Dün artan can kayıplarının arasında kalan bir haber, deprem felaketinin siyasetin fay hatlarında nasıl değişikliklere yol açtığına bir örnek oluşturdu. Bu örnek, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a gönderdiği taziye mesajıydı. Türkiye’de can kayıplarının 43 bin 500’ü geçtiğinin açıklandığı 22 Şubat günü, Suriye’de deprem nedeniyle can kayıplarının da 6 bin 600’ü geçtiği duyurulmuştu.
Deprem felaketi ülkenin üzerine karabasan gibi çöktü. Görülmemiş boyuttaki can ve mal kaybı herkesin yüreğini dağladı. Yaraların sarılmasından sorumlu kişi ve kurumların sergilediği ibret verici beceriksizlik acıların daha da artmasına yol açtı. Bazı gerçekler apaçık görünür hale geldi. Deprem, “uzaya sert iniş yapacağız” şeklindeki içi boş söylemlerle ülke yönetmenin maliyetinin ne kadar ağır olduğunu bütün
Türkiye neden birkaç haftalık şekli bir erken seçim ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığı tartışır oldu? Depremler sonrası ilan edilen bölgesel OHAL uygulamasıyla şekli de olsa erkene alınacak seçimler gerçekleşebilir mi? Bu tartışmaların ana nedeni, kötü bir ekonomi yönetimi sonucu 2021 sonunda yaşanan kur krizi ve yarattığı sonuçlar ile seçime gitmek; 2001 krizi sonrası erken
2022 yılında Türkiye’de kadınlar ve belki de ülkemizin en dinamik gruplarından biri olan kadın örgütleri bir çok alanda ayrımcılık, adaletsizlik ve şiddete karşı mücadele etti. Aralık ayı içinde, siyasi parti liderlerinin bir çoğundan kadınlara yönelik konuşmalar duyduk. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme tartışması ve başörtüsü için ortaya sürülen Anayasa değişikliği ile sıcak politikanın konusu kadın meselesi
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de hemen hemen her alanda kadınlar aleyhine toplumsal cinsiyet eşitsizliği bulunmaktadır. Ülkemizdeki kadın/erkek eşitsizliği toplumsal bir sorundur ve politika geliştirmek gerekir. Eğitimde, siyasette, çalışma hayatında, sosyal yaşamda, sağlık hizmetlerine ulaşımda, yoksullukta, sosyal güvenlik gibi pek çok alanda bu eşitsizliği görüyoruz. Son dönemde artan şiddet konusu da bu problemlere
Bülent Arınç Türk Demokrasi Vakfı toplantısında AKP’yi bir tek adam yönetimine dönüşmüş olmaktan ötürü eleştirdi. Ses getiren bu eleştiri, 2019 sonrası Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın istifalarıyla somutlaşan AKP içi ayrışmaları yeniden gündeme taşıdı. Peki seçim arifesi bu eleştirilerin anlamı nedir? Sayıları artar mı? Artmaları AKP’yi yıpratır, sona yaklaştırır mı? Ya da şöyle soralım, AKP’nin
AK Parti ve MHP’nin değiştirdiği seçim yasası siyasette taşları yerinden oynattı, hesapları değiştirdi ama muhalefet partileri kendilerini yeni koşullara karşı kendi hamlelerini yapmaya başladı.Özellikle seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesi muhalefet cephesinde yeni oluşumları gündeme getiriyor.Bu durum sadece 6’lı muhalefet koalisyonunun son toplantısında seçim yasasındaki değişiklikler karşısında çalışma grubu kurma kararıyla sınırlı değil.Saadet Partisi lideri Temel
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 7 Ağustos akşamı HaberTürk canlı yayınında Muharrem Sarıkaya’nın sorusuna CHP’li büyükşehir belediye başkanlarını “ikinci dönem de devam etmesinden yana olduğu” yanıtını verdi. Bu yanıt siyaset kulisinde Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın gelecek seçimde Cumhurbaşkanı adayı olmasının önünü kestiği şeklinde yorumlandı.Bu yerinde bir
Türkiye’de 2020’den 2021’e siyasetteki değişim ne kadar farklı olabilir? 24 saatte herşeyin değişebileceği demokrasilerde çare ya da çaresizlik tükenir mi?Siyasette düzen, düşünsel tutarlılık ya da bir ideolojik çerçeve temelde bir kestirilebilirlik dengesi sunabilmek için önemlidir. Lider ve partiler kafalarına geleni gündeme sürdüklerinde niye kendi çıkarlarına uygun bir iş yapmamış olurlar? Tahmin edilebilir olmamak siyaseten bir
ABD’nin eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın “muhalefete yardım ederiz” sözlerine karşı siyasilerin tamamı “Asla, etki edemezsiniz!” diyerek tepki verdiyse de gerçek hiç de öyle değil. Elbette yabancılardan para kabul etmeyeceklerdir fakat siyasi partiler ve siyaset, kayıt dışı finansmana bağımlı, para ile etkilemeye ve müdahale tehlikesine açıktır.Anayasanın 68(8) maddesi, siyasi partilerin mali gücünü “devletin, yeterli düzeyde