İsrail’de hükümet, Gazze ve Lübnan operasyonları nedeniyle sert eleştiriler yayınlayan merkez-sol eğilimli Haaretz gazetesine ambargo ilan etti. Haaretz gazetesindeki habere göre, 24 Kasım’da toplanan Binyamin Netanyahu kabinesi İletişim Bakanı Shlomo Karhi’nin önerisini kabul ederek bundan böyle hükümet kaynaklarının gazeteyle irtibata geçmesini, kamu çalışanlarının gazeteye abone olmasını ve hükümet bağlantılı kurum ve şirketlerin reklam, ilan vermesini
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı çıkardı. Türkiye karara güçlü destek verirken, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, kararı “adaletin tecellisi bakımından umut verici” olarak nitelendirdi. Fidan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, bu kararın Filistinlilere karşı soykırım uyguladığı iddia edilen İsrailli yetkililerin adalet önüne çıkarılması açısından
Lübnan’da durum, İsrail’in son Hizbullah saldırıların yeniden gündeme getirdiği üzere çok karmaşık ve çok daha kanlı olabilecek durumlara evrilmek üzere. Bu kadarı Lübnan için bile fazla. Ayak seslerinin Lübnan’dan sonraki adresi Suriye olabilir. Hizbullah, Lübnan halkının izlemek zorunda kalacağı, istemediği bir savaşın içine mi çekiliyor? Lübnan, bünyesinde 18 ayrı etnik, dini, mezhebi barındıran, çok parçalı
Dünya, geleneksel güç dengeleriyle ve şiddet ile tanımlanan bir döneme geri süratle dönerken, ekonomiden askeri güce, bilim ve teknolojiden sanat ve kültüre, insan sermayesinin kalitesine kadar her alanda güçlü olmamız hayatı önem taşıyor. Bu amaçla, iç sorunlarımızı ivedilikle çözmeli ve zayıf noktalarımızı güçlendirmeye odaklanmalıyız; değişen küresel dinamikleri ve aktörleri doğru bir şekilde okumalı ve kendimizi
Başımıza ne geliyorsa Amerikan Kongresi’nden geliyor. Türkiye’ye karşı aldıkları ambargo kararları, 1915 olaylarını Ermeni soykırımı olarak tanımaları, F-16 savaş uçaklarının satışında ayak sürmeleri yetmezmiş gibi, bir de kongredeki şakşakçılar üçüncü ülkelerle ilişkilerimizi bozmaya başladılar. Hatırlarsınız bundan yaklaşık iki sene önce 17 Mayıs’ta Yunanistan Başbakanı Miçotakis Kongrede bir konuşma yapmıştı. Hiç Türkiye lafı etmemesine rağmen Türkiye’yi
İsrail ne Libya ne de Ermenistan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ima ettiği gibi, Türkiye de Saddam’ın Irak’ı değil, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz’ın talihsiz kıyaslamasına rağmen. Bir zamanlar bu bölgede sağlam bir şekilde hizalanmış olan bu iki ülke arasındaki giderek artan gergin ve potansiyel olarak tehlikeli dinamikleri anlamak, saçmalıkları bir kenara bırakmayı ve eylem odaklı bir realpolitik
ABD Kongresi 23 Temmuz 2023 tarihli oturumuyla insanlık ve demokrasi tarihinde bir utanç sayfası açtı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 4’üncü defa onur konuğu olarak çağrıldığı ABD Kongresinin Senato ve Temsilciler Meclisi birleşik oturumunda ayakta alkışlandığı gün 60 noktaya daha saldırı düzenlenen Gazze’de 9 ayda öldürülen Filistinli sayısı 40 bine dayanıyordu. Amerikan siyaseti iktidarı ve muhalefetiyle
İsrail-Filistin çatışmasının kökleri, rakip ulusal hareketlerin yaşandığı 20. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. İsrail Devleti’nin 1948’de kurulması ve ardından yaşanan Arap-İsrail savaşları önemli ölçüde yerinden edilme ve gerginliğe yol açmıştır. Akdeniz kıyısı boyunca uzanan dar bir kara şeridi olan Gazze, büyük bir Filistinli mülteci nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır. İsrail’in Gazze’yi işgal ettiği 1967’deki Altı Gün Savaşı‘ndan
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Batılı güçler” diyor ama aslında demek istediği ABD’dir. Batı’dan kasıt en dar anlamıyla G7’dir, yani en zengin 7 kapitalist ülke: ABD, Japonya, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada ve İtalya. ABD yönetiminin tutumunda en küçük bir değişiklik G7’nin İsrail’deki Binyamin Netanyahu’nun saldırgan, faşizan politikasına “Batı” desteğinin sonu demek olacaktır. Erdoğan’ın 23 Mayıs’ta yaptığı konuşmada
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Yönetim Kurulu ile yaptığı toplantıda Türkiye’nin İsrail ile ticareti kesme kararını değerlendirdi. Erdoğan, “bizim burada tek bir gayemiz vardır, o da Batı’nın koşulsuz askerî ve diplomatik desteğiyle kontrolden çıkan Netanyahu yönetimini ateşkese zorlamaktır. Ateşkes ilan edildiği, Gazze’ye yeterli miktarda insani yardım girişine müsaade edildiği durumda