Türkiye’nin ekonomi ve dış politika sorunları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hükümetine duyulan güven eksikliğiyle artıyor.
Hemen akla gelen birkaç örnek verilebilir.
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski geçtiğimiz hafta ABD’de hem ekonomi hem siyaset çevreleriyle bir araya geldi, Türkiye’yi konuştu. Sonunda yaptığı değerlendirme iki ülke arasındaki sorunları “karşılıklı güven eksikliği” olarak özetliyor. Karşılıklı güven eksikliğini gidermeye odaklanılmasını istiyor. Ama bir yandan ABD’de özellikle de Kongre’de kronikleşen Erdoğan-karşıtı hava, diğer yandan Rus S-400 ve Türkiye’ye F-35 dahil yaptırımlar konusu dururken bu nasıl olacak?
Bir diğer örnek, Süreyya Serdengeçti’nin saptama ve uyarıları.
Serdengeçti bu ülkenin işini sessizce yapan, başarıp kenara çekilen devlet görevlilerindendir. Türkiye ekonomisinin en zor dönemlerinden olan 2001 krizinde Merkez Bankası Başkanı olarak atandı. Yüzde 37,5 olarak aldığı tüketici enflasyonu oranını, 2006’da Durmuş Yılmaz’a yüzde 8,1 olarak devretti. Liradan utanç kaynağı altı sıfırın atılması fikrini Başbakan Tayyip Erdoğan hükümetine öneren ve yapılmasını sağlayan oydu.
Hafta sonu sessizliğini bozdu.
Meğer 128 değil 140 milyar dolarmış
Emekli TCMB Başkanı Türkiye Sosyal, Ekonomik, Siyasal Araştırmalar Vakfı TÜSES’in, “Ekonomide Gidişat Nereye?” başlıklı çevirim-içi konferansında konuşmuş 20 Kasım akşamı.
“Bu enflasyon utanç verici” demiş zamanında enflasyonla mücadele etmiş ve Türk lirasının değerini korumaya çalışmış bir Merkez Bankacı olarak. “Altı sıfırın biri geri geldi” diyor.
Başka dedikleri de var. Diyor ki; MB tahminleri uzun süredir tutmuyor, bir inandırıcılık sorunu var. İnandırıcılık sorunu güven sorunudur. Ama hükümete güven sarsan başka noktalara da değinmiş. Halen TOBB’nin desteklediği düşünce kuruluşu Türkiye Ekonomi Politikalaraı Araştırma Vakfı (TEPAV) bünyesindeki İstikrar Enstitüsü Direktörü olan Serdengeçti, fiyat istikrarı açısından Türkiye’nin 20 yıl öncesine, yani 2001 krizi günlerine döndüğünü de söylüyor. Diyor ki, enflasyon düşmeden faizin düşmesi hayaldir.
Sonra dövizi suni olarak düşük tutmak için kamu kaynaklarından bozdurulan döviz miktarının 128 değil 140 milyar dolar olduğunu iddia etmiş. Serdengeçtiye göre, bu işlemin kitapta yeri var. Ama kitapta yeri olmayan şey kayıtların saydam tutulmamış olması; özetle kime, kaçtan, ne kadar satış yapıldığı konusunun gölgede kalması.
Hem ABD hem Rusya derken…
Türkiye’nin halen en önemli dış politika sorunu olan ABD ile ilişkiler konusunda en net saptamayı TÜSİAD başkanının dile getirmiş olması ekonomi ile dış politika arasındaki bağımlılık ilişkisini ortaya koyuyor.
Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Ayşem Sargın, “Artık devir değişti. Ekonomi de milli güvenliğin bir konusu. Bunu öne çıkaracak uluslararası adımlar atmalıyız” diyor. Sargın’a göre Türkiye’nin risk algısı yabancı yatırımı azaltıyor.
Risk algısı da bir güven sorunu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ABD ile ilişkilerde Rusya’yla yakınlaşmayı manivela olarak kullanma siyasetinde riskler artıyor. ABD’nin S-400 yüzünden Türkiye’ye uyguladığı (F-35’ten çıkarma dahil) yaptırımlar ve Rusya ile de (Ukrayna, Libya gibi konularda) giderek ters düşülmesi gibi örnekler artan risklere örnek verilebilir. Avrupa Birliği ile ilişkiler ise büyük ölçüde göçmen politikası ve Yunanistan ve Kıbrıs Rum hükümetleriyle Ege ve Doğu Akdeniz’de yaşanan sorunlara indirgenmiş vaziyette.
Tabii hisler karşılıklı. Erdoğan da bu ülke yönetimlerine güven duymuyor; bunda haksız olduğu da söylenemez.
Öte yandan Erdoğan, sorunun Türkiye değil, kendisine duyulan güven eksikliğinden kaynaklandığı gerçeğiyle yüzleşebilse, sorunları çözüm yoluna koymak kolaylaşacak. Asıl sorun burada.