Özdem Sanberk Mehmet Ali Bayar Dünyamızda on yıllardan beri yaşadığımız siyasi ve sosyal gerginlikler, bitmeyen bölgesel savaşlar, durmak bilmeyen kanlı çarpışmalar var. Gazze bunun feci örneklerinden. Bunlar tüm insanlığı, sürekli bir güvensizlik ve huzursuzluk sarmalına savuruyor. İklim değişikliği, depremler, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi çevre felaketleri, ırkçılık, hoşgörüsüzlük, eğitimsizlik gibi sorunlar çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor ve
Suriye’ye uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması için Suriye, Türkiye, ABD ve Suudi Arabistan’ın katılımıyla dörtlü bir toplantı yapıldı. ABD Başkanı Donald Trump’ın 13-14 Mayıs Suudi Arabistan ziyareti sırasında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ev sahipliğinde yapılan toplantıya Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara bizzat, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise Ankara’dan çevrimiçi katıldı. İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Donald Trump ile başta Gazze krizi olmak üzere bölgesel konularda bir telefon görüşmesi yaptı. İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada Erdoğan’ın Trump’a Gazze’deki “insani krizin vahim boyutlara” ulaştığı ve Türkiye’nin krizin çözümü için her türlü desteğe hazır olduğunu söylediği bildirildi. İletişim Başkanlığı ayrıca iki liderin Rusya-Ukrayna Savaşı, Suriye’nin toprak bütünlüğü, ABD’nin
Bu yazıya başladığım 3 Mayıs sabah saatlerinde uluslararası gözlemciler Şam üzerinde İsrail İHA’larının yeniden görüldüğünü haber veriyordu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 2 Mayıs’ı 3 Mayıs’a bağlayan gece İsrail savaş uçaklarının Başkent Şam ve Hama’ya yürüttüğü 20’den fazla saldırının şimdiye kadarki an ağırı olduğunu duyurmuştu. Lazkiye’den da İsrail saldırısı haberleri geliyordu. Özellikle Suriye’nin elinde kalan son
Doğu Akdeniz’in üç kıtanın kesişim noktasında asılı duran Kıbrıs Adası, artık yalnızca coğrafi bir varlık değil; enerji koridorlarının kesiştiği, güvenlik dengelerinin tartışıldığı ve diplomatik manevraların sahnelendiği bir jeopolitik satranç tahtasıdır. “Batırılamaz uçak gemisi” benzetmesi, salt askeri bir mecaz olmaktan çıkarak bölgesel denklemde somut bir stratejik gerçeklik haline gelmiştir. 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan
İsrail’in dış istihbarat örgütü Mossad’ın değişik Avrupa ülkelerinde uykuya yatırılmış 6 tetikçisi iki gün önceden uyandırılıp Tunus’a gönderilmişti. Bir gün önce İsrail donanmasına ait biri denizaltı olmak üzere iki gemi ve sivil yük gemisi olarak kamufle edikmiş bir helikopter gemisi da Tunus açıklarında konuşlanmıştı. O gece Tunus’ta ıssız bir kumsala kauçuk botlarla sızdılar. Shayatet-13 deniz
Doğru adını kim koyacak diye bir süredir dikkatle izliyordum. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan koydu. Bakırhan’ın 8 Nisan günü DEM Meclis Grubuna hitabındaki şu cümle, iktidara sıradan bir öneri gibi görünse de sürecin gerçek adını bütün çıplaklığıyla içinde barındırıyordu: “Silahsızlandırma süreci özel bir yasayı gerekli kılmaktadır.” Silahsızlandırma… Daha da açık söylersek PKK’yı silahsızlandırma