İstanbul İletişim Enstitüsü (İİE), Konda Araştırma iş birliğiyle Türkiye’deki çevrimiçi haber tüketimi üzerine geniş kapsamlı bir araştırma başlattı. Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu’nun başkanlığında, çevrimiçi gerçekleştirilecek bu çalışma, dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla değişen haber tüketim alışkanlıklarını ve yeni nesil haber izleyicilerinin mecra tercihlerini, beklentilerini, hassasiyetlerini anlamayı amaçlıyor. İstanbul İletişim Enstitüsü’nden yapılan açıklamada, “dijital teknolojilerin hızla gelişmesi ve
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nın heyecanı dünya genelinde artarak devam ediyor. Ipsos tarafından gerçekleştirilen ve 33 ülkede 24 binden fazla kişiyle yapılan araştırma, Olimpiyatlara olan ilginin pandemi gölgesinde geçen Tokyo 2020’ye göre önemli ölçüde arttığını gösteriyor. Voleybol ilk sırada Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de Olimpiyatlara olan ilgi yüzde 56 seviyesinde, bu oran Tokyo 2020’ye olan ilgiyle aynı.
Rawest Araştırma’nın “Kürt Meselesi, Kürt Siyaseti ve Demirtaş” başlıklı araştırmasının sonuçlarına göre Kürtler 31 Mart seçimlerinden “ihtiyatlı bir şekilde memnun,” kendilerini ağırlıklı olarak “Müslüman” olarak tanımlıyor, sosyal demokrat ve dindar bir partiyi tercih ediyor ve HDP’nin tutuklu eski eş-başkanı Selahattin Demirtaş’ı lider olarak görüyor. Rawest Araştırma Şirketi’nin 31 Mart yerel seçimlerinin ardından 1406 kişiyle yüz
Biri KONDA diğeri Panorama araştırma şirketlerinin yüksek ücret ödeyen özel aboneleri için yaptığı ve kamuoyuna açıklanmayan iki araştırma sonuçlarının muhalefete alarm zilleri çaldırması gerekiyor. İsmet Berkan’ın ulaştığı ve ücretli abonelerine gönderdiği 10Haber sitesinde yayınladığı araştırma sonuçları sosyal medyadaki muhalif kullanıcıların “kazandık, bitti” havasının tersini gösteriyor. Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun neden koalisyonu genişletmek için her kapıyı çaldığını
Seçim tarihi “takriben” 14 Mayıs olarak açıklandı. Buna göre, seçimlere dört aydan az bir zaman kaldı. Bu son dönemeçte Millet İttifakı kampanyasının momentum kazanması ve iktidarla arayı açması muhalif seçmeni rahatlatacak önemli bir işaret olurdu. Çünkü, biliyoruz ki seçim sathı mailine otokratik bir iktidarla başabaş girmek, sandıktan büyük olasılıkla mağlup çıkmak demektir. Oysa bugünkü tablo
İş dünyasından bir dostum dün ortak yazışma grubumuzla ilginç bir analiz paylaştı. KONDA araştırma şirketi elindeki verileri derleyip Türkiye’de toplumun son on yılda hangi alanlarda nasıl değiştiğinin, hangi alanlardaysa pek değişmediğinin adeta röntgen filmini çekmiş özel aboneleriyle paylaşmıştı. Dostuma güvensizlikten değil ama etrafta çok sahte bilgi dolaşması nedeniyle KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ı arayıp sordum.
Geçen yazıda Türk üniversitelerinin uluslararası sıralamalarda niye düştüğünü sormuş, nedenlerini tahlil etmeye çalışmıştım. Özetle, köklü kamu üniversitelerinde akademik kadromuz iyi ama akademik yönetim yetersiz demiştim. Bütçe az, akademik özgürlük yok; liyakatsiz, sahte akademisyenlerin yönetim pozisyonlarına gelmesi durumu daha kötüye götürüyor. Peki akademisyenlerin hiç mi suçu yok? Üniversitelerimiz sıralamalarda düşerken akademisyenler ne yapıyor? Yeterince yayın yapmamışlar,
Yalan söylemeye bir kez başlarsanız, devam etmek zorunda kalırsınız, biri diğerini kovalar ve bir gün mutlaka yakalanırsınız. Çoğumuz, çocukken büyüklerimizden bu yolda tavsiyeler duymuşuzdur. Ben, pek de kısa sayılmayan ömrümde bunun birçok örneğine tanık da oldum. Ama bu salgın sırasında içine düştüğümüz tablo, ancak bir TV dizisine göndermeyle açıklanabilir durumda: “Yalan Rüzgarı”. CHP Ankara milletvekili