorlar.
Lakin, son zamanlarda Rusya’nın Ukrayna savaşını finanse ettiğini düşündüğü bu gelirleri tırpanlamak amacıyla, ABD’nin ikincil yaptırımları devreye sokarak, bankaların Rus petrol karşılığında ödemeye yapmasını iptal ettirmeye, geciktirmeye başladı. Şu anda en az 50 tanker Hint limanlarına Rus petrol indirmek için Hint okyanusunda bekliyor. Bazı Türk devlet bankaları, Çin ve BAE bankaları da Rusya’ya ödemeleri geciktiriyorlar, Amerikan kara listesine girmemek için.
“Enerji savaşları” yaşıyoruz
Bu arada, OPEC artı kararına uymak için Rus hükümeti, ihracatı da kısma yoluna gitmemek için, şirketlerine üretimi kısma talimatı gönderdi.
Rusya’nın yaz aylarında Ukrayna’ya topyekün bir saldırı hazırlığı yaptığını daha önce yazmıştım. Rusya, Ukrayna’yı felç etmek için oradaki – kendisini de ilgilendiren doğal gaz boruhatları ve nükleer enerji santralları hariç – enerji altyapısının yüzde 80’ini tahrip etmişti. Şimdi de muhtemelen Batılı istihbarat ve askeri desteği ile Kiev, başta Samara’daki rafineriler olmak üzere Rusya’nın enerji altyapısına yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Halihazırda Rusya’nın rafineri kapasitesinin yüzde 10’u yok edildi. Tam bir “enerji savaşları” yaşıyoruz, silahlı çatışmaların yanısıra.
Çin yeniden büyüyor
Çin’den ekonomik canlanma bir türlü gelmediği için Ulusal Halk Kongresi başkanının yüzde 5’lik büyüme hedefinin mutlaka tutturulacağını, büyümenin de inovasyon/teknolojiye dayalı üretim ile hızlandırılacağını açıklaması sevindirici. Ama Yılın ilk üç ayında Çin’e giren doğrudan yabancı sermaye yüzde 20 azaldı geçen yıla kıyasla ve Amerikan/Japon tedarik zincirleri üretimden çıkıp çevre ülkelere kaydırıyorlar yatırımlarını. Türkiye de şayet güvenli bir üretim ve lojistik liman konumunu kazanırsa bu gidişatı lehine çevirebilir.
Türkiye hangi kampta?
Nitekim, son aylarda Türkiye-ABD ilişkilerinde nisbi bir iyileşme gözleniyor, “zamanın ruhu”na uygun bir şekilde. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtemelen Mayıs ayında devlet konuğu olarak Beyaz Saray’a gitmesi konuşuluyor. Tüm bu dinamiklerin Rusya- Çin-İran denklemi ve Ankara’nın hangi kampta konumlanacağı tartışmalarından bağımsız düşünülmesi mümkün değil bence.
Pazar günü yapılacak – sanki genel seçim etkisi yaratacakmış gibi gösterilen – yerel seçimlerin ardından yeni bir iç siyasi dönüşüm ve de dış politika/güvenlik adımları beklentisi var.
Herkes bu oyun değiştirici gelişmelere göre tutum ve kararlarını gözden geçirmeye şimdiden hazırlanmalı.