Prof. Dr. George Mason Üniversitesi, Barış ve Çatışma Çözümleri Carter Okulu Dekanı
“Terörsüz Türkiye” süreci ile tarihi bir dönüm noktasındayız. Silahların susması, toplumun büyük bir kesimi için yıllardır beklenen bir umut. Ancak bu umut, herkes için aynı coşkuyu taşımıyor. Çünkü barış sadece siyasetçileri değil, aynı zamanda bu çatışmanın bedelini yıllardır ödeyen, evlatlarını kaybeden, hayatları geri dönülmez şekilde değişen binlerce aileyi de doğrudan ilgilendiriyor. Bu kesimler için Terörsüz
Türkiye’de Kürt meselesine çözüm arayışında tartışmalar genellikle PKK’nın silahsızlandırılması, demokratikleşme adımları, barış sürecine kamuoyu desteği ve Suriye denklemi etrafında dönüyor. Oysa barışın sürdürülebilirliği için nadiren gündeme gelen bir aktör var: köy koruculuğu sistemi. Barış mimarisini sağlam kurmak istiyorsak, PKK mensuplarının yeniden entegrasyonunun yanısıra korucuların geleceğini de sürecin ayrılmaz bir parçası olarak tasarlamak zorundayız. Dünyada
Türkiye’nin PKK ile yürüttüğü barış süreci, kırk yıllık yıkıcı çatışma döngüsünü sona erdirme potansiyeline sahip. Ancak kalıcı bir barış inşa edebilmek için göz ardı edilemeyecek bir gerçek var: Kuzey Suriye’deki Kürt meselesi çözülmeden, Türkiye’deki barış sürecinin sağlam bir zemine oturması mümkün değil. Suriye’de bölgesel güç rekabeti Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde hem sınır güvenliği gerekçesiyle hem de
Türkiye’nin PKK ile yürüttüğü silahsızlandırma ve toplumsal barış süreci, yalnızca siyasi ve askeri aktörler arasındaki müzakerelere sıkışmış bir mesele değildir. Bu sürecin başarısı, en az silahların susması kadar, toplumun sürece duyduğu güvene ve verdiği desteğe bağlıdır. Toplumsal psikoloji literatürü ve diğer örneklerle birlikte Kolombiya örneği de bize gösteriyor ki, barış yalnızca elitlerin kararlarıyla değil, halkın
Türkiye’de barış sürecinin anahtar sorusu şudur: Silahlar sustuktan sonra, silahı elinde tutan insanı nasıl topluma kazandıracağız? Bu sorunun cevabı, basit bir “silah bırakma” fotoğraf karesinde saklı değil. Dünyanın pek çok yerindeki Silahsızlanma, Terhis ve Yeniden Entegrasyon (DDR) deneyimleri gösteriyor ki bu, sadece teknik bir güvenlik operasyonu değil; siyasetten ekonomiye, psikolojiden toplumsal uzlaşmaya uzanan çok
- 1
- 2








