Prof. Dr. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
Azan enflasyon ve beraberinde arttırdığı yoksulluk en büyük ekonomik sorunumuz haline geldi. Haziran ayı tüketici enflasyonu yüzde 78,6, gıda enflasyonu yüzde 93 ve üretici enflasyonu yüzde 138,3 olarak açıklandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan döneminin 2022 enflasyon oranı, 2001 yılında Başbakan Bülent Ecevit dönemi enflasyon oranını geçmiş oldu. Rakamlar yeteri kadar ürkütücü. Yine de bir perspektife oturtmakta
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 24 Haziran günü aldığı ve üzerinde büyük bir tartışma kopan 10250 sayılı kararının (bundan sonra ‘Karar’ diyeceğim) gerekçesini ve nasıl uygulanacağını iki gün gecikmeyle açıkladı. 26 Haziran günü yapılan açıklama, kararı gerekçesiyle ortaya koyuyor. Kararı anlamaya çalışmak Gerekçe şuymuş: “…bazı şirketlerin, döviz borcu ya da döviz yükümlülüğü olmamasına hatta
Yazıya nasıl başlasam? Şöyle mi? Hazine ve Maliye Bakanı yaptığı açıklamada “Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik.” Ya da şu olur mu? “Kasım 2021 başında 9,5 lira olan dolar kuru 20 Aralık gününü 17,5 liradan kapattı. Kuru düşürmek için Kur Korumalı Mevduat (KKM)
Cari işlemler hesabında kötüleşme devam ediyor. Yılın ilk çeyreğinde 18,1 milyar dolar cari açık verdik. Son dört çeyreğin toplam GSYH’sine oran olarak yüzde 2,2’lik bir cari açıkla karşı karşıyayız. 2012’den bu yana görülmemiş yükseklikte. 2000’den bu yana bakarsanız da sadece 2011’in ilk iki çeyreğinde bundan daha yüksek cari açık-GSYH oranı (sırasıyla yüzde 2,6 ve 2,7)
TÜİK verilerine göre, tüketici enflasyonu Nisan ayında yüzde 70’e, üretici enflasyonu ise yüzde 122’ye yükseldi. Kelimenin tam anlamıyla azan bir enflasyonla karşı karşıyayız. Resmi tüketici enflasyonu bir yıl önce yüzde 16, yine resmi üretici enflasyonu ise yüzde 38 düzeyindeydi. İlkinde 54, ikincisinde ise 84 puan sıçrama var.Enflasyon sabit gelirliler açısından tam bir kâbus. Ücret ve
Eylül-Aralık 2021 döneminde Merkez Bankası’nın (TCMB) yaptığı politika faizi indirimleri döviz kurunu sıçrattı. Ürkütücü boyutlara gelen kur artışını dizginlemek için kur korumalı mevduat sistemi (KKM) uygulamaya sokuldu. Bir yandan bütçeye önemli yük getirebilecek (ilk verilere göre getirdi de) bir sistem oluşturuldu diğer yandan da toplam mevduatın daha yüksek bir oranının yabancı para cinsinden ya da
Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) 14 Nisan günü toplandı ve politika faizini değiştirmeyerek yüzde 14 düzeyinde tuttu. Politika faizi, Naci Ağbal döneminde, 18 Mart 2021 tarihli toplantıda iki puan artırılarak yüzde 19’a yükseltilmişti. İki gün sonra, 20 Mart 2021’de yeni bir Merkez Bankası Başkanı, Şahap Kavcıoğlu atandı. Politika faizi 23 Eylül 2021’deki toplantıya
Mart ayı tüketici enflasyonu yüzde 61,1 olarak açıklandı. Böylelikle yirmi yıl geriye gitmiş olduk. En son Mart 2002’de enflasyon bu düzeyin üzerindeydi: Yüzde 65,1. Ama arada önemli bir fark vardı. O sırada Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulanıyordu ve yılbaşında yüzde 73,2 zirvesine ulaşan enflasyon Mart ayında baş aşağı iniş sürecine çoktan girmişti bile. Nitekim, 2002
Hafta başında bazı temel mallardan alınan KDV oranının yüzde 18’den yüzde 8’e indirileceği açıklandı. Şubat ortasında da başka mal ve hizmetler için benzer bir uygulamaya gidilmişti. Hayat pahalılığı giderek artınca bu tip önlemler peşi sıra geliyor. Peki, enflasyonu vergi indirerek düşürmek mümkün mü? Daha doğru soru şu olacak: Enflasyonu yükselten nedenler ortadan kaldırılmadıkça KDV indirimleri
Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu 17 Mart’ta toplanıp faiz kararını açıklayacak. Muhtemelen ‘kararını’ sözcüğünü gülümseyerek okudunuz. Hoşgörünüz lütfen; eski bir Merkez Bankacı olarak başka türlü yazmaya elim gitmiyor. Aklımda bugün için yazı yazmak yoktu. Bu sabah iki nedenle klavyenin başına oturdum. Birincisi, Murat Yetkin’in “Erdoğan 17 Mart’ta siyaseten faiz artırımına gider mi?” yazısı. İkincisi,