Son üç günde Türkiye-ABD ilişkilerine dair üç önemli gelişme kaydedildi. Bu gelişmeler, sadece Türkiye-ABD ilişkilerini değil, bölgesel ve küresel siyasi dengeleri de ilgilendiriyor. Gelişmeler Türkiye’nin üzerindeki uluslararası ilişkiler yükünü bir nebze rahatlatsa da Türkiye-ABD ilişkilerindeki asıl sorun olan S400 gerilimine nasıl etki edeceği henüz açık değil.
Gelişmelerin sonuncusundan başlayalım.
1- ABD gemilerinin Karadeniz’e geçişi iptal edildi
Anadolu Ajansı, 14 Nisan gece saatlerinde ABD’nin daha önce Montrö Sözleşmesi uyarınca bildirimde bulunarak Boğazlardan Karadeniz’e sevk edeceğini duyurduğu iki savaş gemisini geçişini iptal ettiğini bildirdi. Gemilerin 13 Nisan’dan itibaren Karadeniz’e geçebileceği ve 4 Mayıs’a dek Karadeniz’de kalma izni bulunduğu daha önce Dışişleri Bakanlığınca duyurulmuştu. AA haberinde ABD’nin yeni bir geçiş bildiriminde bulunmadığı bilgisi de var.
ABD gemilerinin Karadeniz’e geçişi bildirimi, Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin tırmandığı bir sırada yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 9 Nisan’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Ukrayna gerilimi ve Montrö’nün de konuşulduğu telefon görüşmesi ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in 10 Nisan’da İstanbul’da Erdoğan ile buluşması onu izlemişti. Erdoğan’ın 11 Nisan’da Ankara’da Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe’yi ağırladığı sırada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kahire’de “Türkiye dahil” ülkeleri Ukrayna’ya askeri destek vermemesi konusunda uyarmıştı. Putin bu uyarı ardından, Erdoğan’ın turizm konusunda özel talebi olmasına rağmen Rusya’dan Türkiye’ye uçak seferlerini kısıtlamıştı.
Tehdit, Biden-Putin, çekilme
Gerilim, 13 Nisan’da Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov’un, ABD gemilerinin “kendi iyilikleri için” Kırım’a yaklaşmamaları tehdidiyle zirveye çıkmıştı. Aynı gün ABD Başkanı Joe Biden, Putin’i telefonla arayarak Ukrayna krizini konuşmuştu.
İşte ABD’nin “USS Roosevelt” ve “USS Donald Cook” füzeatar destroyerlerini Boğazlar üzerinden Karadeniz’e gönderme bildirimini geri çekme kararı bu telefon görüşmesinin ardından Ankara’ya ulaştı.
Bu gelişme sadece Ukrayna krizindeki ve Karadeniz’deki gerilimi değil, Türkiye-Rusya ilişkileri üzerindeki baskıyı da hafifletici düzeyde. Ancak bu süreçte Biden’ın sorunu çözmek için Erdoğan’ı aramadığını, Putin’le çözüm yoluna gittiğini görmek gerekiyor. Yine 14 Nisan’da Brüksel’de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da katılımıyla -yüz yüze- toplanan NATO Konseyi’nin Ukrayna’yı gündemden düşürmediğini de ekleyelim.
2- PKK yöneticilerini yakalatana ABD’den ödül
Aynı 14 Nisan günü, daha erken saatlerde ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Twitter hesabından dikkat çekici bir yayın yapıldı. Yayın şöyleydi:
• “Hatırlatma: PKK’nın kilit isimleri Murat Karayılan’ın yerini ihbar edenlere 5 milyon dolara, Cemil Bayık için 4 milyon dolara, Duran Kalkan içinse 3 milyon dolara kadar ödül verilecektir. Bilgi sağlayan kişilerin kimliği tamamen gizli tutulacaktır.”
Yayında “hatırlatma” denmesi boşuna değildi. ABD Dışişleri Bakanlığı bu üç ismi yakalatana ödül verme kararını Kasım 2018’de duyurmuştu. O zaman da Türkiye-ABD ilişkileri PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile ABD Savunma Bakanlığının ilişkisi nedeniyle had safhada gergindi. O zaman da S400 krizi vardı. Gerçi Erdoğan’ın “Bu can bu bedende durdukça” çıkmayacağını söylediği Rahip Brunson, Ekim 2018’de tahliye edilmiş, o zamanın rekorlarını kıran dolar değeri de düşmeye başlamıştı.
Hatırlayalım, 8 Mart’ta Bloomberg’te mülakatı yayınlanan Cumhurbaşkanı Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı ve Sözcüsü İbrahim Kalın Türkiye-ABD arasındaki üç sorunu, sırasıyla, “ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği destek, S400 ve CAATSA yaptırımları” olarak saymıştı.
S400-YPG/Suriye, Irak/PKK
Kalın aslında üç değil, iki sorun sayıyordu. Çünkü CAATSA yaptırımları doğrudan Rus yapımı S400 hava savunma füzeleri alımına bağlıydı.
Yani, Ankara S400 meselesindeki açmazı Suriye’deki PYD/YPG, yani PKK’ya ABD desteğine bağlıyordu. Oysa Biden yönetimi Suriye’de IŞİD’in yeniden canlanmaması adına bu desteğin sürdürüleceğini bildirmişti. Ama yine Biden yönetimi Türkiye’nin Irak’taki PKK varlığına karşı operasyonlarına karşı çıkmıyordu. Irak’ta PKK’ya karşı gerek F16’lar, gerek TB2 SİHA’larıyla yapılan operasyonlar, ABD kontrolündeki hava sahasının açılmasıyla yapılabiliyordu.
Büyükelçiliğin “hatırlatması” üç ihtimali akla getiriyor. Birincisi, ABD’nin Irak’taki PKK hedeflerine karşı tutumunun belki bu günlerde canlandırılacağı, belki ortak operasyonlara uzanabileceğini. İkincisi buna karşılık Suriye’deki faaliyetin sadece Fırat’ın Doğusuyla ve Türkiye sınırından güneye doğru kaydırılarak devam edeceğini. Ve üçüncüsü, ABD’nin o çok konuşulan PYD’nin PKK’dan ayrılacağı senaryosunu gündeme getirebileceğini.
Ve ilginç bir gelişme de 13 Nisan’da, yani Biden’ın Putin’le konuşup, gemileri Karadeniz’e göndermeme kararı aldığı gün, Rus birliklerinin Kuzey-Batı Suriye’de, Türkiye sınırına yakın ve bölgede PYD/YPG’nin elinde kalan tek önemli yerleşim birimi olan Tel Rifat’tan çekilmeye başlaması oldu. Bu Türkiye’nin uzun süredir hem Rusya hem ABD’den talebiydi.
3- Afganistan’da Türkiye’ye kapanış rolü
14 Nisan’daki NATO Konseyinde, sadece Ukrayna konuşulmadı, Afganistan da konuşuldu.
ABD’nin sürpriz “Afganistan’dan çekilme” kararı da yine 14 Nisan’da açıklandı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a göre El Kadie’nin 11 Eylül 2001 saldırısından sonra başlayan Afganistan operasyonunun 20’inci yılında sonuna gelinmişti.
Geniş açıdan bakıldığında sonuç ABD için tam bir fiyaskoydu. İçinden IŞİD’i, El Kaide’yi çıkaran Pakistan ve Suudi Arabistan destekli Taliban örgütü, artık ABD ve (doğal olarak Türkiye dahil) NATO destekli Afgan hükümetiyle barış görüşmeleri yapacak kadar gücünü kabul ettirmişti.
Barış görüşmeleriyse, ABD’nin teklifiyle Türkiye’de yapılacaktı. Çavuşoğlu, Brüksel’de 24 Mayıs’ta İstanbul’da başlayacak barış görüşmeleri konusunda hazırlıkları anlattı ve “Türkiye’nin Afganistan’a desteğinin devam edeceğini” söyledi. Yani ABD, “müttefikleriyle birlikte” çekilme kararı almıştı ama Türkiye, Afganistan’da 19’uncu yüzyılın sonlarında başlayan varlığını sürdürecekti.
ABD’nin bu hamlesi de Türkiye-ABD ilişkilerinin bazı alanlarda darboğazda olsa da başka alanlarda devam edebileceğini, hatta devam eden alanların darboğazı aşmayı sağlayabileceğine inandığını gösteriyor.
Türkiye-ABD, AB ve Yunanistan
Bu da aslında Erdoğan’ın 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası NATO yükümlülüklerini yerine getirip, NATO’dan özerk davranma isteğiyle çelişmiyor, sanki ikisi arasında bir uzlaşı noktasına doğru yakınsama var.
Avrupa Birliğinin Türkiye ile önemli kararları ABD ile danışarak alma kararının bu gelişmelerde etkisi olabilir. Türkiye’yi ziyaret eden AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula Vonder Leyen’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeden önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile görüştüğü biliniyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın 14 Nisan Ankara ziyaretine Doğu Akdeniz’de gerilimi azaltması bakımından ABD de AB de önem veriyordu, hâlâ da veriyor. Ancak Çavuşoğlu’nun NATO Konseyi çıkınca Dendias’ın Ankara ziyareti bugüne, 15 Nisan’a ertelendi. Dendias, 14 Nisan’da yine İstanbul’da Rum Ortodoks Partiriği Bartolomeo’yu ziyaret etti, ama bu ziyaret 15’inde Ankara’daki siyasi görüşmelerden ayrılmış oldu.
Yunanistan belki kendisini Doğu Akdeniz ve Kıbrıs dolayısıyla oyunun merkezine yerleştirmek istiyor ama oyun çok daha geniş ölçekte oynanıyor, o yalnızca bir parçası.