ABD’de 20 Ocak’ta iş başına gelecek Joe Biden yönetiminin Türkiye’ye bakışının Trump’tan da sert olacağının işaretleri 1-2 Aralık NATO Dışişleri Bakanları toplantısında alındı. Ve öyle anlaşılıyor ki ABD ile ilişkilerde yaklaşan büyük fırtınanın etkileri ABD ile sınırlı kalmayacak, NATO ve Avrupa Birliği ile ilişkileri de etkisi altına alacak.
NATO toplantısı uluslararası medyanın gündemine ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Türkiye’ye sert suçlamalar yöneltmesi ve Dışişleri Mevlüt Çavuşoğlu’nun da onu aynı sertlikte suçlamalarla yanıtlamasıyla çıktı. Pompeo, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de müttefikleriyle gerginliği tırmandıran taraf olmakla ve Rus S-400 füzeleri satın alarak “Kremlin’e armağan vermekle” suçladı. Çavuşoğlu’da Pompeo’yu Avrupalı muhataplarına telefon açarak Türkiye’ye karşı kışkırtmak, açıkça Yunanistan’ın yanında yer almak ve PKK’ye destek vermekle.
Avrupa medyası, Türk ve Amerikalı dışişleri bakanları arasında yaşanan sert tartışmada çoğu NATO üyesinin Türkiye’nin karşısında yer aldığını bildiriyor. Çoğu NATO üyesinin aynı zamanda AB üyesi. Bu da 10-11 Aralık’ta yapılacak AB liderler zirvesinin önemini daha da artırıyor.
Pompeo ne yapmak istiyor?
Bir görüşe göre, 20 Ocak’ta görevi Biden’ın dışişleri bakan adayı Antony Blinken’e devredecek olan Pompeo giderayak ilişkileri daha da sabote etmeye çalışıyor. Böylece Biden için önemli konular arasında olan Türkiye’yle ilişkileri hatta NATO işleyişini daha da içinden çıkılmaz hale getirmeye çalışıyor. Pompeo’nun 17 Kasım’da Türkiye’ye sadece Rum Ortodoks Patriği Bartolomeos ile görüşmeye gelip, Çavuşoğlu’na “istersen İstanbul’a gel görüşelim” saygısızlığını yapması da buna örnek olarak veriliyor.
Bir diğer görüşe göreyse Pompeo aslında Biden’ın işini kolaylaştırıyor ve “iyi polis” rolünü üstlenmesine imkân veriyor. Pompeo’nun dışişleri bakanı olmadan önce Donald Trump’ın CIA başkanlığını, daha önce de Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi başkanlığı yaptığını unutmamak lazım. Koyu bir Evangelist olan Pompeo, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından “Türkiye’nin İran kadar demokratik” bir “totaliter İslamcı diktatörlük” demişti.
Cumhuriyetçi Parti içindeki aşırı sağcı “Tea Party” fraksiyonuna mensup Pompeo’nun bir sonraki ABD başkanı olmak istediği konuşuluyor.
Biden ne yapacak?
Dolayısıyla Pompeo’nun Türkiye’yi giderayak hedef tahtasına koyması hem siyasi planlarına hem Biden’ın daha göreve başlamadan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üzerinde -elini kirletmeden- baskı kurmasına imkân veriyor.
Gerçi Pompeo’nun NATO toplantısında Türkiye’ye yüklendiği sıralarda Biden da Türkiye’ye nasıl baktığına dair önemli bir işaret verdi. Biden, İran’ın atom bombasına sahip olmasını engelleyecek görüşmelere yeninden başlayacağından söz ediyordu. O arada Türkiye’nin atom bombasına sahip olmasının aklına gelen en kötü ihtimal olduğunu söyleyiverdi.
Türkiye ABD’ye ait atom bombalarını NATO’ya tahsis ettiği üslerinde gerektiğinde Rusya, ya da İran’a karşı kullanmaya izin versin, ama kendisi atom bombası sahibi olmasın; Biden’ın söylediği bu.
Birkaç gündür Serdar Turgut Washington’dan uyarıcı yazılar gönderiyor, izliyorum. Diyor ki, “hayale kapılmayın, Biden S-400 yaptırımlarını uygulayacak. Erdoğan demokratikleşme reformu sözü verdi diye yaptırımlar iptal edilmeyecek”.
Gerçi Erdoğan’ın Beştepe’de danışmanları ve bakanlarıyla yaptığı değerlendirmede, Biden yönetimi altında kısa dönemde ABD ile daha ciddi sorunlar yaşanabileceğini hesaba kattığını yazmıştık.
Yaklaşan fırtına derken biraz da bunu kast ediyoruz.
Ekonomiye dikkat
Üstelik o zaman koronavirüs Covid-19 salgının bu kadar çığırından çıkacağı henüz belli olmamış, en azından resmen kabul edilmemişti.
Bir yandan koronavirüs, diğer yandan liranın aşırı değer kaybı ve çıkışın daha çok para basmakta görülmesi ekonomiyi dış gelişmelere daha açık hale getiriyor. Bunun acı bir örneğini Rahip Brunson krizi sırasında Trump’ın attığı bir Tweet mesajıyla yaşadığımız kur krizinde gördük. Aynısını ya da daha kötüsünü Biden’ın yapmayacağı konusunda bir garanti yok.
Türkiye dış ticaretinin, katma değeri yüksek dış ticaretinin büyük kısmını AB ülkeleriyle yapıyor. Giderek işlevini yitiren Avrupa Konseyini saymazsak, Türkiye’nin Batı ile üyelik bağları bulunan en önemli zemini NATO.
Giderek dış politika ve güvenlik politikasını da iç politika gibi ekonominin unsurlarından biri olarak düşünmek zorunluluğundayız. Hatta artık sağlık politikasını da. En büyük sorumluluk da bütün yürütme yetkileri elinde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın omuzlarında.