Geçen on yıl zarfında, Türk dış politikası dramatik değişiklikler geçirdi. Başlangıç tarihi başkanlık sistemine geçmemizin çok öncesine uzanan bu değişim sürecine daha yakından bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) dış politikası, işbaşına geldiğinden bu yana üç evreden geçti; a) Evrensel değerlere ve özellikle Avrupa Birliğine (AB) bağlılık, b) İkincisi, aşırı özgüvenli
Ekonomi kuşkusuz şu anda Türkiye’nin en önemli meselesi. Merkez Bankası’nın faiz indirim kararı ve Osman Kavala’nın tahliyesini isteyen on büyükelçi üzerine ortaya çıkan-ve neyse ki çabuk son bulan- kriz liranın değerini daha da düşürdü. Zaten zor geçeceğini bildiğimiz bir kış, enerji ve gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle daha da zor hale geldi. AK Parti hükümetini kolay
On birinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün siyasi temasları hakkında son haftalarda gazetelerde sansasyonel yazılar yazıldı, ekranlarda yayınlar yapıldı. Bu yayınlara göre, Abdullah Gül’ün Kayseri lisesinden arkadaşı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar kendisiyle görüşmüş, dahası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile de bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmelerde konunun Abdullah Gül’ün önümüzdeki seçimlerde AK Parti’nin karşısında değil, yanında yer alması,
AK Partililer Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı 9 Temmuz’da Diyarbakır’da “Bıji Serok Erdoğan” diye karşılamışlar. Kürtçe “Yaşasın Başkan Erdoğan” demek. Sloganın aslı, yasadışı PKK taraftarlarının, İmralı cezaevindeki liderleri Abdullah Öcalan için kullandığı “Bıji Serok Öcalan” şeklinde AK Partililer demek ki Kürt oylarına o kadar muhtaç hale gelmiş durumdalar ki “Bıji Serok Erdoğan” sloganından medet umuyorlar, seçmen çekeceklerini,
Önemli bir dönemece daha yaklaşıyor ülke. Siyaseten bu noktada ne önemli olacak? 2002’den bu yana iktidarda olan AK Parti’yi bir keseye koyacağız öbürüne de geriye kalan hayatımızı. Ben yaşlarda olanlar ana-babalarından daha iyi bir hayat yaşadıklarını göğüslerini gererek söyleyebilecekler mi? Geriye kalan yaşanmıştan az olduğu aşikar yıllar yine de nasıl geçecek? Daha gençler, öncelikle geleceğe
Türkiye’nin makroekonomik kırılganlıkları sorun olacağını 2018 seçimlerinden önce hissettirmeye başlamıştı. Ancak o günlerde bunun hane halkına bir yansıması söz konusu değildi. Ağustos 2018’deki Rahip Brunson krizinden sonra başlayan problemler hane halkın çok geçmeden enflasyon ve işsizlik olarak yansıdı. Üzerine salgın ve salgının ekonomik etkileri eklenince vatandaş çok uzun bir süredir ciddi ekonomik problemlerle baş başa
Şimdi aktaracaklarım, Ankara’da bir süredir hızlanan yeni kabine, yeni bakanlar ve nedense pek tartışılmayan yeni makamlar tartışmaları üzerine. Hazırlıklar hemen hemen tamamlanmış durumda, Hemen hemen dememin nedeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son onay makamı olarak üzerinde yapacağı son dakika değişikliklerine tabi olması. Yani bunların tamamı da onaylanıp uygulamaya girebilir, bir kısmı da.Erdoğan’ın kabine değişikliğine gideceği hem
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti lideri şapkasıyla büyük kongrenin Mart sonuna dek yapılmasını istedi bir kere. İl kongrelerinde salonlara binlerce kişiyi üst üste toplayıp kovit jeneratörü gibi çalışmak pahasına olması, bu arada hastalığın yeniden artmaya başlaması fark etmiyor. Kendi koyduğu kovit yasakları Erdoğan’a ve AK Partililere işlemiyor. Bir tek Erdoğan ve AK Partililere her şey
Adalet ve Kalkınma Partisi 2001’de kurulduğunda siyasete yeni bir nefes getirdi. O rüzgârla 2002’de yüzde 34 ile tek başına iktidar oldu. E-muhtıraydı, kapatma davasıydı, darbe girişimiydi derken iktidardaki 18 yılını dolduracak önümüzdeki ay. On sekiz yıl sonra Türkiye’nin geldiği noktayı daha iyi anlamak için adalet, kalkınma ve AK Parti’nin durumuna biraz geniş açıdan bakalım. Gerçi