Modern üniversitenin krizinden söz etmek için her geçen gün daha fazla nedenimiz var. Akademik özgürlüklerin daraldığı, düşünsel üretimin yerini idari sadakatin aldığı, bilimsel liyakatin ise politik beklentilerle sınırlandığı bir dönemdeyiz. Üniversite krizi yalnızca Türkiye’ye özgü değil; Amerika’dan Avrupa’ya, otoriterleşmenin üniversite yapılarını dönüştürdüğü küresel bir evreden geçiyoruz. Modern üniversite fikri, günümüzde ciddi bir sınavdan geçiyor. Akademik
“Görülmeyen Akademi” başlıklı ilk yazımda, içeriden yükselen sessizliklerin akademik dünyanın görünmeyen kırılma hatlarına işaret ettiğini tartışmış ve akademinin bugün nasıl bir değer kaybına uğradığını, kişisel deneyimlerim ışığında anlatmaya çalışmıştım. Ardından, “Diploma İptali, Demokratik Gelecek ve Akademik Özgürlüğün Küresel Çöküşü” başlıklı ikinci yazımda, bu sessizlikten küresel baskı iklimine uzanan yolu ele almış; akademik özgürlüğün dünya ölçeğinde
Yükseköğretim görmüş kişiler, çalışma hayatlarında daha tatmin edici işlerde çalışırlar. Tatmin edici demekle ne kastediyoruz? Entelektüel olarak daha zengin, çalışma şartları daha rahat, prestiji daha yüksek? Bunlar da söz konusu olabilir, ama genel olarak anlaşılan, daha yüksek bir gelir elde edilmesidir. Yoksullukta eşitlendik* TÜİK verilerine göre, Türkiye’de yükseköğrenim görmüş kişilerin gelirinin sadece lise eğitimi görmüş