Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği, Prof. Dr.
Üniversite fikrinin temelinde aramak, araştırmak yatar. Bunun yapılabilmesi için soru sormak gerekir, hoşa gitmeyen aykırı fikirleri tartışmanın serbest olması gerekir. Medyayı, karar organlarını ele geçirmiş, “hakikat” üzerinde tekel kurmuş bir iktidar olabilir. Eğer üniversite özerk ve özgürse, orada bu hegemonyaya meydan okuyacak, “hayır hakikat öyle değil” diyecek öğrenciler, akademisyenler çıkar. Seslerini duyuracak güçleri olmayabilir; sonuçta
İstanbul bir dünya kenti. Bir milyona yakın nüfusu ile, asırlar boyunca dünyanın en büyük şehirlerinden birisi, imparatorlukların başkenti olmuş bir kent. Tarihi eserleri, arkeolojik mirası çok değerli. Doğan Kuban, İstanbul’un potansiyelini nasıl heba ettiğimizi HBT’de yazardı. Ancak İstanbul hala çok güzel. Kent sakinlerinin şehirden memnuniyetini artırmak, belediyenin işi. İstanbul’un nüfusu katlanarak arttı 1980 yılından beri
Yükseköğretim görmüş kişiler, çalışma hayatlarında daha tatmin edici işlerde çalışırlar. Tatmin edici demekle ne kastediyoruz? Entelektüel olarak daha zengin, çalışma şartları daha rahat, prestiji daha yüksek? Bunlar da söz konusu olabilir, ama genel olarak anlaşılan, daha yüksek bir gelir elde edilmesidir. Yoksullukta eşitlendik* TÜİK verilerine göre, Türkiye’de yükseköğrenim görmüş kişilerin gelirinin sadece lise eğitimi görmüş
İnsan, çok sevdiği birisi ölünce hemen kabullenemiyor. Yasın beş aşaması olduğu kabul ediliyor: inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabul. Sanırım depresyonla kabul arasında bir yerdeyiz: Boğaziçi Üniversitesi’nin ölümünü kabullenmeye yakınız. Üç sene önce üniversitemize kayyum atandığında, durumu önce anlayamadık: İnkâr ile öfke arasında gidip geldik. Bu durumun geçici olduğunu, başına bir kayyum atamakla üniversitenin değişmeyeceğini söyledik
Boğaziçi Üniversitesi’ne son 28 ayda yapılanlar, bir üniversiteyi imha etmek için iyi çalışılmış bir şablon gibi: Üniversitenin tepesine bir kayyum rektör atanır. Bu kayyumun tek özelliği, partiye sadakatidir. Üniversitenin karar organları olan Senatosu ve Yönetim Kurulunda çoğunluk sağlayabilmek için jet hızıyla iki yeni fakülte, üstüne de bir enstitü kurulur. Yeni birimler kadrolaşmak için çok pratiktir:
11 Şubat günü, Cumhurbaşkanlığı, üniversitelerin kapatılacağı, yurtlara depremzedelerin yerleştirileceğine dair bir açıklama yaptı. Ardından, üniversitelerin çevrimiçi, uzaktan eğitim vereceği açıklandı. Öğrenciler kampüse gelmeyecek, evlerinden, uzaktan ders izleyecek. Bu aceleyle alınmış kararın her tarafı yanlış. Niye yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağım. 16. asırda tüm dünyada sayılı birkaç rasathane arasında olan o dönemin çok iyi bir bilim adamı
Ülkemizin sınıf düşmesinde kurumlarının yok edilmesinin çok büyük payı var kuşkusuz. Kurumlar, belli misyonlara sahiptir: Örneğin bir ülkenin Merkez Bankasının birinci görevi, ülkenin parasının değerini korumaktır. Üniversite de bir kurum; misyonu da özgür düşünen, bilgiyi araştırıp bulmaktan öte, yeni bilgiler üretebilen insanlar yetiştirmektir. Nasıl ki merkez bankası bir kurum olarak aşındırıldığında ülkenin parası tepetaklak gidiyorsa,
Dün Emin Alper’in ödüllü filmi Kurak Günler’i izlerken, aklımda YÖK’ün “Akademik Hareketlilik” projesi vardı. Önce vizyona bu hafta girecek film hakkında kısa bir bilgi vereyim: Kurak Günler, Yanıklar adlı bir kasabada görevlendirilen prensip sahibi genç bir savcının içine düştüğü ikilemleri anlatıyor. Taşrada var olabilmek için adalet, dürüstlük, insan hakları gibi tüm değerlerinden vaz geçmesi isteniyor.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünün tüm öğretim üyeleri, bugün şu açıklamayı yayınladılar: “Şubat 2022’de Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekanlığına görevlendirmesi yapılan Prof. Dr. Murat Önder’in 16 Kasım 2022 tarihinde kendisini Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkan vekili olarak atadığını öğrenmiş bulunuyoruz. Hatırlanacağı üzere, Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Ünal Zenginobuz 22