Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 5 Eylül sabahı merakla belgelenen Orta Vadeli Programı (Orta Vadeli Program 2025-2027) kamuoyuna sundu. Bu satırların yazıldığı saatlerde Orta Vadeli Program’a (OVP) ilişkin sunum metni ile ilgili tablolar ve grafikler dışında bir metin yayınlanmadı. Dolayısıyla, bu değerlendirmeyi mevcut belgelere dayanarak yapıyorum; umarım aşağıdaki eleştirilerimde haksızlık yapmamışımdır. Önce şu noktayı belirtmekte yarar
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ağustos ayı enflasyon verilerini açıkladı. Enflasyondaki artış hızı beklenen düzeye gerilemezken ekonomik aktivitedeki yavaşlama belirgin hale geldi: Türkiye ekonomisi daralmanın eşiğinde. Buna göre Ağustos ayında Tüketici Fiyate Endeksi (TÜFE) bir önceki aya göre yüzde 2,47 arttı. Yıllık enflasyon ise yüzde 51,97 olarak kaydedildi. Üretici Fiyat Endeksi ise bir önceki aya göre
Orta Vadeli Ekonomik Program (OVP) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni hükümeti henüz ilk 100 günü doldurmadan 6 Eylül’de açıklandı. Erdoğan tarafından Türkiye’nin 2024-2026 yol haritası olduğu vurgulanan OVP, 2026 sonunda ekonomik büyüklüğü 1,3 trilyon dolara, kişi başına düşen milli gelirin 14, 855 dolara, yükseleceği vaadiyle enflasyonun da -ancak 2026 sonunda yüzde 8,5’e düşeceğini öngörüyor. Yani aşağı
Merkez Bankası ekonomide sıkılaştırma politikasının devam edeceğini vurgularken Türkiye ekonomisi hükümet harcamaları ve tüketici talebi etkisiyle 2023 ikinci çeyrekte beklentilerin üzerinde büyüdü. 31 Ağustos’ta açıklanan TÜİK verilerine göre Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GYH) Nisan ve Haziran ayları arasında yıllık bazda yüzde 3.8 arttı. Hane halkı tüketimi ikinci çeyrekte yüzde 15.6 artarken, kamu harcamaları yüzde 5.1 büyüdü.
Uzun bir süredir uygulanmakta olan ekonomik programın sürdürülebilir olmadığı ortada. Bu savın bariz kanıtlarından biri, seçim öncesinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB’nin) döviz rezervlerinin erimesi pahasına tam saha baskıyla kontrol edilmeye çalışılan döviz kurunun, seçimden sonra naçar dik bir yokuşu çıkmaya başlaması. Olanaklar izin verdiğince bu yokuş yukarıya tırmanışın kontrollü olmasına çalışılıyor; ancak olanaklar da
Millet İttifakı (Altılı Masa), 30 Ocak Pazartesi günü “Ortak Politikalar Mutabakat Metnini” açıkladı. Bu yazıda bu metnin ‘Ekonomi, Finans ve İstihdam’ bölümünü değerlendirmek istiyorum. Ancak önce şunu belirtmem gerekiyor. Cumhur İttifakının –bildiğim kadarıyla- bu netlikte ve kapsamda kamuoyuna duyurduğu bir politika metni yok. Bunun yerine bugüne kadar uyguladığı ekonomi politikası var. Bu politikada kapsamlı bir
Ekim ayı enflasyon değerlerini öğrendik: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), tüketici enflasyonunu (TÜFE) yüzde 85,51, yurtiçi üretici enflasyonunu (Yİ-ÜFE) ise yüzde 157,69 olarak açıkladı. İstanbul Ticaret Odası (İTO) İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi ile ölçülen enflasyon ise yüzde 109 oldu. Değişik mal gruplarının fiyat hareketlerini ölçmeye çalışan her üç enflasyon arasında önemli farklar var. Olması da doğal.
Dünya ekonomisi hızına yetişmekte zorlandığımız bir yapısal değişimden geçiyor. Kovid-19 öncesinde global ekonomide sinyallerini almaya başladığımız değişim süreci daha da hızlanmış durumda. 20 yıl evvel Çin ekonomisi ABD ekonomisinin yalnızca yüzde 10’u kadar iken günümüzde yüzde 75’ine denk geliyor. Keza dünya büyümesinin neredeyse üçte birini bugün Çin sağlıyor. Geride bıraktığımız son 30 – 40 yılda,
Türkiye sonbahara enerji zamlarıyla girdi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) elektrik fiyatlarına 1 Eylül’den geçerli olmak üzere yüzde 50’ye varan zam yaptı. Buna göre konutlarda kullanılan elektriğe yüzde 20, kamu ve hizmetler sektöründe kullanılan elektriğe yüzde 30, sanayide kullanılana ise yüzde 50 zam geldi. Buna göre 100 kilovatsaat (kWh) elektrik tüketen bir konutun aylık ödemesi
Hafta başında 2021 yılında yüzde 11 oranında büyüdüğümüzü öğrendik. Çok yüksek. Peki, sürdürülebilir mi? 2022 büyüme oranı ne düzeyde gerçekleşebilir? Ekonomimiz büyüme oranımızı etkileyecek ne tür riskler ile karşı karşıya? Potansiyel büyüme Büyümeye ilişkin iki ayrı kavrama dikkat etmekte yarar var. İlki herhangi bir dönemdeki büyüme oranı. İkincisi ise bir ülkenin potansiyel büyüme oranı. Potansiyel