Prof. Dr. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
TÜİK verilerine göre, tüketici enflasyonu Nisan ayında yüzde 70’e, üretici enflasyonu ise yüzde 122’ye yükseldi. Kelimenin tam anlamıyla azan bir enflasyonla karşı karşıyayız. Resmi tüketici enflasyonu bir yıl önce yüzde 16, yine resmi üretici enflasyonu ise yüzde 38 düzeyindeydi. İlkinde 54, ikincisinde ise 84 puan sıçrama var.Enflasyon sabit gelirliler açısından tam bir kâbus. Ücret ve
Eylül-Aralık 2021 döneminde Merkez Bankası’nın (TCMB) yaptığı politika faizi indirimleri döviz kurunu sıçrattı. Ürkütücü boyutlara gelen kur artışını dizginlemek için kur korumalı mevduat sistemi (KKM) uygulamaya sokuldu. Bir yandan bütçeye önemli yük getirebilecek (ilk verilere göre getirdi de) bir sistem oluşturuldu diğer yandan da toplam mevduatın daha yüksek bir oranının yabancı para cinsinden ya da
Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) 14 Nisan günü toplandı ve politika faizini değiştirmeyerek yüzde 14 düzeyinde tuttu. Politika faizi, Naci Ağbal döneminde, 18 Mart 2021 tarihli toplantıda iki puan artırılarak yüzde 19’a yükseltilmişti. İki gün sonra, 20 Mart 2021’de yeni bir Merkez Bankası Başkanı, Şahap Kavcıoğlu atandı. Politika faizi 23 Eylül 2021’deki toplantıya
Mart ayı tüketici enflasyonu yüzde 61,1 olarak açıklandı. Böylelikle yirmi yıl geriye gitmiş olduk. En son Mart 2002’de enflasyon bu düzeyin üzerindeydi: Yüzde 65,1. Ama arada önemli bir fark vardı. O sırada Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulanıyordu ve yılbaşında yüzde 73,2 zirvesine ulaşan enflasyon Mart ayında baş aşağı iniş sürecine çoktan girmişti bile. Nitekim, 2002
Hafta başında bazı temel mallardan alınan KDV oranının yüzde 18’den yüzde 8’e indirileceği açıklandı. Şubat ortasında da başka mal ve hizmetler için benzer bir uygulamaya gidilmişti. Hayat pahalılığı giderek artınca bu tip önlemler peşi sıra geliyor. Peki, enflasyonu vergi indirerek düşürmek mümkün mü? Daha doğru soru şu olacak: Enflasyonu yükselten nedenler ortadan kaldırılmadıkça KDV indirimleri
Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu 17 Mart’ta toplanıp faiz kararını açıklayacak. Muhtemelen ‘kararını’ sözcüğünü gülümseyerek okudunuz. Hoşgörünüz lütfen; eski bir Merkez Bankacı olarak başka türlü yazmaya elim gitmiyor. Aklımda bugün için yazı yazmak yoktu. Bu sabah iki nedenle klavyenin başına oturdum. Birincisi, Murat Yetkin’in “Erdoğan 17 Mart’ta siyaseten faiz artırımına gider mi?” yazısı. İkincisi,
Hafta başında 2021 yılında yüzde 11 oranında büyüdüğümüzü öğrendik. Çok yüksek. Peki, sürdürülebilir mi? 2022 büyüme oranı ne düzeyde gerçekleşebilir? Ekonomimiz büyüme oranımızı etkileyecek ne tür riskler ile karşı karşıya? Potansiyel büyüme Büyümeye ilişkin iki ayrı kavrama dikkat etmekte yarar var. İlki herhangi bir dönemdeki büyüme oranı. İkincisi ise bir ülkenin potansiyel büyüme oranı. Potansiyel
Ekim ayında yüzde 19.9 düzeyinde olan enflasyon Ocak ayında yüzde 48.7’ye sıçradı. Farklı bir ifadeyle, enflasyonda artış, üç ay önceki düzeyinden daha fazla oldu: Dile kolay, üç ayda yirmi dokuz puanlık bir artış söz konusu. Beklenmedik bir gelişme değildi; merak edilen sadece, nereye kadar yükseleceğiydi. Nereye yükseleceğini kestirmek zor, aşağıda ele alacağım ama şurası kesin:
Adettendir; enflasyonu falanca yılın en yüksek ya da en düşük filanca göstergesi diye yazmak. Eksik kalmasın, ben de öyle yapayım. 3 Ocak’ta açıklanan enflasyon oranlarını sıkıcı birkaç rakamla anlatmaya başlayayım.Şu anda kullanılan tüketici fiyat endeksi 2003’ten bu yana yayınlanıyor. Tüm bu dönemde en yüksek aylık enflasyon Aralık ayında gerçekleşti: yüzde 13,6. Biraz daha eskiye giderek,
Yeni sistemin olumlu tarafı şu: Açıklanan kararlar, kontrolden çıkmış kur artışlarını engelledi. Bu tek başına önemli ve olumlu bir özellik. Bundan sonra yeni sistemin doğurabileceği risk ve bu risklerin nasıl azaltılabileceğine odaklanmak gerekiyor. Bu sorunları saptayabilmek için alınan kararların çeşitli kesimleri nasıl etkileyebileceğine bakmak gerekiyor. Tasarruf sahibi açısından yeni sistem I. Vade sonunda kur artışı,









