Türk demokrasisi hiçbir zaman sorunsuz değildi. Seçim sistemi, parti sistemi, siyasetin kişileştirilmesi, askeri ve sivil darbeler Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki önemli engeller oldu. Özellikle son on yılda Türkiye’nin liberal demokrasi endeksi skorlarında yüzde 35 daralma gözlenmekte (V-Dem 2019 Raporu). Demokratik gerilemeyi aşırı merkezileşme, yürütme üzerindeki denetlemenin ortadan kalkması, yatay hesap verebilirlikte düşüş gibi makro düzey göstergelerle
Geçtiğimiz hafta 7 ve 8 Aralık günleri iki önemli toplantıda Türkiye’nin mevcut haline dair önemli saptamalar yapıldı, önemli bilgi ve görüşler paylaşıldı. Bunlardan ilki Kadir Has Üniversitesi’nin (KHAS) her yıl düzenlediği Türkiye Eğilimleri Araştırmasının 2020 sonuçlarının açıklanmasıydı. Diğeri ise Koç Üniversitesi ile TÜSİAD’ın ortaklaşa düzenlediği 2021 Yılında Türkiye Ekonomisi konulu paneldi. Biri Türkiye’nin iç ve
1950’lerde, onlu yaşlarımda George Orwell’in 1984’ünü o yıllarda Çağlayan Yayınevi’ni kuran Refik Erduran ve Ertem Eğilmez’in bastıkları kitaplar sayesinde Türkiye’de moda olan bilim kurgu romanlarının güzel bir örneği diye okumuştum. Ancak 7-8 sene sonra bunun İki Dünya Savaşı arasında Avrupa’da yaşanmakta olan baskıcı rejimlerin, özellikle de Stalin Rusya’sının eleştirisi olan bir distopya olduğu öğrenecektim. Kitapta
Sevgili okurlar, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günümüzü kutlamayın lütfen, çünkü ne kutlayacak ne kutlanacak halimiz var.Çünkü pek azımız habercilik görevimizi yapabiliyor, sizin haber alma hakkınızı kullanmanızı sağlayabiliyoruz. Engeller var.Çünkü medyanın büyük bir kısmı hükümet çizgisinden çıkarsa hükümetten iş, ihale, kredi alamayacak yatırımcıların eline geçmiş durumda. O yatırımcılar Hazine ve Maliye Bakanının istifası gibi önemli bir
Boğaziçi Üniversitesi’ne yeni atanan Rektör Melih Bulu’ya karşı oluşan tepki garip bir şekilde ülke gündeminin en önemli maddesi oluverdi. Bu gariptir çünkü Türkiye’nin gündemi üniversite eğitimi ya da bilimsel üretkenlik falan hiç olmadı. Nüfusumuzun ne kadar genç ve dinamik olduğunu vurgulamayı çok seviyoruz. Hatta Avrupa Birliği’ne üyeliğimizin en önemli nedeni olarak bu genç nüfusun Avrupa’ya
Kadir Has Üniversitesi’nin 2020 yılına dair Türkiye Eğilimleri Araştırması 7 Ocak’ta kamuoyuna açıklandı. Benim toptancı değerlendirmeme göre hayli içe dönük, kimliği konusunda “ne o ne bu” ya da “her ikisinden biraz” diyerek aslında ya kimliğini bulamadığını ya da aslında bukalemunluğa yatkın olduğunu gösteren bir toplum yapımız var. Nüfusunun yüzde 64,2’si kendisini oran sıralamasıyla muhafazakâr, milliyetçi,
Rebecca Solint’in 6 Ocak’ta, yani ABD’deki Kongre baskınından birkaç saat sonra The Guardian’da yayımlanan yazısını Ali Cengizkan çevirdi. Rebecca Solnit* Çarşamba günü, Amerika Birleşik Devletleri başkanı önderliğinde bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Sağ kanat bir güruh, bir şiddet kalkışması içeren biçimde ABD Kongre Binası’na baskın düzenledi. Joe Biden ve Kamala Harris’in başkan ve yardımcısı olarak seçilmelerini
ABD’de yaşanan “sivil darbe girişimini” ve ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceğini daha geniş bir bakış açısıyla değerlendirmek gerekiyor. 230 yıllık bir geçmişe sahip Amerikan demokrasisi, sokaktaki insan tarafından tahayyülü mümkün olmayan bir kriz yaşadı. Peki, böyle bir olayın vuku bulacağı öngörülemedi mi? Kurumsal yapısı böylesine sağlam bir demokrasi, kendisini koruyacak reflekslere sahip değil miydi? Geçmişte yaşadığı iç
Yılbaşı partilerine izin verilmeyeceği ve parti yapılırsa müdahale edileceği duyuruları ile gündeme gelen İçişleri Bakanlığı’nın 30 Kasım 2020 tarihli Yeni Kısıtlama ve Tedbirler Genelgesi’nin (“Genelge”) 6.maddesinde evlerde toplanılmasına sebep olacak etkinliklere müsaade edilmemesi (örnek olarak gün, mevlit, taziye, yılbaşı kutlaması verilmiş) ve evlere misafir kabul edilmemesi hususları hatırlatılmaktadır. Altını çizdiğim bölümler arasındaki fark önemli; etkinliklere müsaade etmemesi gereken kişi yetkili mercii,
Barack Obama döneminde Ortadoğu’daki önemli tartışmalardan biri ABD’nin bölgeden çekilip çekilmeyeceğiydi. Bu tartışmalar Donald Trump döneminde de devam etti. ABD bölgeden çekilmedi ancak bölge ile ilişkilerini yeniden tanımladı. Bu çerçevede hem bölgenin Washington’un gözünde öneminin azalması, hem de küresel düzlemde yükselen ülkelerin bölgede artan ağırlığı ve etkisi, ABD’nin bölgesel politikayı belirleme isteği ve kapasitesini eskiye