Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından “Gidiyorum” demesine, gecikmiş bir “Güle güle” karşılığı vermesi kolay olmamıştır. Yakın zamana dek adeta halefi gibi takdim ettiği göz bebeğiydi. Bu süreçte Erdoğan’ın vites değiştirip hız kestiğine, ya da o görüntüyü verdiğine dair birkaç belirti ortaya çıktı. Bu belirtilere de vites değişikliğinin ABD seçimlerini Joe Biden’ın kazanması ve Albayrak’ın istifasıyla ilgisine de birazdan geleceğiz. Ama bu işaretlerin somut gelişmeler olarak değerlendirilmesi için hem Batılı müttefiklerin, hem iç ve dış çevrelerin dikkatle takip ettiği iki kritik tarih var. İkisi de çok yakın: 14 Kasım ve 19 Kasım.
Neden mi?
14 Kasım’da Oruç Reis gemisinin Doğu Akdeniz’in halen araştırma yaptığı bölgedeki görev süresi doluyor.
19 Kasım ise Merkez Bankasının yeni faiz oranlarını belirleyeceği bildirilen, para politikası toplantısını yapması beklenen tarih.
Bu tarihler Erdoğan’ın içeride ve dışarıda yeni bir politikayı benimseyeceğine dair değil, ama şimdiye dek izlediği çizgide ısrar edip etmeyeceğine dair işaretler olarak yorumlanacak.
Nasıl mı?
Önce Oruç Reis
Erdoğan’ın 14 Kasım’da görev süresi dolan Oruç Reis gemisine, ABD ve AB tarafından “tartışmalı” sayılan bölgelerde yeniden görev vermesi, Yunanistan’la NATO zemininde varılan uzlaşmayı dikkate almadığı şeklinde yorumlanacak.
Avrupa Birliği Konseyi 1 Ekim’deki açıklamasında Kıbrıs Türklerinin adını bile anmayarak Ankara’nın açıkça üstüne gelmiş, Kıbrıs Türklerini de kızdırmıştı. Bu kışkırtıcı davranış, Kuzey Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın desteğini alan Ersin Tatar’ın seçilmesinde pay sahibi olmuştu. Erdoğan, gayrı resmî iktidar ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’yle birlikte 15 Kasım Pazar günü (1974’ten beri kapalı olup seçim sürecinde kısmen açılan) Maraş’ta “piknik” yapacaklarını açıkladı. O zamana dek Oruç reis için yeni bir karar da alınmış olacak. Erdoğan Kıbrıs’ta bu iddialı adımı atarken, Doğu Akdeniz’de diyalog sinyali verecek mi? Merak edilen bu. Konu, malum, gelecek ABD Başkanı Joe Biden’ın da özel ilgi alanında.
Oruç Reis Batılı müttefiklerin deyimiyle “tartışmalı” sulardan başka alanlara çekilirse, bu AB, özellikle Almanya tarafından diyalogun devamı niyeti olarak değerlendirilecek gibi görünüyor.
Erdoğan ve Bahçeli’nin, “Kıbrıs pikniğine” Azerbaycan rüzgârıyla gideceği de unutulmamalı.
Sonra Merkez Bankası
Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal, işe başlar başlamaz iç ve dış ekonomi çevreleriyle doğrudan temas kurdu. Onlara daha “diyaloga açık, şeffaf ve öngörülebilirlik” sözleri verdi. Bunlar aslında TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin son olarak 23 Ekim konuşmasındaki taleplerle örtüşüyor. Doların 8,5 liradan hafifçe 8,2’ye “gevşemesinde” Berat Albayrak’ın gidişinden duyulan memnuniyet kadar bu girişimlerin de payı vardı. TÜSİAD’ın Ağbal ve Hazine ve Maliye Bakanlığına atanan Lütfi Elvan’a başarılar dileyen mesajı önemli bir destek. Sermaye Erdoğan’a şimdiye dek izlediği ekonomi politikasını değiştirirse, bunun da memnuniyetle karşılanacağını gösteriyor.
Ancak artık herkes lafla peynir gemisi yürümediğinin farkında. O nedenle gözler 19 Kasım olarak açıklanan para politikası toplantısında. İç ve dış sermaye çevreleri bir tür samimiyet testi için 19 Kasım toplantısından faiz artırımı bekliyorlar. Erdoğan’ın 10 Kasım konuşmasında “faiz, kur, enflasyon prangalarından” söz etmesi faiz artırımına gidilmeyeceği izlenimi veriyor sanki. Ancak gözlemciler 19 Kasım kararını beklemekten yana. Faiz artırımı gerekçesini koronavirüs salgınıyla açıklamak Erdoğan’ın gerekçesi olabilir.
Vites düşürme işaretleri
Gelelim Erdoğan’ın vites düşürdüğüne, ya da vites düşürdüğü izlenimi vermeye çalıştığına dair işaretlere.
– Erdoğan, AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in “Biden’ı kesin sonuçlar belli olduktan sonra kutlayacağız” şeklindeki yüksek perdeden açıklamasının ertesi günü, 10 Kasım’da Biden’ı kutladı. Aradan geçen sürede ABD seçim kurulu bir açıklama filan yapmamıştı. İlk gün kutlamaması nasıl bir tutum gösteriyorsa, üç gün sonra kutlaması da o tutumun değiştiğini gösteriyordu.
– Hükümetin koronavirüs nedeniyle istihdamı artırmak için TBMM’ye getirdiği yasa taslağında kıdem tazminatı kesintisine dair bölümler Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in itirazlarıyla 10 Kasım’da tekliften çıkarıldı. Böylece krizin yükünü zaten hastalıktan en çok etkilenen emekçi kesimlere yıkma girişiminden dönüldü.
– Sudan gerekçelerle uzun süredir tutuklu yargılanan gazeteciler Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve Aziz Oruç 9 Kasım’daki duruşmada tahliye edildi. Bunu bir hız kesme saymak için Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi isimlerin tahliyesini de gözlemek gerekecek.
Erken heyecanlanıp boşuna umutlanmaya yer yok ama Albayrak istifası sürecinde bunlar yaşandı.
Gelelim nedenlerine
Erdoğan’ın vites düşürmesi, ya da o izlenimi vermeye çalışmasını üç nedene bağlayabiliriz:
– ABD seçimlerini Joe Biden’ın kazandığının anlaşılması,
– Devletin kasasının boşaldığının Ağbal’ın bildirimiyle ortaya çıkması,
– 25 Ekim’de Malatya’daki “ekmek götüremiyoruz” çıkışının devamının geleceğinden endişesi.
Ekonomi gazetecisi Taylan Bilgiç’le sohbet ederken, Malatya’daki çıkışın, Bülent Ecevit’in DSP-MHP-ANAP koalisyonuna psikolojik darbe vuran Başbakanlık önünde yere kasa atma eylemiyle benzerliği üzerinde durduk. Nitekim ekonomi gazetecisi Emin Çapa, Erdoğan’ın Malatya’daki eylem ardından bir grup AK Parti yöneticisiyle yaptığı toplantının dönüm noktası olduğu kanısındaydı.
Ağbal’ın Erdoğan’a Strateji ve Bütçe Başkanı sıfatıyla sunduğu rakamların, devletin doları 7 liranın altında tutmak için havaya savurduğu paranın 100 milyar doları bulduğunu, devlet kasasının da 50 milyar dolardan fazla içeride, ekside olduğunu gösteriyordu. Ekonomideki sorunlar psikolojik değil, gerçekti, kriz kapıdaydı ve yakında yeni Malatyalar olabilirdi.
Albayrak “faizi artırsak döviz düşer, ama istemiyoruz” gibilerinden suçu Erdoğan’a yıktığında zaten ipler de kopmaya başlamıştı; Süleyman Soylu gibi rest çekmek istedi, ama olmadı.
Ama özellikle Biden
Erdoğan bir süredir, hiç istemese de Biden’ın kazanması ihtimaline karşı hazırlık yapıyordu. Özel kanallardan ekibiyle temas kurulmuştu. Uzun vadede Biden yönetiminin daha “akılcı ve öngörülebilir” olması nedeniyle Türkiye’nin “daha az zararına olacağı” saptanmıştı. Ama Biden yönetimde olursa Erdoğan kısa vadede zor günler yaşayabilirdi.
Özellikle Rus yapımı S-400 füzeleri yaptırımları ve Halkbank davası konusunda. Ve Biden’ın Donald Trump’ın damadı ve Ortadoğu Özel temsilcisi Jared Kushner kanalıyla yaptıkları üzerinde durması ihtimali nedeniyle.
Biden’ın seçimi kazandığının belli olduğu gün Merkez Bankası başkanının değiştirilmesi tesadüftü belki. Ama ertesi gün Albayrak’ın istifası iki gün sonra Biden’ı tebrik manevrası değildi. Özellikle tebrik manevrasında Albayrak’ın gidişi ardından İbrahim Kalın’ın artan etkisinden dahi söz etmek mümkün. (Bu çerçevede Beştepe’de bazı isimlerin değişeceğini söylemek kehanet olmaz. Artık o başka yazıya kalıyor.)
O nedenle gözler önce 14 Kasım, sonra 19 Kasım tarihlerine çevrilmiş durumda. Özellikle 19 Kasım hem ekonomik politika hem iç politikada başka değişimler de getirebilir.