Prof. Dr. Utku Perktaş, Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyesi.
Bugün yaşadığımız gezegende tek türle temsil edilen tek organizma insan, yani Homo sapiens. İnsan türleri bugüne kadar gezegende toplam 14 farklı türle temsil edilmiştir. Ancak, Dünya’ya yayılmaya başladığımızdan bu yana diğer insansıları ortadan kaldırdık ve artık gezegendeki tek insan türü olarak yaşıyoruz. Artık gezegendeki diğer türler için bir tehdit gibiyiz. İnsanın olmadığı bir Dünya’da yok
Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunan daimî kar sınırının üzerindeki dağlarda buzullar yer alır. Genellikle vadi buzulu ve buzyalağı buzulu tipinde olan buzulların yanı sıra, Türkiye’nin tek doruk buzulu Ağrı Dağı’ndadır. Yaklaşık 10 kilometrekarelik alanıyla da ülkedeki en büyük buzuldur. Türkiye’nin en büyük vadi buzulu ise ülke içindeki buzulların üçte ikisini bulunduran Güneydoğu Toroslardaki
BirGün gazetesinin 19 Şubat 2022 tarihli manşeti şöyleydi: “Yayınsız kitapsız üniversite” ve haber içeriğinde YÖK raporuna göre üniversitede öğrenci başına düşen kitap ortalaması 8, öğretim üyesi başına düşen yayın ortalaması ise 0.20 olarak belirtilmişti. Haber, söz konusu durumu YÖK’ün bile gizleyemediğini söylüyordu. Raporda THE, QS ve ARWU verilerine göre dünyada ilk 500 içinde sadece 6
Özgürlük toplumlar için önemli bir kavram ve bu kavramı düşündüğümde aklıma ilk olarak Daron Acemoğlu ve James Robinson’un ortaya attıkları “Dar Koridor” teorisi geliyor. Teori, “Dar Koridor – devletler, toplumlar ve özgürlüğün geleceği” başlığıyla ilk olarak 2019 yılında İngilizce olarak basıldı. Sonrasında, 2020 yılının başında Doğan Kitap etiketiyle Türkçe’ye kazandırıldı. Yazarlar teoriyi geliştirirken öncelikle tarihe
Utku Perktaş – Mert Günay Yakın zaman önce Gündüz Vassaf’ın “Cehenneme Övgü” isimli eserini bir kez daha okudum. Kitap ilk olarak İngilizce basılmış, daha sonra Zehra Gençosman ve Ömer Madra’nın ortak çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılmış. İlk Türkçe baskısı 1992 yılında Ayrıntı Yayınları’ndan yapılmış, daha sonra İletişim Yayınları 43 baskı daha yapmış. Seksenli yıllarda, 68 ruhuyla yazılan
Arazi kullanımına bağlı habitat kayıplarından istilacı türlere kadar, bilim insanları biyoçeşitlilik kaybının itici güçlerini net bir şekilde dile getiriyorlar. Artık tüm ülkelerin bu tehdit ile mücadele etmek için topluca hareket etmesi gerekiyor. Dünyadaki vahşi yaşam popülasyonları 1970’lerden bu yana üçte ikiden fazla azaldı ve ne yazık ki bu düşüşün yavaşladığına dair hiçbir işaret yok. Biyoçeşitlilik
Geçtiğimiz hafta Türkiye gündeminin bir köşesinde ülkemizde yaşayan iki papağan türü, özellikle yeşil papağanlar vardı, sayıları çok artan Yeşil Papağanın popülasyon büyüklüğünün, yani nüfuslarının azaltılması için önlemler alınacakmış, çünkü istilacı türmüş. Tarım ve Orman Bakanlığı, bu kuşların yumurtalarına müdahale yoluyla nüfusunun azaltılması planını, toplumdan gelen tepkiler üzerine de askıya aldı. Yeşil papağanlar ülkemiz için gerçekten
Geçen yıl koronavirüsün farklı varyantlarıyla uğraşırken, farklı ülkelerden gelen biyoçeşitlilik haberleri biz doğa bilimcileri ve gözlemcileri şaşırtmaya devam ediyordu. Ve bir haber, Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington yakınlarında, 100 yıldan fazla bir süredir görülmeyen bir kuş türünün ürediğini yazıyordu. Bu tür bölgenin en küçük kuşu, Türkçe’de “Nişancı” olarak bilinen kuştu ve Wellingtonlular için gurur kaynağı olan
Rusya’nın Ukrayna’ya gerçekleştirdiği saldırının savaş hali alması hem insanlar için hem de çevre için telafisi zor, ağır bir yıkıma dönüştü; artık bilançonun çok büyük olduğunu biliyoruz. Bilanço büyük deyince, aklıma gelen Kuzey Ukrayna’da konumlanmış Çernobil Nükleer Santrali ve bu santralin karşı karşı olduğu tehlike… Tehlike diyorum, çünkü çevre için önemli tehdit söz konusu. Santral otuz
Daha birkaç gün önce zeytinliklerin karşı karşıya olduğu tehdit üzerine yazmıştım. Durumun ehemmiyeti basında henüz dile gelmişken ve tartışılırken şimdi de farklı bir değişiklikle karşı karşıya kaldık. Bilimsel çalışmalar için ayrılan ve yapılaşmaya kesinlikle izin verilmeyen kesin korunması gereken hassas alanlar, yani sit alanları ve doğa açısından önemli alanlar “kamu yararı” gerekçesiyle altyapı yatırımlarına açıldı;