Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 7 Ağustos’ta Büyükelçiler Konferansındaki konuşmasında Cumhuriyetin 100’üncü yılına girerken Ankara’nın vizyonunu “Türkiye’yi sistem kurucu aktörlerden biri haline getirmek olarak” duyurdu. Keşke Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün engellemelere karşı ikinci yüzyılına girmesinin önemini biraz daha vurgulasaydı ama ifadesinin daha açık hali şöyle: “Ülkemizin tam bağımsız, gerektiğinde oyun kuran gerektiğinde oyun bozan bir aktör olması için yılmadan çaba göstereceğiz.”
Şöyle açabiliriz:
- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti yönetiminin 2009-2010 dönemine dek dış politika sloganı “Komşularla sıfır sorun” idi.
- 2010-2011 döneminde Arap Baharı ve Türkiye’nin Suriye iç savaşında fena halde taraf olması “sıfır sorun” siyasetinde kırılmaya yol açtı.
- 2012-2016 döneminde, şimdi MİT Başkanı olan İbrahim Kalın’ın kavramlaştırmasıyla “Değerli yalnızlık” siyaseti izlendi; bir yerde mecbur kalındı.
- 2016 darbe girişiminden sonra “Oyun bozma” dönemi başladı. PKK ile “önleyici” mücadeleyi Suriye ve Irak topraklarına taşımaktan Libya iç savaşına müdahaleye, Doğu Akdeniz’de enerji savaşlarından Azerbaycan’ın Ermenistan işgalindeki topraklarını geri almasına desteğe dek bu dönem 2022 yılına dek uzatılabilir.
- Fidan’ın “Oyun kurma” hedefini Rusya’nın Ukrayna’ya savaşında Türkiye’nin anahtar rol üstlenmesiyle başlatabiliriz.
Fidan’ın AB sitemi
Fidan’ın konuşmasında en önemli bölümlerden birisi de Avrupa Birliğine (AB) sitem dolu seslenişiydi.
AB’nin Türkiye’yi Balkan coğrafyasından dahi dışlama tartışmasına dikkat çekip eleştiren Fidan şunları söyledi:
“Moldova ve Ukrayna’nın AB ve NATO üyeliklerinin konuşulduğu bir ortamda Türkiye’nin AB üyelik sürecinin akamete uğratılmış olması stratejik körlüktür. Yeni dönemde Türkiye-AB ilişkilerine vizyoner bir bakışla yaklaşılması ve sürecin tam üyelik perspektifiyle canlandırılması önem arz etmektedir. Türkiye’siz AB gerçek aktör olamaz. Sürecin tam üyelikle canlandırılması önemli.”
Fidan siteminde haklı ama eksik. AB’nin Türkiye’nin üyeliği ile önemli bir stratejik kaldıraç gücüne sahip olacağı açık. Öte yandan AB sadece jeopolitik önceliğe sahip bir uluslarüstü kuruluş değil; örneğin NATO gibi bir uluslararası güvenlik kuruluşu değil. AB asıl olarak siyasi ve ekonomik birliği esas alan uluslarüstü bir kuruluş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasından başlayarak, yargı bağımsızlığı, çoğulcu demokrasi ve insan hakları sorunları var Türkiye’nin önünde.
Fidan da sorunun sadece stratejiyle ilgili olmadığını gayet iyi biliyor.
Küresel oyun, AB ve Türkiye
Bir de şu var: AB’nin küresel bir oyuncu olması bizi neden bu kadar çok ilgilendiriyor?
Yanıtı açık bence. Ama önce şu iki saptamayı yapalım:
- Türkiye AB üyesi olmazsa mahkûm, olmazsa silinip gidecek bir ülke değil. Ama AB üyeliği, ya da bırakalım üyeliği AB’nin hukukî, siyasi ve ekonomik standartlarıyla çok daha güçlü, zengin ve adil bir ülke olabilir.
- AB de Türkiye’nin jeopolitik kaldıraç gücüne mahkûm değil. Küresel oyuncu olup olmaması AB üyesi hükümetlerin ortak kararına bağlı. Ama bunu istiyorlarsa Türkiye, evet stratejik katkıda bulunabilir.
Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: AB’nin küresel bir oyuncu olmasında Türkiye’nin çıkarı vardır.
Fidan söylemediği için eksik görünen yönü, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları karnesini, evet AB’den önce biz Türk vatandaşlarının iyiliği için düzeltmesi gereğidir. Oyun kurma kapasitesini geliştirmeye mevcut oyun kurallarını kabul ederek başlamak mantıklı olur.
2003-2004 yıllarında TBMM’de AK Parti-CHP işbirliğiyle atılan reform adımlarıyla AİHM kararlarına uyumu Anayasa maddesi haline getiren Türkiye’nin kararları uygulamaya başlaması bir dönüm noktası olabilir örneğin.
Ve bir de Kıbrıs
Türkiye’nin yerden göğe kadar haklı olduğu konu ise 2004 yılında Kıbrıs konusunda Brüksel tarafından sırtından hançerlenmiş olması; Kıbrıs Türk toplumunun BM Planını kabul etmiş olmasına rağmen, Rum tarafının -istekleri dışında- Türkleri de temsilen Üye alınmasıdır.
Bugün de Türkiye-AB ilişkileri Kıbrıs konusunda kilitlenecek gibi görünüyor, son gelişmeleri Yusuf Kanlı’nın bu bağlantıdaki yazısından okuyabilirsiniz.
Türkiye kendi coğrafyasına oyun bozma kapasitesini Suriye’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Azerbaycan’a dek stratejik önemi bulunan sahalarda gösterdi son birkaç yıl içinde. Bölgesel oyun kurma, ya da kurucu aktör olma kapasitesini Rusya-Ukrayna konusunda gösteriyor.
Bunun bir adım ötesine geçmek, küresel düzeyde oyun kurucu aktörler arasında girmek için hem ekonomik hem de siyasi gücünü arttırması gerekiyor ve AB ile ilişkiler de bu işin vazgeçilmez parçası.
Fidan aslında onu söylüyor.
Bir son not: Fidan’ın konuşması ardından Büyükelçiler konferansında düzenlenen ilk panele Fidan’ın ev sahipliğinde şu bakanlar katıldı: Hazine ve maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır, Enerji Bakanı Alparslan Albayrak ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat. Bu oturum dahi Türk dış politikasının önümüzdeki dönem öncelikleri konusunda bir fikir veriyor.