Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a seçimi kazandıktan sonra bir haller oldu. Önce “bu kardeşiniz başta oldukça” olmaz dediği faizler yükselmeye başladı. Sonra toz kondurmadığı KKM buluşundan döndü. Hindistan’daki, G20 Zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile görüşüp yurda -yine- F-16 çözüldü çözülecek müjdesiyle dönme ümidi, bir de baktık Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi ile ikili görüşme haberinin gölgesinde kayboldu.
Biden ile kendi serzenişiyle “ayaküstü de olsa” görüşmüşler. Bu ayaküstü tanımını açalım. Gözünüzün önüne zirve toplantılarda bütün liderlerin etrafında oturduğu yuvarlak masayı getirin. Diplomatlar ayarlıyor, liderler koltuklarından kalkıp masadan birkaç adım geride, gerçekten ayaküstü konuşuyor birkaç dakika. Basınla paylaştığı ifadelerinden anlıyoruz ki, Erdoğan “F-16 işi ne oldu? NATO Zirvesinde söz vermiştiniz?” mealinde sormuş, Biden da “İsveç’in NATO üyeliği ne oldu? NATO Zirvesinde söz vermiştiniz” demiş.
İsveç PKK konusunda adım atmadıkça NATO onayı TBMM’den geçmeyeceğini, lideri olduğu AK Parti’nin buna izin vermeyeceğini ima ediyor Erdoğan.
Ben o kadar emin değilim, bakalım günler ne gösterir?
İşte Sisi örneği
O kadar emin değilim çünkü Cumhurbaşkanımızın “Bu can bu tende oldukça” diye ifade ettiği bazı “kırmızı çizgilerden” u-dönüşlerine tanık olduk daha önce. İlk akla gelen, Fethullah Gülen ile “al papazı, ver papazı” diplomasisiyle takas etmek istediği Rahip Andrew Brunson’ın önceki ABD Başkanı Donald Trump’ın “aptal olma” ya da “ekonominizi mahvederim” küstahlığındaki mesajları sonrasında hapisten çıkıp ülkesine dönmesi.
Son ama bence sonuncu olmayacak örneği ise Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile, öyle ayaküstü değil, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın da bulunduğu heyetler arası görüşmesi.
Zaten Katar Emiri Şeyh İkinci Temim “ricacı” olunca Kasım 2022’de barışmış, tokalaşmıştı Sisi ile. Karşıtlık o nefret boyutundaydı ki, Erdoğan bir BM Genel Kurulu sırasında Trump’ın şeref masasında kendisiyle birlikte Sisi de var diye yemeği protesto etmişti. Mart 2019 yerel seçimleri kampanyasında, CHP adayı Ekrem İmamoğlu ile bir tutarak “Ya Sisi diyeceğiz ya Binali” demiş, ama İstanbullular Binali Yıldırım’ı seçmemişti.
Şimdi ricacı olan var mı?
G20 Zirvesinde Erdoğan’ın Sisi ile görüşmesi öncesinde Birleşik Arap Amirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zeyid ile görüşmesi vardı.
Bin Zeyid yakın zamana dek Erdoğan ve AK Parti gözünde 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde “FETÖ’ye maddi destek sağlayan” ülkenin lideriydi. Şimdi, Türkiye’ye 51 milyar dolar yatırım sözü vererek ülkeyi ekonomik krizden çıkması için destek verecek lider.
BAE G20 üyesi değil ama Hindistan’ın özel davetiyle oradaydı. İki ülke Arap Yarımadasıyla Hint yarımadasını Hint Okyanusu altından demiryolu ve boru hatlarıyla bağlayacak ve maliyeti 500 milyar doları bulacak dev bir proje üzerinde çalışıyorlar. Enerji ve ulaşım hatlarını Rusya, İran ve Çin etkisinden uzak tutmayı da amaçlayan projeye Suudi Arabistan, ABD ve AB de ortak olabilir.
BAE’nin Mısır’da dev yatırımları var. Yakınlarda ABD petrol devi Chevron’un yeni rezerv bulduğunu açıkladığı Akdeniz’deki Nergis doğal gaz sahasındaki hissesini yüzde 20’ye çıkarıyor. BAE Afrika’nın en büyük rüzgâr çiftliğini Mısır’da kuruyor; anlaşma bedeli 10 milyar dolar.
Sahi, Sisi ile neden küsmüştü?
BAE, Libya iç savaşında isyancı Hafter güçlerini destekleyen Mısır’a siyasi, maddi ve askeri destek vermişti. Zaten 2013’te, on yıl önce Genelkurmay Başkanı Sisi’nin Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirip yerine geçtiği darbeyi destekleyen de BAE olmuştu.
Zaten, Erdoğan’ı öfkelendiren de bu olmuştu.
Müslüman Kardeşler (İhvanı Müslimin) üyesi Mursi, Mısır tarihinin seçimle işbaşına gelmiş ilk cumhurbaşkanıydı.
Sisi BAE ve Suudi Arabistan’ın destekleyip ABD’nin dolaylı destek verdiği darbeyi 3 Temmuz 2013’de yaptı. Türkiye o günlerde 2013 Haziran’ındaki Gezi Protestolarının ateşiyle hararetliydi. Erdoğan noktaları kendi ideolojik ve siyasi değerlendirmesiyle birleştirdi. Türkiye’nin Suriye siyasetindeki, şahinleşme de o zamanlarda başladı ve Rusya destekli Suriye jetlerinin Suriye topraklarında 34 Türk askerini şehit ettiği Şubat 2020’ye dek devam etti.
Müslüman Kardeşler sevdasından geriye ise, şimdi “Tek devlet, tek bayrak…” uyarlamasıyla İhvan’ın Rabia işareti kaldı.
Erdoğan’ın artık Sisi’ye “darbeci” ya da “katil” diyeceğini sanmıyorum; belki “dostum” demez, o kadar.
Sırada “Katil Esed” mi var?
Erdoğan’ın “dostum” listesinin başlarındaki Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile de barışması için fena bastırıyor. Şam ise “topraklarımızda Türk askeri oldukça olmaz” diyor.
O kadar da olmaz mı diyorsunuz?
CHP’nin yeni dış politika danışmanı, İstanbul Milletvekili Namık Tan “İdeolojik körlüğün revizyonist bataklığına saplanmış” bir dış politikanın “eninde sonunda küçük düşürücü tercihlerle yüzleşmeye” yol açtığı iddiasını tekrarlamış Sisi örneği üzerine.
Açık konuşalım. Bir başka açıdan baktığınızda “normalleşme” diyebileceğiniz bu dış politika dönüşlerini MİT Başkanlığı döneminde Fidan başlattı. İbrahim Kalın’ın da aynı çizgiyi sürdüreceği kanısındayım. Eğer normalleşme” derseniz, ekonomideki aktörü de Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’tir.
“Dostum Esad” iken “Katil Esed” olan Suriye Cumhurbaşkanı ile barışma ihtimali sorusuna bu pencereden bakmanızı öneririm.