Ankara’da siyaset-mafya ilişkilerini de kapsayan soruşturmalarda yeni gelişmeler var. Gelişmeler hem Ülkü Ocakları önceki Başkanı Sinan Ateş cinayeti soruşturması hem de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun adının karıştırılmasına tepki gösterdiği Ayhan Bora Kaplan suç örgütü soruşturmasının yargı ve polisteki bağlantılarını ilgilendiriyor. T24’ten Asuman Aranca’nın haberine göre, 30 Aralık 2022’de Ankara’da öldürülen
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 25 Eylül’de sosyal medya hesabında yaptığı uzunca açıklamayla önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sahip çıkması şimdilik yalnızca siyaset sahnesinde yankı buldu. Ancak buzdağının suyun üstündeki ucu niteliğindeki bu çıkışın devlet yapısı içinde, özellikle İçişleri ve Adalet kademelerinde yankılanıp yankılanması ihtimali var. Bahçeli’nin çıkışının zamanlama bakımından Ayhan Bora Kaplan soruşturması ve Sinan
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan uzun süredir ABD’ye çakma fırsatı bulamıyordu. Bir yandan F-16 alım talebi, Suriye’de PKK/YPG sorunu, diğer yandan 100 milyar dolar ticaret hacmi hayali, seçimlerde sadık taraftarı gözündeki dünya lideri bakışını pekiştirecek ABD’ye çakma söylemini kullanmasına engel oluyordu. Ancak geçen hafta öyle bir şey oldu ki, artık kendini tutmayı bıraktı. Bir zamanlar “Ayaklarımızın altına
6 Şubat Kahramanmaraş çifte depremi Türkiye’yi yalnızca korkunç bir can kaybı ve yıkımla sarsmakla kalmadı. Aynı zamanda kritik bir seçim öncesinde siyasi dengeleri de alt üst etti, ekonomik belirsizliği artırdı. Siyasi bakımdan bu travmadan en çok etkilenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve yirmi küsur yıllık AK Parti iktidarı oldu. Erdoğan’ın önünde bir yandan depremin insani ve
Sinan Ateş suikastının işlenmesine birden çok kişinin dahil olduğuna, ayrıca 2559 sayılı Kanun 1. Maddesi ile Polis teşkilatına verilmiş olan halkın canını muhafaza görevi ihmal edilmiş, hatta suikastın gerçekleşmesi için kasıtlı olarak işlenmiş olabileceğine dair bir kısım bilgiler kamuoyuna yansıdı. Bu iki suçun da etraflıca soruşturulması en ince detayına kadar aydınlatılması, hangi sıfatla olursa olsun
Gazeteci Uğur Mumcu bundan 30 yıl önce, 24 Ocak 1993 sabahı evinin önündeki aracına konan bombayla öldürülmemiş olsaydı o gün Cumhuriyet gazetesinde masasının başına geçip acaba ne yazacaktı? Evet, bir süre önce İran, uyuşturucu, PKK bağlantısı iddialarına dair yazacakları olduğunu söylemişti. Ama o gün muhtemelen Başbakan Süleyman Demirel’in Müsteşarı Turgut Özal tarafından hazırlanıp 24 Ocak
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in TBMM grubuna konuşmasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hitaben “Sen, bostan korkuluğu musun Sayın Erdoğan? Kendine gel! Bu nasıl bir yargı sürecidir? Bu nasıl bir devlet yönetimidir?” sıralarda Sinan Ateş cinayetine dair yeni bir haber geldi. Süreci yakından izleyen gazetecilerden Alican Uludağ, daha önce iki defa gözaltına alınıp serbest bırakılan Tolgahan Demirbaş’ın
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 21 Ocak’ta Bursa’da (yine toplu açılış töreni kılığına sokulan) AK Parti mitingi vardı. Miting kamuoyunda Erdoğan’ın başarılarını anlattığı konuşmasıyla değil, “Sinan Ateş” pankartı açılması ve polise pankart açanlara müdahale emri verilmesiyle konuşuldu. Seçime bugün 110 gün kalmışken sonuncu baş ağrısı olup olmayacağını bilemeyiz ama Sinan Ateş cinayeti Erdoğan’ın son baş ağrısı. Erdoğan
Geçtiğimiz ay Ankara’da silahlı saldırıyla öldürülen Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayeti ile iligili soruşturmada ikinci bir savcı görevlendirilirken, dosyayı yürütmek için MHP’ye yakın olduğu belirtilen Durdu Özer atandı. İkinci savcının gelmesinin ardından MHP milletvekilinin bulunduğu evde gözaltına alınan Tolgahan Demirbaş tekrar serbest bırakıldı. Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetini yürüten Ankara Cumhuriyet
Kemal Kılıçdaroğlu, “Sizin önünüzde diz çöküp yaşamaktansa ayakta ölmeyi tercih ederim deyince CHP Meclis Grubu ve izleyiciler alkışlarla ayağa fırladı. Zaten hemen öncesindeki “Be şerefsizler, be müptezeller, be çakallar, siz mi korkutacaksınız beni?” cümlesi iki defa alkışlarla kesilmişti. Çakallar önünde derken kast ettiği yarı-askeri (paramiliter) özel güvenlik şirketi SADAT idi. (*) Ancak bu cümlenin hemen