Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ortak bir bildiri yayınlayan 103 emekli amiralden bazıları hakkında gözaltı kararı almasıyla “darbe” ve “ifade özgürlüğü” tartışması alevlendi. Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’nden çıkması tartışmaları üzerine bildiri yayınlayan ve bu bildiride Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı’nın “sarık ve cüppeyle” bir tarikat toplantısına katılmasına değinen 103 emekli amiralden 10’u hakkında gözaltı kararı alınırken dört
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Partililerin, iktidarının on dokuzuncu yılında hâlâ mağdur ve mazlumu oynayabiliyorsa, bunu bir ölçüde kendilerinin bir ölçüde de muhaliflerinin hesabına yazmak lazım.Hiç gülünecek bir halde değiliz ama baskı ortamlarında siyasi mizah güçlü bir ifade tarzı sunabiliyor. O yüzden iki Zaytung haberiyle yazıya girelim.Birincisi: “Sonucunu beğenmediği seçimi iptal edip tekrarlatabilen, kararını beğenmediği
Bugün yapılan TÜSİAD Genel Kurulu’nda hükümete ekonomiden kadın haklarına, ifade özgürlüğünden hukuk ve demokrasiye bir dizi eleştiri getirildi. Covid-19 testi negatif çıktığı halde bazı semptomlar geçirdiği halde çevrimiçi düzenlenen genel kurula katılan TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, konuşmasına kuruluşun 50. yılını idrak ettiğini söyleyerek başladı. Kaslowski, “Biz ekonomide, siyasette, sosyal alanda tartışılan konularda görüşlerimizi söyleriz, bunu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Merkez Bankası (MB) Başkanı dayanmıyor. Hatırlayacaksınız, bundan sadece dört ay kadar önce, 7 Kasım’da Erdoğan, Murat Uysal’ın MB Başkanı görevine son vermesi üzerine yazdığım yazıya da bu cümleyle başlamış ve ibret dolu bir fıkra anlatmıştım. Fıkrayı buradan tekrar okumanızı tavsiye ederim; kurtla kuzuyu aynı kafeste yaşatma iddiasındaki hayvanat bahçesi müdürünün kafese “ara
Kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çıkılacağı söylentileri dün (19 Mart) akşama doğru yoğunlaşmıştı. Gece yarısına kadar çalıştı gazeteciler. Kapılar duvardı, kötü bir şeyler döndüğü belliydi. Haber 20 Mart sabaha karşı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle doğrulandı. Ama Merkez bankası Başkanlığına daha dört ay önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanan Naci Ağbal’ın Yeni Şafak gazetesinin manşet operasyonuyla görevden
Pandemi süreci ile birlikte daha da artan gıda fiyatları, iklim değişikliği, kuraklık tehlikesi yüzünden tarımsal üretimi çok daha önemli hale geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Mart’ta ilan ettiği ekonomi reformu planında da önemli yer tuttu. Gıda fiyatları bütün dünyada artışta ama Türkiye’de Dünya ortalamasının beş katı artıyor. Tarımda ve hayvancılıkta eksik ve yanlış politikalar
Enflasyonu tartışırken, her daim konuya kısa vade büyümeden vazgeçmek ve bir bedel ödemek olarak yaklaşıyoruz. Gerçekten durum bu mu? Rakamlara daha detaylı bakarsak, Türkiye ekonomisinin enflasyon konusunu çözmeden kısa vadede dahi istihdam yaratan bir büyüme sağlayamadığını net şekilde görebiliriz. Dolayısıyla konu enflasyonla mücadele ise, kısa vade fedakârlık ile cümleye başlamak yanıltıcı olabilir. “Varsın enflasyon yüksek
Ülke gündeminde ne var demiştiniz? Ekonomi? Yoksulluk? Korona? Olabilir belki ama “yeni bir anayasayı tartışma vakti gelmiştir!” Bunu duyduk duyalı gündem doğal olarak farklı bir eksende dönmeye başladı. Yeni ya da değiştirilmiş bir anayasa Türkiye’de hiçbir zaman gündem dışı kalamaz. Değişim isteyen dinamik bir ülkede bu hep taraftarı bol bir teklif olur. Ama bol taraftar
Geçtiğimiz hafta 7 ve 8 Aralık günleri iki önemli toplantıda Türkiye’nin mevcut haline dair önemli saptamalar yapıldı, önemli bilgi ve görüşler paylaşıldı. Bunlardan ilki Kadir Has Üniversitesi’nin (KHAS) her yıl düzenlediği Türkiye Eğilimleri Araştırmasının 2020 sonuçlarının açıklanmasıydı. Diğeri ise Koç Üniversitesi ile TÜSİAD’ın ortaklaşa düzenlediği 2021 Yılında Türkiye Ekonomisi konulu paneldi. Biri Türkiye’nin iç ve
Uzmanlık alanı para politikası olan bir iktisatçı için sürdürülebilir büyüme yolunda yapılması gereken ilk şey şüphesiz fiyat istikrarıdır. Türkiye ekonomisi ile ilgili yorumlarımın dönüp dolaşıp enflasyonda düğümlenmesinin sebebi de bu. 2020 yılının getirdiği bütün trajedi ve kayıpları bir kenara bırakırsak, geçtiğimiz senenin bize sağladığı ender faydalardan bir tanesi “fiyat istikrarı” gibi soyut bir kavramı somutlaştırması oldu.









